Demokrat bir partinin, sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir belediye başkanı olarak; işçileri ülkenin geri kalanından aşağı bir maaşla çalıştıracaksın, işçiler zam istediğinde türlü oyunlarla zammı bir gün yardımları kapsamayacak şekilde vereceksin, bir gün dalga geçer gibi istenilen oranın çok altında vereceksin, bir başka gün ‘şu kadar verdik de şu kadar daha verecektik de…’ diye manipülatif bir şekilde konuşacaksın. Bunların hiçbiri kar etmeyince diyeceksin ki “bu işçiler AKP’li, bu grev de politik”. Ha şunu bileydiniz: Bu grev politik.

Bu grev işçilerin hakkını vermemek için bin takla atan, sözde işçiden yana olan CHP’nin, belediye başkanlarının, vekillerinin iddia ettiği gibi CHP’ye yönelik bir politik karar değil, işçi sınıfının gücünü kullanarak haklarını almak üzere aldığı politik bir karardır. Ne olacaktı başka? İşçiler, emekleri ve akıllarıyla alay edilince başka ne yapacaktı? Tabi ki örgütlü güçleriyle harekete geçeceklerdi. İZBAN işçisi hakkını almak için direnirken şehirde hayat felç oluyorsa, hayatı felç etmekte çok haklı işçiler. İşçilerin bir ömür boyunca felç şartlarında yaşamaya mecbur bırakılmasıyla, gülünç rakamların maaş olarak verilmesiyle ilgili bir tartışma yürütmeye hevesli olan yok. Herkes işçilerin kararının yerel seçim öncesi ne kadar yanlış bir zamanda verildiğini, karar sonucu ulaşımın sekteye uğradığını, İzmir halkının mağdur olduğunu anlatmanın hevesinde. Bu grevin zamanını manidar buluyorsunuz madem, işçinin hakkını zamanında verecektiniz. Ulaşımın sekteye uğramasının şehri ne denli büyük bir soruna sürükleyeceğinin bilincindeydiniz madem, bu bilinçle hareket edecektiniz. Şimdi rahat rahat kendilerinin ne kadar işçi yanlısı olduğunu ama İZBAN işçisinin işçiden bile sayılmadığını çünkü onların AKP’li olduğunu ve bunun da AKP’nin bir oyunu olduğunu anlatıyorlar. Bu yüzden “grev haktır ama” diye başlayan cümleler kurarken yüzleri hiç kızarmıyor.

Ne demek işçiler AKP’li? İşçilerin AKP’li olması haklarının gasp edilmesi için yeterli bir sebep mi? Eğer işçiler AKP’li ise hakları verilmese de olur yani. İşçileri severiz ama ancak bizim partimize oy verir ve ancak biz istediğimizde greve çıkarlarsa yani. Yok öyle dünya. AKP’lilik bir sınıf değildir. Sınıf şartlarını, ekonomik koşullar belirler. Bu fark etmesi çok güç bir ayrıntı değildir ama nedense görülmek istenmiyor. Biz yine de tekrar edelim: AKP’li işçi de işçidir. AKP’lilik bir sınıf değildir. Nasıl ki AKP’ye oy veren halkımız başına gelen her fenalığı hak etmiyorsa AKP’li işçi de her türlü hak gaspını hak etmez. Zaten bu argüman sadece işçi düşmanlığının değil büyük bir ahlaki problemin de göstergesidir.

İZBAN grevi örneği üzerinden konuşuyoruz ama bu sadece yakın zamanlı bir örnek olarak karşımızda. Bunu işçi sınıfı ile patronlar arasındaki her gerçek gerilim anında farklı şekilleriyle bile değil, neredeyse aynı argümanlar hatta aynı kelimelerle tekrarlanırken görüyoruz. Söz konusu işçiler olunca en farazi ithamlarda dahi bulunulabilir. Ne dersiniz? Belki de bu işçileri dış güçler finanse ediyordur, belki de işçilerin arasında ajanlar vardır? O sarışın makinist de zaten Almanlara benziyordur.

Ne güzel memleket!

