Flormar’da direnen kadın işçileri görmüşsünüzdür, ekranlarda kendilerine çokça yer verilmediği için görememiş de olabilirsiniz. Tıpkı cumhurbaşkanı adaylarından sadece tek birinin saatlerce ekranlarda olup, diğer adaylara çok az yer verilmesi ya da hiç yer verilmemesi gibi; artık ana akım medyada hakkını arayanların, mücadele edenlerin daha az yer aldığı günlerdeyiz. Ama ana akım medyanın bu haberleri vermemesi, seçim çalışmalarına gölge düşüremediği gibi Flormar’daki işçilerin direnişini de gölgeleyemiyor.

Flormar örgütlendikleri, sendikaya üye oldukları için çoğunluğu kadın olan 120 işçiyi işten çıkardı. İşçilerin tek yaptıkları anayasal haklarını kullanarak sendikaya üye olmak, insanca yaşayabilecekleri bir ücret istemekti. Flormar’ın ne haksız yere tazminatsız işten çıkarması, ne 15 Mayıs’tan bu yana işçilerin direnişini kırmak için ördüğü duvarlar, ne de yapılan saldırılar işçilerin mücadelesini durdurmadı. Aksine direnişe destek arttı, işçiler içeriden çıkıp direnişte olan arkadaşlarının yanında direnişe katıldı. Hala fabrikada çalışanlar ise sendikaya katılmaya devam ediyor.

Ülkede ise seçim süreci hala gündemin en büyük yerini kaplıyor. Dolar en basit ifadeyle, aldı başını gidiyor. Doların 5 TL sınırlarına dayandığı, dış ticaret açığının yüzde 35 arttığı, benzin fiyatlarına yapılan zamların duyurulmasının yasaklandığı, ekonomik krizin ayak seslerini duyduğumuz, enflasyon ve işsizlikte artışın kapımıza dayandığı bu seçim döneminde, Flormar’da direnen kadınların direnişi neden önemli?

Türkiye’de kadınlar çalışmak için dahi bin bir mücadele verirken; süt yasasıyla, müjde olarak sundukları düzenlemelerle kadınları eve kapatmaya çalıştıklarının farkındayız. Ama bu ülkede kadınlar; yaşam hakkı mücadelesi veriyor,  istedikleri gibi yaşamak, işsizliği ve yoksulluklarını yenmek istiyorlar. Borçların var, girme bu işe, sen ne anlayacaksın diyerek karşı çıkanlara; arkalarında eşlerinin, ailelerinin desteği olmamasına rağmen ‘bizim hakkımızı bizden başkası savunamaz’ diyerek sendikalaşma kararı alıyorlar. O yüzden kadınların kendi iradeleriyle sendikalarıyla birlikte direnmeye karar vermeleri özellikle de içinden geçtiğimiz bu dönemde çok önemli. Direnen kadınlar güçlerini birbirlerinden, örgütlü olmaktan alıyorlar. Ekonomik krizin kıyısında, örgütlenenler diğer işçiler için bir örnek oluşturuyor. Çünkü örgütlü olmak, tüm haksızlıklara, baskılara, tüm zorluklara karşı birlikte mücadele edip; ekmeğini, hakkını birlikte kazanmanın yolunu açıyor. Kadın işçilerin bu deneyimi tüm kadınların yolunu aydınlatıyor. İşte bu yüzden, Flormar işçisi kazanırsa ve bu fabrikaya sendika girerse tüm Türkiye’deki işçiler ve kadınlar kazanacak.

Peki, biz kadınlar neden kriz döneminde daha fazla endişeleniyoruz?

Ekonomi darboğaza sürüklenince, işsizlik, enflasyon artınca; birden bizleri yönetenlerin aynı gemide olduğumuz akıllarına geliyor. Hâlbuki yıllardır devasa harcamalar yaparken, sefalarını sürerken akıllarına gelmemiştik. Sefasına ortak etmiyorsunuz ama bedelini bizlere ödetme derdindesiniz, bizim korkumuz ondan.

İşsizlik baş gösterince, toplu işten çıkarmalar gündeme gelince ilk önce kadınlar akıllarına geliyor. Zaten ülkede kadınların yüzde 70’i çalışamıyorken bu oran daha da artacak, çalışabilenlerse daha güvencesiz, kayıt dışı daha az maaşla çalışmaya mahkûm edilecek. Yeni işe alımlarda kadınları değil, erkekleri önceleyecekler. Ekonomiden sorumlu devlet bakanı Mehmet Şimşek ne demişti hatırlayalım,  "İşsizlik oranı niye artıyor biliyor musunuz? Çünkü kriz dönemlerinde daha çok iş aranıyor. Özellikle kadınlar arasında kriz döneminde iş gücüne katılım oranı daha artıyor". Yani, özelikle kriz dönemlerinde kadınlar iş aramasa, işsizlik oranı da artmaz diyorlar.

Hadi bir işimiz var diyelim, peki o zaman ne diyecekler? Zaten ekonomi darda, daha çok çalışın ama zam istemeyin, çalışma saatlerinizi esnetin, güvence istemeyin, sendika istemeyin, kıdem tazminatı istemeyin diyecekler. Bu yüzden de önümüzdeki günlerde yaşanacak işten çıkarmalarda, yaşanacak haksızlıklarda; Flormar’da direnenlerin haksızlığa karşı mücadelesi tüm işçilere, tüm kadınlara bugünden öncülük edecek.

Bu ülkenin geliri yaklaşık 6 kat artmış; kurulan şirketlerin sermayesi kat kat artmış; birileri sefasını sürüyor. Ama biz kadınların payına, büyük zamlar ve vergi artışları, geçim dertleri düşecek. Ev halkının yükünü taşımak ve her gün verilen geçim mücadelesi zorlaşacak. O yüzden de, Flormar’da mücadele edenler, yıllardır kadınların güçlenmesi ve korunması için tek bir şey yapmayanlara; işsizliğe, güvencesizliğe mahkûm edenlere de en güzel cevabı 24 Haziran’da verecek. Daha önce AKP’ye oy veren işçi kadınlar şimdi diyor ki, “Hükümet işverene o kadar hak vermiş ki adam bana tazminat vermeden işten atıyor. Devlet patronlara destek vereceğine işçilere destek versin. İşçiler sefalet içinde yaşarken, patronların cebini dolduranlara artık oy yok.”

Ekonomik krizlerde, en fazla yoksullaştırılacak olan biz kadınlarız; o yüzden de kadına yönelik şiddete, çocuk istismarına karşı mücadele ettiğimiz gibi kadınların yoksullaştırmasına karşı da yine mücadele edeceğiz. Kadınlar nasıl işleri için mücadele ediyorlarsa, seçimlerde de sandıkları korumak için, seçmek ve seçilmek için, ülkenin yönetimine talibiz demek için mücadele etmeye devam edecekler. Ülkenin yarısıyız, oyumuz yine sonucu en çok belirleyen olacak. Kadınların canını, ekmek derdini savunmayana ise oy vermeyeceğiz. İngiltere’de Ford fabrikasında eşit işe eşit ücret mücadelesinin anlatıldığı Made in Dagenham filminde, sendika temsilcisi, mücadele eden kadın işçi Rita’ya “Hep tarih kitaplarını okurken, tarih yazan insanların neler hissettiğini merak ederdim. İşte sen bunu bana anlatacaksın." der. İşte şimdi de Türkiye’deki tüm kadınlar, hem kadınların hem de ülkenin tarihini anlatmak için hiç olmadığı kadar hazırlar.