Her yerde gençlerin kendi ayakları üzerinde durmasının, erken yaşta tecrübe edinmelerinin çok önemli olduğunu duyarız. Elbette tecrübenin erkeni geçi olmaz, elbette gençlerin kendi ayakları üzerinde durması çok önemli fakat ülkemizdeki gençlerin çoğu maalesef bu nedenler yüzünden çalışmıyor. Çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu yüzden süslü cümlelerle anlatılan “Üniversite yıllarında çalışıp deneyim kazanmak, mezun olunca iş bulmayı kolaylaştırıyor” gibi yalanlara da karnımız tok.
Öğrenciler okurken çalışmak isteyebilirler elbet ama bir üniversiteli gencin dersi olmadığı tüm vakitlerinde işe gitmesini “keyfi” olarak adlandırıp geçemeyiz. Ailesinden ilk ayrıldığı, kendi başına kaldığı zaman biraz eğlenmek, kendi kararlarını almak, arkadaşlarıyla sinemaya gitmek tüm gençlerin hakkıdır.
Mevcut koşullarda ise olaylar pek böyle işlemiyor. Öncelikle ailenizden ayrılıp büyük şehirlerden birine geldiyseniz (özellikle İstanbul) ilk olarak barınma sorunuyla burun buruna kalıyorsunuz. Kime ve neye göre çıktığı belli olmayan devlet yurtlarına burada hiç girmeyeceğim. Barınma masrafı, bir öğrencinin çalışmadan ya da ailesinden ciddi bir destek görmeden karşılayamayacağı bir meblağ. Yani okul başlamadan harcamalar başlıyor.
AMAN CANIM ÇALIŞANA İŞ Mİ YOK?
Bahsettiğimiz okuyup çalışan gençler için bir de bunun işe girme süreci var. Garsonluk, anketörlük gibi part time bir iş arıyorsanız ve gençseniz işten bol bir şey yok. Peki bu iş bulma süreci nasıl işliyor? İşe heyecanla başvuru yapmaya gidiyorsunuz fakat zaten sizin gibi milyonlarca iş arayan öğrenci var ve karşı taraf da bunu biliyor. Bu yüzden biri gitse diğeri gelir diye düşünüyor. Evet birimiz gitsek diğerimiz geliriz çünkü okurken çalışmak ya da okumak için çalışmak zorundayız. Öğrencilerin bir kısmı bu işleyişin farkında olup hiçbir şey yapmasa da diğer kısmı durumun böyle olmadığının bilincinde ve değiştirmek için harekete geçiyor.
Şimdi durumun farkında olan gençlere birazdan geleceğim ama öncelikle buraya nasıl ve neden geldiğimizden bahsedelim.
“Eğitim parasız” manipülasyonlarını bir kenara bırakırsak ana sınıfından itibaren eğitim için ne kadar para döküldüğünü biliyoruz. Durum böyle olunca bir üniversite öğrencisinin barınmadan yemeğe, kitap-defterden ulaşıma kadar birçok masrafı olduğunu da artık görmeyen kalmamıştır. Bunların hepsini ya aileler karşılamak zorunda -ki birçok aile istese de karşılayamıyor- ya da öğrenciler çalışarak kendileri karşılamak zorunda. Çünkü Erdoğan’ın dilinden düşmeyen o burslar, saydığımız maddelerin birini ya karşılıyor ya karşılamıyor. Yani ülkede gençlerin, özellikle üniversite öğrencilerinin eğitim alabilmek için başka şansı kalmıyor.
Bu sistemde anne-babasından gencine eğitim tüm toplumu etkiliyor. Ailelerin çocuklarını iyi bir okula göndermeleri için ya da sadece okula gönderebilmeleri için daha fazla çalışmaları gerekiyor. Ders notları için, yurt parası için, yemek yemek için, üniversiteyi bitirebilmek için, geleceği için gençlerin de çalışması gerekiyor. Bu durum tek taraflı değil tabii. Bu işçi-emekçi aileler için ve gençlik için kriz ise, AKP ve patronlar için fırsat. Çünkü bir aile için çocuğunun eğitimi, bir genç için ise kendi eğitimi en temel ihtiyaçtır ve zorunludur. Böyle olunca eğitimin her alanı devlet tarafından karşılanıp kamulaştırılacağına her şey vatandaşa yıkılıyor. Böyle olunca kapitalist sistem de eğitimi sömürü alanı olarak görüyor ve sömürebildiği kadar sömürüyor.
Yazının başında da belirttiğim gibi evet gençler çalışmak zorunda kalıyorlar. Ama çalışıp çalışmama kararını kendileri verecekleri zamanlar için mücadele etmekten de geri durmuyorlar. Yani bu düzenin böyle gitmeyeceğinin de bunu değiştirecek olanın da sınıf bilincinde olan gençler olduğunu biliyor, bilmeyenlere de var gücüyle anlatmak için harekete geçiyorlar.