2018 yılında bizim bilebildiğimiz, her birinin adı olan tam 440 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Yıl 365 gün, her gün en az 1 kişimiz aramızdan eksiliyor. Veriye göre konuşabilmemiz, durumu anlayabilmemiz için rakamla ifade etmek durumunda kalıyoruz fakat 440 kadının her biri birer yaşam, gelecek, umut… her şey demek.

ÖNCE VERİ: 440 NE ANLATIR, OLMAYAN VERİ NE GİZLER
Öldürülen kadınların rakamsal ifadesini de hiç küçümsemeyin (bunu şu yüzden diyorum; hep karşı argümanlara göre şekillendirmeyelim açıklamalarımızı, antifeminist ya da kadın düşmanı propaganda yürütenlere bir şey açıklamak değil borcumuz) düşünün ki sırf bu ortaya çıkmasın diye yıllardır devletin hiçbir bakanlığı ve kurumu kadın cinayeti verilerini açıklamıyor. 2009 yılında Adalet Bakanlığı’nın tek verisi vardı o yıllarda elimizde. “Son 7 yılda 100’de 1400 kadın cinayetleri arttı” diye, sonra kendimiz tutmaya başladık adı ile örgüt kurduk Kadın Cinayetlerini Durduracağız diye. Sonraki yıllarda yine “kadın cinayeti verisi yok” dediler, ta ki 2013’e kadar, o yıl da sadece aile içi şiddet sonucu hayatını kaybeden kadınların rakamını açıkladılar. Ama biliyorduk ki kadınlar sadece aile içerisinde öldürülmüyor, zaten kadınlar aile içinde ve dışında ayrı bir özne varlıktır ve şiddet karşısında korunması gerekir. Bizler ise her ay öldürülen kadınların raporlamasını yapıp analiz etmeye, kamuoyu yaratmaya devam ediyoruz. Şimdi ilk defa bu yıl İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bir veri açıkladı ve onun verisi ile bizimki arasında yarı yarıya fark var. İstatistiki veri neden önemli? İşte tam da bu yüzden o kadar önemli ki yıllardır bu verileri tutan ve düzenli açıklayan bir devlet birimi yok. Çünkü sistematik veri toplama ve analizi bilimsel bir metod ile gerçeği yansıtmanın yoludur, nesnel ve subjektif bütün koşullarını anlamanızı sağlar. Ve bunu gizleyerek o ilk gerçeği gizlemeye çalıştılar ve olabildiğince uzaklaşmaya çalıştılar. Kadın cinayetlerinin bahaneleri, kadınların hangi araçlarla öldürüldüğü ve nerelerde en çok kadın cinayeti işlendiği, ekonomik durumları, evli mi, çocuk durumları nedir gibi gibi. Bizler halen daha açığa çıkartmaya çalışıyoruz.

Kadınların devlet için ne demek olduğunu anlamak çok mümkün. Veri bir yönü idi, bir başka yönü de kadın ismi geçen bakanlığın değişmesi, Aile Bakanlığı olması. Ardından o da yetmedi biliyorsunuz, torba birleşik bakanlık kuruldu Aile, Çalışma, Sosyal Hizmet Bakanlığı.
E bir yandan Meclis Başkanı “Sahnelerde kadının ne işi var” dedi, Binali Yıldırım “Sosyal devletin de bir ayarı olmalı, kadınlar evlenmiyor sonra” dedi. Buna benzer bir dizi cümle, politika aklınıza gelebilir hepsi aslında önemli bir paralellik gösterir. O açıdan bilinçli, iradi ve politik tercihlerdir.

TOPLUMSAL CİNSİYET ROLÜ “KADIN OLMAK” DEĞİŞİYOR
2018 yılında öldürülen 440 kadının anlattığı, çözmemiz gereken koca bir kadın cinayeti sorunu olduğudur. Diğer yönlerini birlikte rapordaki veriler ile ele alalım.

Öldürülen kadınların büyük çoğunluğunu metropol büyük kentlerdeki kadınlar oluşturuyor. İstanbul’da 64, Antalya’da 24, Bursa’da 23, İzmir’de 19….

Kadınların öldürülme bahanelerine bakıyoruz; 105 Kadın kendi hayatına dair karar almak istediği için, 16 kadın boşanmak istediği için öldürülmüş. En çok ateşli silahlar kullanılmış. (Halen daha Helin Palandöken’in babasının bireysel silahlanmaya karşı kampanyası ile ilgili adım atan yok.)

