Türkiye’de eğitimin paralı olmasının şu an gençlik olarak en önemli sorunlarımızdan biri olduğunu söylemiştik. Bu konunun tüm gençleri ilgilendirdiği ve bununla ilgili harekete geçilmesi gerektiği şüphesiz. Ancak yazdan beri sürdürdüğümüz parasız eğitim mücadelemizden şunu öğrendik ki bu sorun sadece gençleri etkilemiyor.

Türkiye bir krize doğru gidiyor. Bu durum artık “kriz mriz yok” gibi genel geçer bahanelerin çürütemeyeceği bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Havalimanı işçilerinin, çeşitli şantiyelerdeki inşaat işçilerinin eylemleri bize gösteriyor ki kriz artık o hep söylenen vaziyete gelmiş durumda. Artık kriz sokaktaki insanın cebinde hissedilmeye başlandı. Patronlar için artık bir hobiye dönmüş olan konkordato ilanları ve devletin patron tarafında yer alması da bu krizin git gide büyüyeceğine işaret.

Eğitimin paralı olması konusu bu krizin neresinde peki? Aslında tam ortasında. Çünkü kriz sokaktaki halkın cebinde en büyük oranda eğitim konusundan dolayı hissediliyor. Aileler işsiz ya da maaş alamıyor durumdayken bir okul önlüğüne bile oldukça yüklü paralar ödemek zorunda kalıyor. İktidar da bu durumu bir fırsata çevirme niyetinde. Çünkü bir önceki cümlede de bahsettiğim gibi aileler bunu ödemek zorunda. Bu yüzden krize karşı ilk kesinti Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesinden yapıldı. Bu yüzden yemekhaneye, yurtlara zamlar gündeme geliyor. Çünkü bu paraların hepsi aileler veya öğrenciler tarafından ödenmek zorunda.

Şu an Türkiye’de eğitim almak isteyen bir genç çok büyük masrafları ödemek zorunda. Üniversitelerde yaşayan öğrencilerin çoğu geçinmek için çalışmak zorunda kalıyor. Çünkü eğitime dair hiçbir masraf devlet tarafından karşılanmıyor. Liselerde daha ilk haftadan öğrencilerden temizlik parası, kağıt parası gibi ihtiyaçlar bahane edilerek para isteniyor. Bu ihtiyaçları karşılayacak olan kurum devlet değil midir? “Ders kitaplarını ücretsiz veriyoruz” propagandası toplum nezdinde hiçbir anlam ifade etmiyor. Eğitimin tamamen kamulaştırılması, tüm masrafların devlete ait olması gerekiyor.

Okulların açılması herkes açısından krizi hissedilir kılmaya başladı. Çocuğuna okul önlüğü alamadığı için intihar eden İsmail Devrim bu gerçekliği tüm Türkiye’nin suratına çarptı. Daha suratımıza çarpacak çok gerçeklikler olacak. Burada sosyalistlerin bu gerçekliğe karşı ne konum aldığının önemi büyük.

İnşaat işçilerinin eyleminin de okulların açılış dönemine denk gelmesi tesadüf değildir. Okulların açılmasıyla birlikte ailelerin üzerine binen masraf yükünün, ödenemeyecek seviyede olduğu anlaşıldı. Çocuğunun eğitim masrafını karşılamayan işçilerin ayaklanması çok normaldir. Tabii burada çalışma koşulları, maaşların ödenmemesi gibi konuların etkisinin de göz ardı edilmemesi gerekir.

Maaşını alamayan işçiler her şeye karşın ayaklanabiliyorsa ve sosyalistlerin krizin önemini ve ne yapılması gerektiğini anlatma sorumluluğu varsa, aynı şekilde gençlik de parasız eğitimin önemini kavramalı ve bunun için mücadele etmelidir. Aynı şekilde bu bilincin sağlanması ve harekete geçilmesi konusu sosyalist gençliğin görevidir.

Parasız eğitim mücadelesi sadece iktidarın eğitim politikasına karşı bir duruş değil. Parasız eğitim kapitalist sistemin ortaya çıkardığı öğrenciyi müşteri olarak gören eğitim sistemine karşı en büyük hakkımız. Ekonomideki liberal özelleştirme politikalarının eğitime yansımasının sonucu ortaya çıkan bir hak gaspı söz konusu. Çünkü iktidar kadar patronlar, sermayedarlar da eğitimi bir rant alanı olarak görüyor. Bu sorunun sadece Türkiye’de yaşanmaması da parasız eğitim mücadelesini anti-kapitalist çizgiye götürüyor. Daha geçtiğimiz hafta Kolombiya ve İtalya’da öğrenciler eğitimin ücretli olması ve hükümetlerin eğitim politikalarına karşı ayaklandılar. Bundan önce Şili’de, İngiltere’de paralı eğitime karşı büyük öğrenci eylemleri gerçekleşti. Kapitalist sistemin olduğu yerde bu sorun karşımıza çıkıyor. Türkiye de Avrupa ve Güney Amerika ülkeleri kadar kapitalist olduğu için biz de bu sorunu en yüksek derecede yaşıyoruz. Parasız eğitim mücadelesi şu an dünyadaki öğrencilerin en büyük hakkı ve hedefi haline gelmiştir.

Sosyalist öğrenci gençlik, üzerindeki ölü toprağını atmak zorunda. Her şeyden önce gerçek devrimci gençlik örgütü, gençliğin gerçek sorunlarına yönelik bir siyaset izlemeli ve bu konuda örgütlenmelidir. Gençliğe parasız eğitimin onların hakkı olduğunu anlatmalıyız. Gençliği; sistemin gençliğin üzerine yaydığı kariyerci, kravatlı insan modelinden veya sistem karşıtı gibi görünen, siyasetten uzak, bohem, hayatın bir anlamı olmadığını düşündükleri bir hayat kurgusundan çıkarmamız en önemli görevimiz. Hayat zorluklarının bir kader olmadığını ve elinden alınan tüm hakları kazanmak için mücadelenin içerisinde olmak gerektiğini anlatmalıyız. Bunu gerçekleştirecek olan da gerçek sosyalist hareketin partisinde verilecek gerçek bir gençlik mücadelesidir. Biz çalışmaktan yorulmuş, ancak isimde hala canlı kalmaya çalışan bir gençlik hareketine karşı çıkıyoruz. Biz kredi borçlarından hareket edemeyen, okumak için çalışmak zorunda olan genç insanlara yalnız olmadıklarını ve onlar gibi yaşayan, onlar gibi düşünen insanların olduğunu anlatmalıyız.

Biz bulunduğumuz her alanda, üniversitede, meydanda tüm gençleri parasız eğitim hakkı için mücadele etmeye çağırmaya devam etmek zorundayız. Gerçek bir sosyalist parti gençliğin de sorunlarına çözüm bulabilir. Çözümün ne olduğunu biliyoruz, şimdi tek yapmamız gereken bunun için harekete geçerek umutsuzluk duvarını yıkmak olacak.