Erdoğan’ın 16 yıllık iktidarı boyunca tüm seçim süreçlerini ele aldığımızda, bu seçim sürecinde dört başı mamur ve en çetin seçim süreci seviyesine geldiğimizi söylemek mümkün. Yalnız seçimin sayısal sonuçları ve AKP’nin gidiş tahminleri açısından değil, diktatörlük tehlikesine karşı muhalefetin tüm kesimlerinin en yüksek performans ile doğru politik hamlelerle karşı duruşuna ilk kez bu seçimde ulaşabildik.
Aslında Gezi direnişinden bu yana muhalefetin yükselişi, ardından bol seçimli mücadele döneminde Erdoğan’ın yenilgileri oldukça fazla. Bizim açımızdan Gezi’nin ardından Erdoğan her ne kadar iktidarını sürdürmüş de olsa, baskı ortamını daha fazla artırmış da olsa, kazandı denilebilecek bir durumu yok. Gezi parkı yerinde duruyor, 7 Haziran yenilgisi ardından 1 Kasım’da da, hatta referandumda da aldığı resmi başkanlık, uygulamada istediği Başkanlık olamadı. Zaten bu o kadar net ki, bu nedenle 6. kez seçime gidiyoruz.
Burada Erdoğan’ın sürdürmeye çalıştığı dönemlere bakalım, muhalefet de her döneminde farklı taktikler yürüttü, bir şekilde ayakta kaldı. Bence ayakta kalmasını her şeyden önce önemli olan. Ama bu siyasetten yola çıkarak da doğrulara ulaşmanın esas olduğunu unutmamalı. Bu açıdan, bu seçim döneminin muhalefet açısından en etkili dönem olduğunu ayrıştırmalıyız.
Örneğin bundan öncekilerde hatalı çok karara imza atıldı. Gezi’de bir ayaklanışın ortak fikre dönüşmesinin ilk denemesinde yani forumlarda halkımız kendi haline bırakıldı, 7 Haziran’da Erdoğan’ı başkan yaptırmamanın tek yolu HDP’nin barajı aşması idi yalnız bırakıldı ya da en fazla “destekliyoruz” denilip geçildi. 7 Haziran çok önemli bir kazanımdı, HDP açısından da sol muhalefet açısından da korunamadı. Referandum’da da forumların evrimleşmiş ve karar alabilen hali meclislerin varlığının korunması gerekirdi ama referandumun hemen ardından, bileşenleri tarafından terk edildi.
Yalnız sosyalistler açısından değil, ana muhalefet açısından da çok yanlış kararlara göz göre göre imza atıldı. Gezi’de halkı kendi haline bırakan CHP, 7 Haziran’da 1 Kasım’ı ilk çağıranlardan oldu, HDP’nin meclisten atılma çalışmalarına imzalar verdi, hileli referandumda meydanlara çıkanları geri çağırdı. Bu arada bir yerde Ekmeleddin çıkışını da bir kenara yazalım, şu an ki Muharrem çıkışına kıyasla hata payı ortaya çıksın. MHP varlığını terk etti, sağ blok da 3 parçaya ayrıldı. Yani olayları tüm yönleriyle incelemeye çalıştığımızda, yalnız Erdoğan için değil, muhalefet için de tablo çok parlak çıkmamıştı ortaya. Tüm bunlar önemli deneyimler olarak, muhalefet tarihine yazıldı elbette.
Peki şimdi hiç öyle mi?
Şimdi karşımızda bir Saray, bir AKP, biraz da MHP var
Gerisi biziz, buna hazır mısınız?
Nasıl da herkes dört bir koldan sarılmış durumda. Ana muhalefet şimdiye kadar pek referans almadığı sol kanadının en etkili kozunu öne attı, şimdi CHP tabanı nasıl da mobilize nasıl da atak. Hiç öyle protokolen yanıt veren bir başkan modeli yok, her golüyle CHP’liler daha çok harekete geçiyor, daha fazla atak yapıyor, tabiri caizse bir oradan vuruyor bir buradan vuruyor. Hatta yapılan hataları sahiplenmiyor, antipropagandalara karşı çatır çatır tartışıyor. MHP’nin Erdoğan ittifakı kararıyla feshi, kendi ekolünün demokratlığına soyunmak zorunda kalan partiyi var etti. Şimdi milliyetçi kanat milliyetçilik propagandası bile yapamıyor, demokrasi propagandasıyla seçime hazırlanıyor. Saadet bile kendi tarihinin en iddialı dönemini yaşıyor, bir dinci lider, rakibinin dikta rejimine karşı en yumuşak geçişleri anlatıyor.
Kendi cephemize dönelim. Burada da çeşitli iddiaların terk edildiği önemli ataklar oldu. HDP çok doğru bir tercihle, Demirtaş’ı aday gösterdi. Demirtaş hapishane koşullarında bile siyasetinden vazgeçmedi. HDP soldan ve çeşitli kesimlerden bir çok vekil adayı göstererek, herkesin seçimler için canla başla çalışmasına vesile oldu. Hayır meclisleri gıpta ile anılıyor ve aranıyor, Seçim Süreci Meclisleri seçim siyaseti ve sandık güvenliğinde fark yarattı, toplumu sadece izlemeye değil bizzat görevli olmaya yönlendirmeye devam ediyor. Seçimi yıllardır boykot edenler bile, bağımsız adaylarıyla seçimlerde.
