“Marx bilhassa ilk yazılarında, ellerindeki tek sermayeleri geleceğe dair reçeteler yazmak olan diğer sosyalistlerden kendisini kesin bir biçimde ayrı tutmaya çalışıyordu. İkinci olarak Marx’ın gayet iyi bildiği şey şuydu: İnsanları, yaşamlarını ve görüşlerini değiştirmeye iten şey çoğunlukla o günkü dayanılmaz koşullara verilen tepkidir: gelecekteki daha iyi bir yaşamın yarattığı çekicilik sadece küçük bir oranda bunu yapmaya itebilir.”

Yukarıda Bertell Ollman’dan alıntıladığım sözler aslında sadece Marx döneminin bir sorununu değil, günümüz sosyalistlerinin de sosyalist mücadeleyi ele alışı ve propaganda edişindeki büyük bir problemi anlatıyor. Sosyalistlerin günümüz sorunlarına dair güncel siyasetle ilişki kurmaması ve sadece güzel bir sosyalizm propagandasıyla kitle hareketlerini örgütleme çabası bizzat Marx’ın karşı çıktığı hatalı bir eğilim.

Ülkemizde bu siyasetle propaganda yapan grupların dışarıdan ne kadar iddialı gözüktüklerinin de bir anlamı kalmıyor. Sloganlarında sürekli ‘Sosyalizm Gelecek’, ‘Sosyalizm Var’ gibi argümanlar kullanmaları veya ‘Sosyalizm Cumhuriyet’e Çok Yakışacak’ şeklinde hangi marksist teoriye bağlı olduğunu anlayamadığımız bir mücadele hattı bahsettiğimiz hatalı eğilimin bile gerisinde kalıyor.

Yıllardır insanlara anlattıkları kusursuz sosyalizm dünyası, ağızlarından düşürmedikleri işçi sınıfı ile ne derece bağ kurabildiklerinin bir göstergesi. Ara sıra ortaya çıkan olaylara karşı verilen tepkilerin ve siyasi eğilimlerin, turnusol kağıdı etkisi yarattığından bahsedilir. Eğer bir turnusol kağıdından bahsedecek olursak işçi sınıfı ile bağ kuran ve kurmayanları ayrıştıracak turnusol kağıdı işte budur. Çünkü günümüz Türkiye’sinde işçi sınıfına yapılacak bir sosyalizm anlatımı karşılığını bulmayacaktır. Bu yazıda da yapılması gerekenden çok yapılmaması gerekenleri anlatacağım.

İşçi sınıfı sosyalizmi istemiyor mu?

Türkiye’deki işçi sınıfını incelediğimiz zaman ortaya çıkan cevap ‘Hayır, istemiyor’ olacaktır. Bu soruya verilecek bir ‘Hayır’ cevabına da sosyalistler tarafından her zaman karşı çıkıldığını görmeyebiliriz. Ancak ortaya çıkan siyasi eğilimlere, yapılan propaganda tarzlarına baktığımızda bazı sosyalist kesimlerin, işçilerin sosyalizm için can attığını düşündüklerini düşünmemek elde değil. Günümüz siyasetiyle hiçbir bağ kurmadan yapılan propagandalar, güncel sorunların güncel muhataplarına değil de genel bir sistem sorununa bağlanması, bu düşüncemizde bizi haklı çıkarıyor. Sosyalistler işçi sınıfının sosyalizmi arzuladığını düşünmek istiyor. İşçi sınıfının sosyalizmi istememesi sosyalistlerin sınıfı örgütlemek için çok daha fazla çalışması gerektiği anlamına gelir. Hayallerinde düşündükleri ve sürekli anlattıkları işçi sınıfının aslında hiç öyle olmadığını görmek sosyalistlere ne yazık ki ağır geliyor. Ayaklanmayı bekleyen işçi sınıfı anlatımı, gerçek sorunlardan ve sorumluluklardan kaçıştan başka bir şey değildir.

Burada yukarıda yaptığım alıntıdan bir bölümü tekrar etmek istiyorum: ‘İnsanları, yaşamlarını ve görüşlerini değiştirmeye iten şey çoğunlukla o günkü dayanılmaz koşullara verilen tepkidir: gelecekteki daha iyi bir yaşamın yarattığı çekicilik sadece küçük bir oranda bunu yapmaya itebilir.’

