16 yıldır iktidarda olan AKP kültür ve sanat alanında çok ciddi bir çölleşme yaşıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kültür alanında “arzu edilen seviyeye” ulaşılmadığı yakınmasına ara ara rastlıyoruz. Siyasi, iktisadi, toplumsal alanda kazanılan iktidarın kültür alanında bu kadar fakir kalması AKP’nin çok ender rastlanan eleştirelliğine de yanısıyor.

Türkiye toplumunun geldiği nokta itibariyle, AKP’nin felaketleştirdiği medeniyet tablosunu, Marks’ın deyimiyle yeni dünyayı, eski dünyanın eleştirisi yoluyla bulmak zorundayız. Yaşadığımız bu kültürel hegemonya krizine karşı eleştirelliğimizle toplumun karşı karşıya geldiği bu kültürel çölleşmeyi anlamak durumundayız.

***

AKP’nin kültürel alanda başarısız olmasının birçok sebebi var. Başlıca problemleri, kendilerine destek veren sanatçılar. Sanatsal üretim anlamında toplum yararına hiçbir iş yapmayan bu sanatçılar, ne doğru dürüst bir kültürel hegemonya oluşturabilir ne de toplum tarafından kabullenilebilir. AKP’ye oy veren kesimlerin dahi bu sanatın kapsama alanına girmedikleri görülüyor. Tek bir muhalif sese tahammülü olmayan iktidar Metin Akpınar örneğinde olduğu gibi kendisi gibi düşünmeyen sanatçıları tehdit ederek sindirmeye çalışıyor. Böyle düşünmeyen tüm sanatçıları “müsvedde” olarak değerlendirip topluma nefret edilmesi gereken insanlar olarak anlatıyor.

Geçtiğimiz günlerde yayın hayatına başlayan TRT 2 hakkında konuşan TRT Genel Müdürü İbrahim Eren, "Kültür sanat kanalını açıyoruz. Burada gençlere yönelik çok güzel içerikler üretmeyi hedefliyoruz" demişti. Medya kanallarının çoğunu elinde bulunduran iktidar, bu kanalın reklamını yandaş yüzlerle yaptı. Bu yüzlerden biri de oyuncu Hülya Koçyiğit. Kendisini bir yandaş sanatçı prototipi olarak ele alalım. Daha önce Türkiye’de aslında herkesin “fazla özgür” olduğunu ve baskı olmadığını iddia etmişti. Ardından da tabii herkesin Erdoğan’a bir gün saygı göstereceğini de söylemişti. Adalet yürüyüşü için yine zamanında “keşke herkesi ilgilendiren konular hakkında konuşsalar” diye akıl almaz bir yorumda bulunmuştu. Esas siz keşke herkesi ilgilendiren konular hakkında konuşsanız. Ülkede yaşanan tüm olaylar sanatçıların radarında olmalı. Hayatı toz pembe yaşayarak gerçeklere dayanmadan ne sanat ne de herhangi kültürel hiçbir ürün üretemezsiniz. İktidarın elinde bu anlamda hiç sağlam bir kart yok. Dediğim gibi Hülya Koçyiğit ve arkadaşları birer prototip. Erdoğan’ın peşine takılan bu sanatçıların çok büyük paralar kazandığını, makam ve mevkilerin ellerine birer hediye olarak tutuşturulduğunu unutmayalım. Bunlardan halkın sorunlarına kulak asmalarını bekleyemeyiz elbette. Hepsi sarayı taklit etmekten halkın gerçek sorunlarını göremez halde.

Kültürel iktidarı kuramayan AKP köhnemiş, entelektüel vasfı sıfır olan sanatçılarla yoluna devam ededursun… Bizler de daima toplumdan yana bunun için çalışan gerçek sanatçılara sırtımızı yaslamaya devam edelim.

Piyasa haline gelen kültür-sanat

Modern dünyayı anlamaktan yoksun olan AKP bir türlü gençlere seslenemediğinin farkında. Kültürel alanda karşılık alamamaları bu yüzden. Yürüttüğü çalışmaların çoğu gençlere yönelik ama çocuk yapın diye nasihatlarde bulunmak günümüz gençlerinin gerçekliği ile örtüşmüyor. Özellikle üniversite gençliğinin kültür sanat alanında nefes almak için çok büyük mücadeleler verdiğini söylemek mümkün.

AKP sinema, tiyatro, müze, konser gibi sanatsal birçok aktivite sağlayan etkinlik mekanlarını tekelleştirildi. Sırf Gezi Direnişi’ne destek verdiği için bazı tiyatroları ödenek dışı bıraktı. Özel tiyatroların biletleri dudak uçuklatıyor. Devlet bursu alan ortalama bir genç, bir konsere ya da bir filme giderken iki kere düşünmek zorunda kalıyor. Gençlere seslenemeyişi AKP’nin en büyük sorunlarından biri. Yine bu soruna karşı toplumun tüm kesimleri yükselen hayat pahalılığı karşısında kültür sanattan nasibini alamıyor. Toplumun ulaşabileceği sanatsal faaliyetlere ket vurulmuş durumda.

