Toplumda büyük çalkantıların olduğu bir dönemden geçiyoruz. Başta kadınlar için çetin günler kapıda. Erkeklerin kadınlara yönelik önü alınmayan saldırılarının artıyor olması, artan kadın cinayetleri, mevcut haklarımıza göz dikilmesi ve her gün bir çocuğun ölüm haberini alıyor olmamız somut koşulları özetliyor durumda. Peki toplumun büyük medeniyet sınavı veriyor olduğu bu günlerde karşılaştığımız bu şiddet dalgasına karşı nasıl mücadele etmeli? Öncelikle kadın düşmanı politikalara ve güncel örnekler ışığında çözüm yolları ararken sorunu tüm yönleri ile bütünlüklü ele almalıyız.

Örnekler ve akıllara gelen sorular

Bu ay Kadın Meclisleri olarak takip ettiğimiz davalardan biri Azize Yaman davası idi. Azize Yaman, boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından bıçaklanmıştı. Bıçaklanmadan önce ölüm tehditleri de almıştı Azize. Ne iyi ki eşi öldüremedi onu. Sanığa alt sınırdan 2 yıl 9 ay gibi caydırıcı niteliği olmayan bir ceza verildi. Azize hala adalet sağlanana kadar davasının peşinde ve ekliyor da kendisi nefes aldıkça mücadele edeceğim diyor.

Ve Şule Çet cinayeti. Azize kadar şanslı değildi Şule. İntihar diye örtülmeye çalışılan bir kadın cinayeti ile hayattan koparıldı genç arkadaşımız. Tüm delillere ve otopsi raporlarına rağmen şüphelilerin ilk elden serbest kalıyor olması skandalı tüm kadınları ayağı kaldırdı ve en son tepkiler sonucu failler tutuklandı.

Bu iki örnekte de, öncesinde tedbir ve önlem konusunda kadınları korumaya yönelik yargıda ve yasaların uygulanmasında koca bir boşluk olduğunu görüyoruz. Adaletin sağlanması için kadınların reaksiyon gösteriyor oluşu bize zor da olsa sonuç aldırıyor. Şule Çet cinayetinde otopsi raporu gibi bilimsel bir kanıt varken hala şüphelilerin beyanın esas alınması veya hala intihar denilmesi bize kadın cinayetlerini durduracak hiçbir siyasal iradenin ortada olmadığını gösteriyor. Adaletin sağlanması için bunlar da yetmiyor demek ki.

Yine Azize’nin bıçaklanmadan önce ölüm tehditleri alıyor oluşu ve sonrasında sanığa hiçbir caydırıcı cezanın verilmiyor oluşu bize kadınların bu boşluğu daha da gözler önüne sermesi gerektiğini gösteriyor. Şule’nin öldürülmeden önce yine arkadaşına attığı ‘Adam bana taktı, bırakmıyor’ mesajı Şule’nin öncesinde durumun farkında olduğunu gösteriyor. Patronu tarafından ısrarlı takibe maruz kaldığı ortada. Şule’nin arkadaşı ‘Öldürülmeseydi sonuna kadar mücadele ederdi Şule’ diyor. Şule öldürülen tüm kadınlar gibi öncesinde bir erkek tarafından şiddete uğradığının farkındaydı. Peki Şule hayattayken bunun önüne geçilseydi ve gerçekten yasalar ve yaptırımlar uygulansaydı en son onun ölüm haberini alır mıydık? Azize de tüm kadınların sorduğu soruyu soruyor: Ya beni öldürseydi? Öncesinde öldürmeye yönelik tehditler, hakaretlere maruz kaldım bunun önüne neden geçilmiyor? Neden hak ettiği cezayı almıyor?

Kadına yönelik suçların üstünün sürekli örtülüyor oluşu biz kadınlara büyük bir ödev ve sorumluluk yüklüyor ve elbette bu karanlık örtüyü biz kaldırıp atacağız.

Çözümsüz değiliz

Son günlerde kadınların yaşam tarzına yönelik saldırılarda da özellikle genç kadınların sessiz kalmıyor oluşu ve haklarının peşine düşmesi yaptırımların ve haklarımızın uygulanmasına yönelik baskı mekanizmasının büyüdüğünü gösteriyor. Çünkü Şule Çet haberini okuduklarında kadınlar artık ah vah etmek yerine kolektif hareket etmeyi seçiyorlar ve kadın mücadelesinde kendilerini önemli birer özne olarak görüyorlar. Şule Çet cinayetinde kadınların 3 büyük kentin meydanına akması işte bu yüzden.