İşçilere emeklerinin karşılığını vermemek söz konusu olduğunda o hiç sevmedikleri AKP ile nasıl da bir anda hemfikir oldular. AKP grevi erteledi ve gıkları dahi çıkmıyor. Çok mutlular. En katı diktatörlük şartlarında bile olmayacak işler, olmasının büyük bir soruna denk geleceği işler gayet olağan bir şekilde hayat buluyor. Söz konusu işçiler olunca hiç susmayacakmış gibi konuşanların, konu grevin ertelenmesine gelince ağzını bıçak açmadığını hatta sinsice bıyık altından gülümsediklerini görüyoruz. Ancak biz solcular yine de bu duruma çok da şaşırmamalıyız. Tezlerimizin haklılığı bir kez daha ispatlanmıştır: İşçi sınıfı karşısında tüm patronlar ve patrondan yana olanlar kardeştir. AKP’li, CHP’li fark etmez. İzmir’in o güzel çayırlarında kol kola da dolaşırlar, dünyanın bir başka ucunda hiç adını bilmediğimiz ülkelerin kırlarında da.

Peki biz bundan ne ders çıkarmalıyız? Bir kere işçilerin direnişi zaferle sonuçlanmadı diye karalar bağlamayalım. O çok sevdiğimiz ‘kazanamayan solcular ve haklarını alamayan işçiler anlatısı’ hatasına düşmeyelim. İZBAN’da direnen işçiler o trenlerin başına geçmek zorunda bırakıldı ya, işte bu gerçeklik büyük bir öfkenin sebebidir ve bence sadece İZBAN işçileri değil sınıf bilincinde olan her işçi aynı öfkeyi damarlarında hissetti. Bu yüzden grevin ertelenmesi kararının hemen ardından İZENERJİ çalışanı işçiler toplu iş sözleşmesi talebiyle, belediyenin önünde bir araya gelebiliyor. Başımıza işler gelir, hükümet de devreye girer diye düşünmüyorlar. Üstelik İZBAN’da günlerce olmayan bir şey saatler içinde oluyor: Polis saldırıyor. Çünkü işçiler o kadar da sakin değil. Masaya yumruğunu vurmak istiyor. Polis saldırınca da dağılmıyor, belki gözaltı da var ama videolar da açık: Polisi püskürtüyorlar. İşçi tulumuyla biber gazlı, coplu polisi püskürtüyorlar. Grevin yasaklanmasının hemen ardından yaşanan olay şudur: Polis püskürten işçiler. Bu bir tesadüf olabilir mi? Olamaz. Öyleyse bilelim ki yine yenildik diyemeyiz. İşçiler demiyor ki.

İşçilere haklarını vermeyenler için de konu şu: Zamlarını vermiyorsun, greve gidiyorlar, grevi yasaklıyorsun ama belediyenin önünde polisi püskürtüyorlar. Bunu görmek önemlidir. İşleri o kadar da kolay değildir. Sürekli ezdikleri bir sınıfın öfkesinin nereden patlak vereceğini kestiremiyorlar.

Çıkaracağımız bir başka ders de aslında bahsettiğimiz, işçi sınıfı karşısında sermayenin kayıtsız şartsız dayanışmasıdır. Bilmemiz gerekir ki sosyalizmi amaç edinmeyen partiler hiçbir zaman işçilerden yana olmayacak, olamayacaklardır. Ömrü sendikacılıkla geçmiş, DİSK’in genel başkanlığını yapmış vekil bile “Greve gidilmesinin asıl nedeni yerel seçim öncesi İzmir'de ulaşımın felç olması ve büyükşehirin beceriksizlikle suçlanmasıdır”, yani politiktir dedi. Ee, biz de bu sözleri kazırız aklımıza. Tokat gibi çarparız yüzünüze.

Biz mücadelemizi bu düzeni değiştirmek için veririz elbette. Sadece değişim değil, devrim olana kadar da her gelişmeden yeri geldiğinde her hatadan ders çıkara çıkara ilerleriz. İZBAN’dan işçi sınıfı da ders çıkarmalıdır, devrimciler de. Bu yüzden İZBAN tarihimizde ertelenmiş ve alevi söndürülmüş bir grev olarak kalmasın; el atalım, işçilerin yanında duralım ve iki ay sonra bambaşka sonuçlar konuşalım.