Kültürü hegemonya aracı olarak kullanmak isteyen AKP, ekonomik çıkarlarını ön planda tuttuğu için sermayenin kültür ve sanata yatırım yapmasının önünü açıyor. Sermaye grupları da kültür-sanat girişimlerinde gerçek bir üretim yapmıyor. Yapsa bile tekelleştirilen sanat, toplumun ulaşabileceği konumda olmuyor. Ya çok pahalı ya da halkın ulaşamayacağı yerlerde gerçekleşiyor. Esas konu tüm toplumun ulaşacağı sanatı ortaya koymakta. AKP sanatı reklam ve piyasa malı haline getirdi. Nasıl kapitalist ekonomi krizlerle besleniyor ve büyüyorsa, neoliberalleşmenin etkisiyle piyasalaşan sanat alanı da bu uyumsuzluklardan ve sanatın kriz anlarından besleniyor.   

Eleştirinin olmadığı yerde kültür-sanat olmaz

Kültürün en önemli fonksiyonlarından birisi de toplum üyelerinin davranışlarını denetleme ve kontrolüdür. AKP bunu senelerdir yapıyor. 15 Temmuz’u her defasında önümüze getiren, kafamızı nereye çevirsek savaş ve şiddet söylemlerinden başka söylem üretemeyen AKP’nin elinde kültürel herhangi bir silah yok. Bir grubun, kültür ve sanat dünyamızı esir aldığını iddia eden Erdoğan acaba Melih Gökçek’in Ankara’daki dinazorlarını görmüş müdür? Veya şehirlerin meydanlarına dikilen amaçsız estetikten yoksun heykelleri? Halk nerede mikrofon görse hayat pahalılığından bahsederken Erdoğan, domates ve patlıcan alamayan vatandaşı azarlayıp mermi fiyatının pahalılığından bahsetti. Kriz günlerinde gerçekleri konuşmaktan kaçan iktidar topluma ne anlatacak? Kendisine Mozart ve Beethoven dinlemeyi tavsiye eden sanatçıyı faşistlikle suçlayan iktidar modern sanatı nasıl ilerletecek ? Gördüğü her yeşil alana beton döken bu rantçı zihniyet toplumun sağlığını, yaşam kalitesini nasıl yükseltecek?

AKP baştan özgürlükçülük vaadiyle iktidara geldi. Yasakları yasaklama vaadiyle ortaya çıktı. Baskıcı, yasaklayıcı ve temel hak ve özgürlüklerden uzak bir siyasi iktidarlık ile bütünleşti. Son dönemde çok konuşulan yeni sinema yasasının kabul edilmesi de bunun bir sonucudur. Yasayla sinema sektörünün ekonomik yapısını etkileyecek değişiklikler yapıldı. Bunlardan biri, sinemaların film öncesinde gösterebileceği maksimum reklam süresi oldu. Yasa öncesinde bazı sinemalarda yarım saatten fazla reklam gösterilirken bu sürenin yeni yasayla kısaltıldı. Dakika başına reklam ücretini artırmadıkları durumda sinema salonlarının geliri azaltacak. Tartışılan önemli diğer bir konu ise sansür riski. Belirlenen komisyona göre uygun bulunmayan filmler, ticari dolaşıma ve gösterime sunulamayacak. Bu düzenleme kesinlikle sansürü kurumsal hale getirerek çok sesliliğe zarar verecek. Mayakovski’nin sinemanın bir hastalık olduğunu, kapitalizmin gözlerini altınla boyadığını, kurnaz girişimcilerin sinemayı elinden tutup istedikleri yöne sürüklediklerini söylemesi bu yasayı özetler nitelikte.

Böyle bir iktidarın içerisinden bir kültürel hareket doğmasının imkanı yok. Özgürlüğün ve eleştirinin olmadığı yerde kültürel ve sosyal alanda etkili olunamaz. Erdoğan milliyetçi ve hamasi söylemler, otorite şekilleri, ahlaki standartlar, dini ve hukuki yaptırımlar ile toplumu hakimiyeti altına almak istiyor. Her şeyin tekelleşmesi, baskı ve otoriterleşme toplumda karşılığını bulmuyor. AKP’nin yaşadığı her kriz kendisini daha büyük çıkmazlara sokacak gibi görünüyor. Toplum adına sanat yapamayan, kültürel anlamda var olamayan iktidarlar toplum adına konuşamaz onu etkileyemez. Bu gidişle kültürel iktidar AKP için bir hayal olmaktan öteye geçemez.