Kadın düşmanlarının ensesinde olmaya devam edeceğiz. Kadınların öldürülmesine kadar giden bu yolda karşımıza çıkan her adımı iyi takip etmeliyiz. Hiçbir zaman çözümsüz olmadık olmayacağız da. Senelerce kadın cinayetlerini durdurmak ve kadına yönelik şiddeti azaltmak için sadece talepte bulunan olmadık her defasında çözümü adliyelerde ve meydanlarda biz dile getirdik. Ama yine kadınları korumayanlar bu yönde hiçbir adım atmadığı için ve üstüne üstlük daha fazla kadın düşmanı politikalar ürettikleri için biz çözümlerimizi bir kez daha tekrar tekrar dile getirmeye ihtiyaç duyuyoruz.

Öncelikle caydırıcı yaptırımlar ve geleceğe yönelik tedbirlerin alınması ve en ufak hakarette, tehditte veya şantajda şikayetçi olmak ve sırtımızı 6284 Sayılı Kanun’a yaslamak gerekiyor. Kadınlar karakola gidip “Ben 6284’e dayanıyorum” dediğinde, kamu görevlileri bunun gereğini yapmak zorundadır.

Bir başka önemli dayanak noktası İstanbul Sözleşmesi’dir. Sözleşme, öncelikle şiddetin önlenebileceğini vurguluyor. Sözleşme, tedbirlere rağmen kadının zarar görmesi halinde de bunun cezasız bırakılmamasını söylüyor. Cezasızlık olmasa zaten şiddetin boyutları bu noktaya gelmez. Örneğin Helin Palandöken ısrarlı takip suçunun serbest olması sonucu öldürüldü. Öncesinde tedbir alınsaydı ısrarlı takip cezasız kalmasaydı Helin hayatta olabilirdi. Bu suçlar hafif görüldüğü için sonu kadınların canına mal oluyor.

Kadın cinayetleri önlenebilir, gereken siyasal irade ortaya konduğu zaman bu mümkündür. Kadınları öldürülmeden önce onları korumak esastır. Azize’yi şu anda hayatta tutan şey belki şansıydı. ‘Çok öfkeli’ kocası onu öldüredebilirdi. Bu belirsizlikle yaşamaya hiçbir kadın mahkum değil. Kadınları korumama ve bu yönde atılmayan her adım siyasidir. Bundan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığını lağvedenler de sorumludur. Kadınlar lehine hiçbir politik hamle yapmayan, sürekli erkeklerle el sıkışan iktidar ne yaparsak bu şiddeti önleriz diye düşünmelidir.

Yalnız değil örgütlüyüz

Kadın cinayeti davalarında cezasızlığa neden olan indirimlerin sınırlandırılması; gündeme gelen idama karşı evrensel hukuku savunmak, artan cinsel şiddete karşı “çözüm” diye sunulan insan haklarına aykırı hadım ve idamı, cinsel suçlarda yapılması gerekenin yapılması; faillerin aklanmaması ve kadınların güvenliğinin her yerde sağlanması toplumu ve kadınları çözümsüz bırakanların kulağına küpe olsun. Kadınların gücü ve cesareti bu karanlık zihniyete karşı daima aydınlık sonuçlar verecektir. Ki veriyor da; Ümraniye’de Canan Ay kendisini darp eden taksi şoförünün ceza almasını sağlamak için olayın peşini bırakmadı ve şoförün ceza almasını sağladı.Yine İzmir Buca'da bir kadın kendisini takip edip videosunu çeken adamı fark ederek şikayetçi oldu.Türkiye’de ve dünyada yükselen ses diğer kadınlara mücadele etmesi için cesaret veriyor. Oyuncu Beren Saat’in de dediği gibi ‘Mücadelemiz sessizlik yeminini bozmak için’. Bozacağız da.

Kadınları ve çocukları korumayanlara karşı çözümsüz, öfkeli veya yalnız değiliz, örgütlüyüz. Gücümüzü buradan alıyoruz. Yaşam hakkımız, özgürlüğümüz ve tüm haklarımız için, eşitçe yaşayacağımız günler için ve özellikle başka Şule’lerin olmaması için hep birlikte mücadeleye devam.