''İşçi sınıfı hiçbir şey yapmıyor, bunlardan olmaz'', devrimci mücadelenin her bir neferinin mutlaka karşılaştığı sözlerden yalnızca biridir. İşin gerçeği ise bu sözler hakikatin ifadesi olmaktan ziyade, yılgın ve isteksiz bir ruh halinin dışa vurumundan başka bir anlam ifade etmez. Bunu söyleyenler, aslında bir gerçeği ya da fikri dile getirmek bir yana dursun, kendi karamsarlığını ilan etmekte, kendisini yükümlülük altında bırakacak sonuçlarla yüzleşmek istemediğini dillendirmektedir. Bu ruh halini, mücadelenin içinden olmayanlardan çok, mücadeleye paydos etmiş ''eski'' solculardan duyuyoruz sıkça.

Elbette ki bunların var oluyor oluşu, işçi sınıfının tarihsel olarak devrimci potansiyelini, değiştirici güç olduğu gerçeğini değiştiremez. Asıl sorun bu tür iflah olmaz bireyleri ikna etme sorunu değildir. Asıl sorun bunların dolaşıma soktukları beyanlarla, böylesi ciddi dönemeçlerden geçtiğimiz dönemlerde etkileme fırsatı buldukları yeni kuşaklardır.

Tarihsel gerçeklik buna da müsaade etmez elbette. İşçi sınıfı var olduğu sürece, değiştirebileceğimiz gerçekliği de hep vardır. Yola taş konuluyor olması yolu kapatmaz. Her dönem her mücadele neferinin önüne gelmiş ufakça taşlardan biridir bu.

Esas meselemiz bundan da öte. Bir de devrimci mücadelenin içinden gelen sorunlar var. İşçi sınıfı değiştirici güçtür, bunu her devrimci göğsünü gere gere söyleyebilir. İşin ''ama'' sı var. Sınıfa bunu nasıl anlattığın kısmı var ki işte mesele burada. İşçiler yalnızca sorunları olan, devamlı ezilen, sömürülen ve toplumun en yoksul kesimi olarak dilden dile anlatılıyor. Elbette öyle, bunun aksini anlatan bir devrimci olamaz. Devrimci bu gerçekliği görmüş olduğu için devrimci saflara katılmıştır, bu katılmasına vesile olan etkenlerden en önemli olandır. Yapmamız gereken ise bu gerçeklikle iktidara aday olup değiştirici gücü fiilen yerine getirme iradesini ortaya koyabilmektir. Ama görülüyor ki siyasi durumun sol üzerinde yarattığı gerileme; var olanı koruma söylemleriyle, sınıfla olan bağları siyasallık çıkarıp sevgi bağlarına dönüştürmüş durumda. Bu bağ bizi, işçi sınıfının değiştirici güç olduğundan da iktidara aday olabilme iddiasından da uzaklaştırır. İşçilerle siyasal olarak anlaşamadığımız her durumda bu bize başarı sağlamaz. Hiçbir kitapta da böyle yazmaz, dünyanın hiçbir yerinde de böyle olmamıştır. Esas anlaşmamız siyasal olmalıdır. Birbirini seven arkadaşlar büyük toplumsal değişmeleri yaratmıyorsa, bunun bu sonuçtan başka bir karşılığı yoktur. İşçiler, siyasal olarak örgütlendiği durumda değiştirici güç olacağı fikrine ikna olmalıdır.

Farkındaysanız işçiler örgütlendiği durumda ile başlayan bir cümle kurmuyorum. Aslına bakarsanız, bunlar da yeni konjonktürün yeni dönem sorunları değil, Türkiye devrimci siyasetinde de dünya devrimci siyasetinde de birçok kez eski kuşaklarca başka boyutlarıyla çokça tartışılmış meseleler.

Gerçeklik Mahir Çayan'ın sözlerinde belirtiği gibi önümüzde engebeli dolambaçlı ve sarp yollardan biri var. Bu sefer ki yol demokrasi ve laiklik üzerinden sosyolojik olarak ayrışmış insanları, devrimci mücadeleye katmak kadar kolay bir yol olmayacak. Burjuvazi ve proletarya olarak bıçakla ikiye ayırdığımız, uzlaşmaz iki sınıf arasındaki çatalın, krizin derinleşmesiyle ne kadar belirginleştiğini anlamak ve gerçek devrimci siyaseti sınıfla buluşturmak durumundayız. Bunu başardığımız takdirde sınıf, yüzünü sosyalistlere dönecektir. Dünya tarihi sınıflar tarihidir diyorsak işçi sınıfına yönetebilme beceresini kazandırmalıyız. Bizlere düşen de bu bilinci yitirmeden, üretenlerin örgütlü gücünü ortaya koymaktır.