Her şey değişiyor, yeni akımlar ortaya çıkıyor ancak değişmeyen tek şey işçi sınıfının mücadele etme zorunluluğu. Asla değişmeyecek olan da budur.

Günümüzün asosyalistleri bunu değiştirmek istiyorlar elbette. Farkında olarak ya da olmayarak, bunun bir önemi yok; önemli olan sonuçlardır. Sonuçlar da haykırıyor: Reforma uğramış ya da amacından sapmış olanları tek tek ele veriyor. Demek ki neymiş? Kautsky’ler ve Menşevikler ölmüyor. Onların tarihin her dönemecinde hortlaması, şimdiki Kautsky’ler ve onun yandaşları için bir zorunluluk.

Peki bunun sonucu neye mal oldu?

Mücadelenin ivme kazanması gerekirken bunun tam tersi yaşanıyor, bu sonuç yeterlidir hatta fazladır. Bunların yaptığı tek şey, AKP’nin (ailece kalkınma partisi) yürüttüğü siyasal mücadeleye bir açıklama yapmaktan ileri gitmiyor.

Eminiz ki AKP bir ay boyunca siyasi faaliyet yürütmese aynı şekilde bizim asosyalistlerin de bir ay boyunca söyleyecek bir şeyleri olmayacak. Bolşevikleri örnek aldıklarını iddia eden bu akımlar, teoride Bolşevikler’i anımsatsalar bile pratiğe gelince “azşevikler”.

İşçi partiye geliyor, üye olmak istiyor. İşçinin partiye üye olmadan önce işçilerden oluşan arkadaş çevresi bir anda yok oluyor. Neden? Çünkü onlarla vakit geçiremiyor, partili yoldaşlarının etkinlikleri bir türlü bitmiyor, partili abilerin konuşması son bulmuyor ve dilini bile kaybetse vücut dili öğreniyor yine nasihat vermeler başlıyor.

Heyhat! Biraz susun, işçilerin söyleyecek bir şeyleri vardır. Ancak sizden fırsat bulamıyorlar ki, yaşadıkları sorunları anlatabilsinler… Siz bilgisi yüzünden fışkıran (sadece ortalığı kirletmeye yarayan bir fışkırma) bir tutumla konuşma yaptıktan sonra, kötü bir öğrenim hayatı görmüş işçilerin konuşmalarına ket vuruluyor. İşçilerin konuşması için partideki abilerin güzel Türkçe’si gerekiyor. Bu izlenim bir gerçek, her gün yaşanıyor. Madem işçiler konuşmuyor, hep siz çok bilmişler konuşuyorsunuz, o zaman hayal gücünüzü geliştirerek oturduğunuz yerden sanki meydanlardaymışsınız gibi konuşmalarınızı yapın. Ta ki kendi sesinizden rahatsız olana kadar! Başka da birşey yapmayın. Zaten işçiler bunu yaptığınız için sizlere minnettar kalacaktır.

Sosyalizm, savunucularını ciddi ve azimli yetiştirir. İşçi sınıfının mücadelesini ön plana çıkaracak olan her türlü vazifeye gözlerini kırpmadan atılırlar. Fakat günümüz Marksistleri romantik oldular. Önce romantik şiirler, sonra işçi sınıfı… Devrim olsun diye oturup bekliyorlar. Söyledikleri devrime giden yolun ne gibi mücadelelerden geçtiğinden ziyade, devrimden sonrasına ait. Tabi gerçekte bunu da iyi yapamıyorlar. Siz bu haldeyken işçilerin iktidarı aldıktan sonra sizleri dinleyeceklerini zannetmeyin, bu sizin için hayal kırıklığı olur.

İşçiler sosyalist cumhuriyeti istiyor, sizin öneriniz ise romantikler cumhuriyeti.

Tarih sizin gibileri işçi sınıfının karşısına çıkardığı zaman, işçiler sizin gibilere nasıl sesleneceklerini artık biliyorlar. Emekçiler güçlü olduklarını anlayınca ve bu düzeni değiştirebilecek kolektif mücadelenin tam ortasına Marksist, Leninist fikirleri koyunca kapitalizm için son günler yaşanacaktır. Birbirlerine kenetlenen emekçiler bu çürümüş düzeni paramparça edecekler.