Evet, işçi sınıfı hiçbir devrimde güzel bir sosyalizm anlatımından dolayı ayaklanmadı. Bundan sonrada bu sebepten dolayı ayaklanmayacak. Sınıfa gitmek sözünün sosyalistler arasında sıkça kullanıldığını görüyoruz. Bu sözün karşılığının işçi sınıfına yapılacak bir ‘Devrimden Sonra’ anlatımında olmadığını, bu sözü pratikte var edemedikten sonra, bir işçi grevinin içerisinde bile olmadan entelektüel yazılarda bol bol kullanmakta hiç olmadığını fark etmeliyiz. İşçi sınıfına uzaktan bakarak ortaya atılan teorilerin değil, sınıfın içinden yaşam şartlarına karşı doğru siyasal mücadeleyi vererek ‘Anlatılan senin hikayendir’ sözünün ışığında hareket edebiliriz.

Boşa atış yapma lüksümüz yok

Bahsettiğimiz sosyalist kesimlerin büyük bir problemi de ‘Ne Yapmalı’ sorusuna bir cevap üretmeden, bir cevap üretmiş gibi davranma halidir. Eğer ülkede varolan bir AKP iktidarından ve onların yarattığı sorunlardan bahsediyorsak buna çözüm olarak marksistlerin ‘Bu Düzen Değişmeli’ gibi en genel sözü söyleme hareketinden vazgeçmesi gerekir. Zaten düzenin değişmesi gerektiğini söylemek marksistlerin yapacağı siyasete dair bir fark ortaya koymamaktadır. Düzenin değişmesi gerektiğinin en genel söz ile söylenmesi arabesk kültürde bile karşımıza çıkar. “Batsın bu dünya” veya batsın bu düzen demekle düzen batmaz. Marksistlerin ortaya koyduğu siyasetin de asi arabesk kültür temalarından farklı olması gerektiğine kimsenin itirazı olmayacaktır diye düşünüyorum.

En genel söz söyleme tavrı, varolan politik sorunlardan ve ona karşı üretilecek somut çözüm yollarından kaçışın göstergesidir. Ancak bu düzeni değiştirmeyi amaçlıyorsak bunu genel ajitasyonlar ile değil net, siyasal bir hedef belirleyerek gerçekleştirebiliriz.

Bu kadar yüksek doz düzen karşıtı propaganda yapan bir sosyalist partinin de seçimler gibi ülkede yaşayan her kesimin politikleştiği bir süreci kayıtsız geçmesi ayrı bir travmadır. Milletvekilliği seçimleri için bağımsız adayları destekleme çalışması yapıp esas, ülkenin kaderini değiştirecek olan cumhurbaşkanlığı seçimlerini pas geçerek tek adam rejimi geriletilemez. Bu durum sadece göstermelik olarak seçim gündemiyle ilgilenme hareketidir. Tüm seçimlerde boykot diyerek bir yandan da aday gösterme çelişkisi ise ‘sosyalizm için insan biriktiriyoruz’ kadar basit bir cevap ile geçiştirilemez.

Marksistler, seçimler gibi karşılarına çıkan politik süreçleri sadece genel ajitasyon yaparak geçiremez. Eğer seçim süreci geldiyse bu süreçte AKP’nin nasıl geriletileceğini bu kadar genel bir sözle anlatmak, sandığa dair en genel siyaseti üretmek bizim için boşa atış yapmak anlamına gelir.

Sosyalist partilerin hiçbir konuda boşa atış yapma lüksü yoktur. Sosyalizm gibi büyük bir amaca ulaşmak için karşımıza çıkan her süreci marksizme uygun doğru bir siyasetle karşılamamız gerekir. Artık hiçbir sosyalistin ‘o süreci tam yönetemedik, daha iyi hazırlanmak gerekirdi’ gibi sözler söyleme lüksü yoktur.

Yazıyı Lenin’in ünlü cümlesiyle bitirmek istiyorum.

‘Herhangi bir örgütün karakterini doğal ve kaçınılmaz olarak tayin eden şey, o örgütün eyleminin muhtevasıdır.’ V.I.Lenin