Geri kalan devrim gününü bekleyen, “seçim de neymiş?” diyen arkadaşlar her ne kadar “aslında çok önemli bir şey daha var” demeye kalksalar da, pek gündem olamıyor o nedenle sorun teşkil etmiyor.
İşte bu gerçekten dikta rejiminden kurtulmak isteyen bir muhalefet görüntüsü, her boyutu ve her türü ile. Bu muhalefet skalasının karşısında bir saray var, bir AKP, bir de biraz MHP. İşte tam da istediğimiz böyle bir şeydi aslında.
Buradan devrim çıkmasını bekleyenler vardı ama bizimki o değildi. Biz tüm yetkileri elinde toplayan iktidarın yenilmesini istedik sadece. Ne haddinden fazla, ne az. Lafla, idealizmle değil, en temel stratejiyle ve tüm toplumla. Lenin’in zincir kırılmasını tarif ederken, her halkaya değil en zayıf halkaya sistematik vurmak olarak tarif ettiği gibi, her yere aynı oranda vurmaya çalışarak değil, hedefe odaklanarak.
İşimiz o zaman tamamlanmayacak, o zaman başlayacak.
Seçim siyaseti, meclis siyaseti, birlik siyaseti kazandı
Bu seviyelere anca yaklaşabildiğimiz için, herkes öncesini bir gözden geçirsin. Öz eleştiri vermeyecekse de, kimse yalandan savunmasın yeter.
Şimdi çok açık seçik ortada; seçim siyaseti kazandı, meclisler siyaseti kazandı, birlik siyaseti kazandı, devrimci siyaset kazandı. Buradan geriye dönülmesi olmaz artık.
Geçen 7 seçimde Erdoğan’ın seçimle gidişine hazırlanmanın, topluma bunu anlatacak en politik dönemlerin göz ardı edilmesi, tüm toplum buna koşarken başka yöne koşmanın mümkün olmadığını anlatmaya çalıştık, ancak bu seviyeye ulaştık, ancak şimdi hep beraber aynı fikirdeyiz ama görüyoruz ki seçim siyaseti kazandı.
Erdoğan’dan kurtulmaya ancak böyle bir çeşitli skala ile yaklaşabilirdik, ancak şimdi yaklaştık, şimdi son ana hazırlık vaktindeyiz. 24 Haziran köprüden önce son çıkış değil. Devamında bizi bekleyecek olan süreç çok daha kapsamlı görünüyor. Bunun için önce forumların sonra Hayır Meclisleri’nin korunması gerekiyordu, o haliyle korunmadı ama böyle olmasını gerektiğini savunanların çabaladığı Seçim Süreci Meclisleri hazır, şimdi birey hukukuyla örgütlenmeyi her yere örnek gösteren meclisler siyaseti kazandı.
En temel saiklerde birleşmek gerekiyordu, herkes kendi türünde birleşti, bizler de öyle. HDP’nin bizi en temel birleştirdiği çizgide, “onu başkan yaptırmamak” için birlikte canla başla çalışıyoruz işte. İdealize edilmiş değil, dostlar alışverişte görsün diye değil, herkesin kendi fikrini koruduğu ama temel amaç için kenetlendiği ve hedefi ortak olan birlik siyaseti kazandı.
Şimdi herkes yalnız kendi çevresine değil, toplumun tamamına fikir anlatmak için çabalıyor. Çünkü sosyalistler toplumun yüzde 99’una yalnızca devrim yapmayı vaat etmezler, bugünün sorunlarını yarına bırakmayı anlatamazlar. İşte şimdi yarına bırakamayacak kadar sıcak diktatörlük sorunu için, fikrimizi bugün anlatmanın zamanındayız. Toplumun da anlamaya en açık olduğu zemindeyiz. Hamaset değil, devrimci siyaset kazandı.
25 Haziran’ı belirleyecek olan, devrimci siyaset olacak
İşte bu nedenlerle devrimci siyaset kazandı diyebilmeliyiz. 24 Haziran bu nedenle kurtuluş günü değil, başlangıç günü olacak. 25 Haziran’ın rivayetleri ve felaketleri üzerine bir önceki hafta ele aldığımız için, bu sefer kısaca şuna değinmek yeterli olacaktır; Şu an savaş yüzde 50 ile yüzde 50 arasındadır. Tüm imkanları elinde bulunduran iktidar bir kez daha resmi sonuçlarda kazansa bile, böyle bir seviyeye gelmiş muhalefet skalası karşısında ayakta kalamayacaktır. Yani yine de başkan olamayacaktır.
Ülke, yine çok seçimli bir süreçten geçecek. Seçimlerden kaçmaya yer yok, teslim olsun artık kalanlarda. Dikta rejimini alaşağı etmenin yolu bu muhalefet çizgisinde hata yapmamak olacaktır. Şimdi geldiğimiz bu seviye ile tutunamayacaklar, 24 Haziran’da, 8 Temmuz’da ya da bir sonrakinde.
Çöküş evresine ancak şimdi girdiklerini görelim, bir geçmiş günleri gözden geçirelim. Kendi çıtamızı bir seviye daha yükseltelim. Bir haftamız var, o baraj aşılmalı, meclis AKP çoğunluğundan alınmalı. Bu başlangıç olacak.
Muhalefet bu özgüvenli gidişatından geri adım atmamalı. Geçtiğimiz günlerin dersleri ile 25 Haziran’ın meclislerinde, siyasetinde, muhalefetinde buluşmayı bilmeliyiz.