Türkiye’de kadınlar tıpkı dünyadaki gibi her ne koşul altında olursa olsun değişiyor. Kadınlar artık kendi hayatlarına dair kararları kendileri vermek istiyor ve bunun için pes etmeyecekleri bir mücadeleye başlıyor, her şeye rağmen kararının arkasında duruyor. Büyük çoğunlukla en yakınları olan erkeklerin şiddetinin karşısında önce kendileri için özel alanda başlayan bu mücadele, kendi fikirlerini ifade etme arayışı, erkeklerin ezici hükümlerinin dışında kendi hayatları ile ilgili başka bir yol çizme isteği, çalışmak, okumak, istemiyorsa bir erkeği reddetmek, mutsuz ise ayrılmak, şiddet görüyorsa boşanmak istemesi… Bunların her biri ilk önce bir kadının özgül ve özel yaşadıkları iken, bütünde yine bu veri aslında bütün kadınların kadın olmaktan kaynaklı yaşadıkları cinayet, şiddet, hor görülme, aşağılanma ve toplumdan izole edilmeleri ile aynı ve politik olduğunu gösteriyor. Hangi kadınlar öldürülüyor, şiddete uğruyor bakın; hak arayan kadınlar, değişen kadınlar, itiraz eden, susmayan kadınlar.

Ve kadınlar eskisi gibi değil.

Eskinin susan kadınları yok artık, erkeğinin sözünden çıkmayan kadınlar da, laf söz olur şiddet varsa da aile içinde kalsın diyen de, iftira atar korkusuyla sinen de, kararından cayan da pek yok artık. Modern büyük kentlerin gelişen kadınları daha fazla hak arayan kadınları var. Kendi hayatlarına sahip çıkan kaderlerini tayin etmek isteyen kadınlar var. Yani toplumsal cinsiyet rollerinde kadınlar “kadın olmak” rolünü teknolojinin gelişmesi, bilimin ilerlemesi, türlerin evrimleşmesi gibi değiştiriyor.

Kadınların toplumsal cinsiyet rollerine uymaması partiyarka için o kadar önemli bir gerilim hattıdır ki düşünün bir yılda 440 kadın öldürülmüş durumda. O açıdan bu kadınların her biri, tüm kadınların kurtuluşu için birer kahramandır. Değişmeyen erkeklik ile değişen kadınlık arasındaki gerilimdir bu. Bu noktada erkekler, kadınlar üzerinde iktidar kurma biçimi olarak fiziksel şiddeti ve cinsel şiddeti hatta yaşam hakkı ihlalini de uyguluyor.

Kadınların hak arayışı da münferit değildir, erkek şiddeti de ve hiçbir mücadele hattı da tesadüf değildir. Nesnel temelleri vardır. Kadınları öldüren katiller polislerin kolunda araca bindirilirken “Pişman mısınız” sorusuna “Karımı öldürdüm, yine olsa yine yaparım, pişman değilim” diye cevap verme cesaretini buluyor. Çünkü o bütün kadınlara ders vermek istiyor. “İlla ölmem mi gerekir” diyen korunmak isteyen kadınlar, sosyal medyayı araç edinmiş sesini çıkartan kadınlar Sevinç gibi, mutlaka bir merciye korunmak için giden, dört duvar içinde yaşananları ölüm tehdidi olmasına rağmen anlatan ve kararından vazgeçmeyen kadınlar da aslında bütün kadınların özgürce yaşayacağı yarınlar için cesaret veriyor.

İşte böyle sistematik bir şiddet ve ona karşı hak arayışı var.

Kadınlar böyle bir şiddetle boğuşurken, yapılabilecekler net ve açıktır;

-Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlanmalıdır. Yalnız bunu söylerken, eşitmişiz gibi mutlak bir eşitlik arkasına sığınıp “Bakın işte ama olmuyor, kadınlar da kendileri aslında…” demeyiniz. O eşitlik sağlanana kadar kadınların kendilerini rahat ifade edebilecekleri zeminleri ve mekanizmaları yaratmalı, kadınlar teşvik edilmeli, güçlendirilmeli, pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır. Ve en önemlisi kadınlar güçlendirilmelidir. Fakat nafakanın tartışmaya açılması, Binali Yıldırım’ın “Evlenemiyoruz” sözü üzerine “Kadınlara para verildiği için sosyal devletin ölçüsünü yerinde tutmakta fayda var” demesi, kadınların mevcut haklarından bile ne kadar rahatsız olduklarının göstergesidir. Kadınlar erkeklerin iki eline baksın, dayak yese de sessiz kalsın, erkeğin sözünden de çıkmasın isteniyor. Kadınların üretim ilişkilerindeki konumu kadınların ezilmişliğinde önemli bir belirleyici faktördür. Fakat Türkiye’de kadınların üretim ilişkilerine dahil olmasından da evvel, 11 milyon kadının “ev işi ile meşgul” denilerek işgücü dahi sayılmaması, yok sayılması ile karşı karşıyayız. Kadınların çok azı istihdam edilmiş durumda, çalışmak isteyen kadınlar için türlü engeller mevcut. Çalışma hayatına giren, ekonomik bağımsızlığını elde eden kadınların şiddet karşısında kendilerini daha güçlü hissederek, daha hızlı adımlar attığını görüyoruz.

