Beğensek de beğenmesek de, seçim sürecinin içerisindeyiz. Seçim süreçlerinde sosyalistlerin etkin tutum alma gerekliliği çokça yazıldı çizildi. Biz topluma “bizi seçmenize gerek yok, biz zaten geleceğiz” diyebilecek bir durumda olduğumuzu düşünmüyoruz, bu nedenle bir adım daha atıp yola çıktık bile.

 

Siyasette kesintili herhangi bir süreç söz konusu değildir. Öyle dönem dönem politika yapmak, beğenmediğinde açıklama yapıp geçmek, toplumun politik gündemini bir kenara koyup, kendine gündem bulmak olmaz.

Biz nasıl olacak da, her zaman yaptığımızı, toplumun tam da seçmeye kalktığı dönemde yapmayacağız?

Bu nedenle tarafımızın etkin seçim çalışması olduğunun, kamuoyunda artık yeterince anlaşıldığının bilgisi ile bu kısmı kısaca geçiyorum.

Kimse elini korkak alıştırmasın

Madem seçim sürecinin içindeyiz, koşulların ve şartların gereklerini tartışmaya açalım.

Hala izlendiğini varsayarak, TV spotu ile başlayalım: “Seçimi Kürtler belirleyecek”.

Toplumda Kürt halkının sayısal ve siyasal varlığının buram buram hissedildiği dakikalar değil mi?

Yıllardır Ortadoğu genelinde varoluş mücadelesi veren, siyasal tüm araçları da kullanan Kürt halkı ve HDP, bu seçimde de elbet belirleyici olacak, bundan ne iktidarın ne de muhalefetin ve solun kaçışı olamayacak.

Sosyalistler, ezilen ulusların mücadelesini kendi elleriyle vermezler. Ancak ezilen ulusların mücadeleleriyle müttefiklik kurmaktan da vazgeçmezler. Ezilen ulusun Filistinli olması ya da Kürt olması toplumlara ve haliyle sosyalistlere seçme hakkı vermez. Kendi yaşadığı topraklar ve kendi seslendiği kitlenin ezen ulus olması söz konusu olduğunda da, bu sonucu değiştiremez.

Mevcut durumda sosyalistlerle müttefiklik kuran, ortaklık gösteren Kürt halkı ve HDP seçimlerde varsa ve seçimlerin kaderini belirleyecek en az yüzde 10’luk bir oy toplamında bizleri buluşturuyorsa başka bir yere gidemeyiz.

Hele ki, başkanlık sevdasından kurtulmak için tüm toplumun kaderini belirleyecek bir seçim ise önümüzdeki, gerekçelerimizi bir kenarda tutarak, canla başla çalışmamız gerekir.

AKP'den kurtulmak isteyenler HDP'nin meclise girmesine çalışmalı

İlk sıraya Cumhurbaşkanlığı seçimlerini alalım. “Kazanırız-kazanmayız” iddiasından önce şunu önümüze koyalım; iktidar bloku ile hala kafa kafayayız. Yani kimsenin diğeri için “ben onu istemem” diyecek durumu yok. İttifaklarda çizgiler en geri noktalara kadar çekildi. Tek adam rejiminin bu seçimden çıkışa, geri kalanın ise tek adamdan kurtuluşa ihtiyacı hasıl. Ama ne yapılsa ne edilse, olası iki turda da HDP’siz bir formül bulunamaz.

Meclis dengesine ve ilk derdimiz olan tek adamdan kurtulma hedefimize bakalım. HDP’nin meclise girmesi, AKP’nin meclis çoğunluğunu kaybetme durumunu doğurabilir. Eğer hedeflendiği gibi HDP baraj altında kalırsa, -ki böyle bir ihtimal çok zayıf görünüyor- “0 baraj ittifakı”nın da mecliste esamesi okunamayacak, bu çok net. Bu açıdan her şeyden önce matematiksel durum AKP çoğunluğundan kurtulmak için HDP’nin barajı aşmasını gerektiriyor.

Diğer durum, meclisin siyasal dengesi. Her iki ittifak bloğunun oluşma nedenleri tartışmasının dışında, HDP’nin mecliste olmama durumu, hepsi için Kürt halkının varlığını reddetmeye imza atmak olacaktır. Bu hangi görüş olursa olsun, bir sonraki seçimi görememesi anlamına gelebilir.

İktidarın seçim günleri gelince çözüm konuşmaya başlaması tesadüf mü?

Her gün ne kadar daha fazla öldürdüklerini anlattıkları insanlardan, şimdi oy istemek zorundalar, yüzsüzler.

İktidarın seçimlerden önce inişe, yenileceğini fark ettiği dönemlerde ise yükselişe geçirdiği bu milliyetçilik havasının yakınından bile geçmeyenler olarak biz; tutarlılığı savunmayı elden bırakmamak zorundayız.

Tek adam rejimin karşısında kimle omuz omuza isek elbette beraber yürümeye de çalışmalıyız.

Her durumda 'Kardeşlik Siyaseti'

HDP 7 Haziran’da tarihsel ve belirleyici bir tutum almıştı. “Seni Başkan Yaptırmayacağız” çizgisi ve simgesi Demirtaş, işte bu seçimde de aday.

Hepimizi yüzde 13’le buluşturan, başkanlığı ilk durduran, HDP’nin barajı aşması olmuştu. Bunun bedelini de ödemek zorunda bırakıldıklarını buraya yazmalıyız.

7 Haziran’ın ardından bizlerin de çokça eleştirileri oldu elbette.Tüm toplum nezdinde mutlaka doğrular, yanlışlar tartışmaya değer. Ancak Kürt halkının üzerine bombalar yağdırıldığını, Kürt illerinin yıkılıp yok edildiğini, binlerce HDP üyesinin ve Eş Başkanlarının bugün tutuklu bulunduğunu unutmadan, o günün tartışmalarını bir yana bırakarak, sahip çıkmamız gereken kardeşlik siyaseti olmalıdır.

Kardeşlik siyasetimiz ve seçimlerde aktif çalışmamız, HDP’li olmamızı ya da HDP’nin tüm programını kabullenmemizi gerektirmez. Bu bir seçim. Bizim memlekette seçim şu aşamada bloklardan oluşuyor, kendi adaylarımızla çıkmak şu aşamada mümkün olmadı.

Ama rejim değişikliğini durdurma hedefimiz bir yere gitmedi. Durdururken de, kardeşliğimizi savunmaktan asla vazgeçmemek gerekliliği. HDP’nin de içinden geldiği siyasal anlayışlar, bu siyaseti, 7 Haziran sonrasında olduğu gibi önemsiz kabul etmemeli; ülkenin geneline seslenen çizgi her ne koşulda olursa olsun terk edilmemelidir.

HDP’nin barajı aşmasının kritik önemi, sadece HDP’yi bağlayan bir sorun değil. Aşılacak baraj hepimizin barajı.

Bu nedenle bizlerin, aday seçip yalnız oy vermek üzere seçim sürecini geçirme hakkımız yok.

Toplumun kıymetle verdiği oyu için çokça çalışmak ve seçim mücadelesinin içerisinden geçmek durumundayız.

Toplumun derdini, arayışını bir kenara koyup kendine gündem bulmak da, toplumun en gerici milliyetçi eğilimlerine teslim olmak da, aynı apolitizmdir.

Seçim siyasetini reddedenler “bu topa hiç girmeyerek” kazanamayacaklar.

İçinden geçilen aktif bir seçim sürecinin ise her seferinde öğreteceği çok şeyler var.