Ekonomik kriz, yıldızlara bakmak istediği zaman yukarıya değil aşağıya bakıyor. Bu kadar derinleşmiş durumda.

Sadece emekçileri ve öğrencileri etkileyen bu krizin gündelik hayata verdiği zararlar saymakla bitmez. Büyük balık küçük balığı yemeye devam ediyor. Zenginlerin yaşadıkları evler, bindikleri araçlar, yedikleri yemekler, gezdikleri alanlar, eğlence salonları ve tüm diğer vakit geçirdikleri alanlar emekçiler tarafından yapılıyor. Peki bunların hepsini yapan ve üreten emekçiler neden her zaman bu yaşam tarzından muaflar?

Bu asalakların yaptığı tek şey, kendilerini koruma altına almak için yasalar düzenlemek ve ellerindeki özel mülkiyetin doğanın bir kanunu olduğunu emekçilere anlatmaya çalışmaktır. İşledikleri cinayetler göz önüne alındığında, yasaları onlar düzenlediği için bu cinayetlere her zaman bir kılıf bulunmuş ve önemsiz karşılanmıştır.

Yağmurdan sonraki toprak kokusu, yerin altındaki ölülerin kokusunu bastıramıyor artık. Burjuvazinin çocukları villalarında üşümesin diye alelacele ısıtıcılar bağlanırken bunlar devletin kasasından yapılmıştır. Ancak buna rağmen ‘çocuklar üşümesin’ yalanının arkasına saklanma gereği duymuşlardır. Emekçilerin çocukları hala soğuktan donarak ölüyor. Açlık ve sefalet içinde onlara biçilen kısa ömürlerini doldurmuş olarak intihara mecbur bırakılıyor. Bu söylediklerimiz her gün yaşanıyor. Elbette bunların yaşanmasında iyilikseverlerin, yani aza kanaat etmeyen çoğu bulamazcıların, bireye yönelen edebiyatçıların (ki bunlar emekçilere burjuvaziden daha çok kötülük etmiştir) payı var. Önceliği para kazanmak olan aydınların (bunların hepsini bir araya toplasak bir lambadan daha az aydınlık saçarlar) suçu var. Burada elbette emekçilerin de suçu var. Çünkü kendi kendilerini kurtarmak yerine her zaman kurtarıcı beklediler.

Kurtuluşu arayan emekçiler, balıkların hikayesini örnek almalıdırlar.

Sizler büyük balıklar, her zaman biz küçük balıklara yaptığınız kötülükleri doğanın kanunu olarak gösterdiniz. Retorik sözleriniz tarihe gömüldü. Sizleri karaya vuracak olan ise bizim örgütlü gücümüzdür.

Böylesi bir gün için büyük dalgaları beklemeyeceğiz. Biliyoruz ki anlattığınız kadar güçlü değilsiniz, son nefesinizi verirken siz de çok güçsüz olduğunuzu fark edeceksiniz. Bunlar gerçekleştiğinde biz biliyoruz ki sizler demokrasi, özgürlük ve merhamet isteyeceksiniz. Böylesi bir zamanda kulaklarımızı yanımıza almamayı kendimize borç biliyoruz. Sizler bunu fark edeceksiniz ve sonra ağlamalarınız, merhamet dilenmeleriniz baş gösterecektir. Sakın denemeyin, gözyaşlarınızdan önce bedeniniz yere düşecektir.