Öldürülen kadınların kendilerinin ya da henüz ekonomik bağımsızlığını elde edememiş ise ailelerinin ekonomik durumlarının da -düşük bir oranda farklılık göstermekle birlikte- genellikle yoksul, işçi kökenli ve ezilen halktan oluştuğunu görüyoruz. Ve o insanlar kibirden uzak, kendi kaybettiklerinin acısına kapanmadan, kendileri dışında başkaları için de mücadele etmeye başlıyorlar.

-Kadınlar hayatta iken gerçekten korunmalarını sağlamak için 6284 sayılı Koruma Kanunu etkin uygulanmalı, İstanbul Sözleşmesi -önleme, koruma, kovuşturma, politika geliştirme- uygulanmalıdır. İstanbul Sözleşmesi’nde şöyle der; bu, devletlerin siyasi irade beyanıdır. İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını dünya çapında takip eden Grevio adlı komisyon yakın zamanda bir rapor yayınladı ve Türkiye’nin bu konuda hayli gerilerde olduğunu yazdı. Kadınlar için adalet sağlanmalıdır. Fakat tam tersine kadına yönelik şiddet ve cinayet davalarında kravat, aşırı sevgi, tutku, saygın tutum gibi Ceza Kanunu’nda olmayan indirimler verilmeye devam ediyor. İndirimler İstanbul Sözleşmesi uyarınca sınırlandırılmalıdır. Bir yandan indirimler verilirken bir yandan idam, hadım gibi çözümden uzak uygulamalar gündeme geldi, gerçeğin üstü örtülmeye çalışıldı. Ve o mahkemelerde katiller tıpkı devlet yetkilileri gibi ölen kadınlara kadınlık rollerini hatırlatıyor: “Erkekliğime laf etti, başka biri ile mesajlaşıyordu kim olduğunu bilmiyorum, beni dinlemedi, sözümden dışarı çıktı.” Kadın düşmanı her söylem işte bu kadın katillerini yaratan erkek egemenliğini yeniden üretti.

Adaletin tecelli edeceği noktada yine sınıfsal konumun etkisi hüküm sürüyor. Zengin patronlar, camlarından düşmüş ölü bulunan kadınlardan hiç sorumlu olmuyor ve hep intihar etmiş oluyorlar o gencecik kadınlar. Ancak bunu tersine çevirebiliyoruz artık, Şule Çet’te ortaya çıkardık işte cinayet gerçeğini. Diğerlerinde de çıkaracağız.

Bir tür erkek egemen ve zenginlerin hukukuna karşı da mücadelemizi sürdüreceğiz.

-2018 yılında kadın cinayetlerinin ciddi bir oranını şüpheli ölümler oluşturuyor. Artık kadınlar öldürülüyor, sonra intihar denilip olayın üstü çok kolay kapatılabiliyor. Bu noktada savcılara ciddi görevler düşmekte. Bir kadın yüksekten düşerek hayatını kaybetmiş ise, yol kenarında, derede, banyoda ölü bulunmuş ise savcılar “intihar” deyip geçmemeli. Deliller titizlikle toplanmalı ve etkin bir soruşturma yürütülmelidir.

Koca bir yıl kadın düşmanlığı sistemli bir şekilde ilerledi, mevcut haklarımıza da yöneldi. İşte bu yüzden kadın cinayetleri arttı. Bu sadece kadın düşmanı devlet politikasının bir sonucudur, şu an bizim yürüttüğümüz mücadele de ileri tarihlerde daha iyi sonuçlar doğuracaktır; çünkü kadınlar durmayacak...

TÜM KADINLAR İÇİN KADINLAR KAZANACAK
Tacize karşı Me Too hareketi dünyaya yayıldı, Türkiye’de Sıla’nın susmayışında bulabilirsiniz onu. Kadınlar bu yıl bazı topraklarda ilk defa stadları doldurdu, araba kullandı, zorunlu başörtüsü yasağını deldi, eşit işe eşit ücrete kavuştu, kürtaj hakkını kazandı…

Türkiye’de de kadınlar pembe metrobüsü kenara itti, liseliler Kadriye Moroğlu’nda tacize karşı birleşti, üniversiteliler bütün kadınlar için feminizmle buluştu, bu toplum kadın cinayetlerine karşı eylem yapmayı öğrendi, kadınlar korunmak için seslerini her yere ulaştırmaya çalıştı.

Flormar’da işçi kadınlar halen direniyor. Ve halen milyonlarımız işsiz.

Açığa çıkartacaklarımız, peşinden koşacaklarımız, kapısına dayanacaklarımız çok…

Kadınların kararlı mücadelesi eşit ve özgür yarınları getirecek.