Çocuğa yönelik cinsel istismar suçu işleyenlere verilecek cezaları düzenleyen yeni bir tasarı bu hafta mecliste görüşülmeye başlanacak. Topluma “hadım yasası” olarak yansıyan, ancak içeriği tam olarak bilinemeyen bu tasarı pek çok tartışmayı da beraberinde getiriyor. Tasarının neler getirdiğine geçmeden önce, çocuk istismarı konusu üzerinde biraz birlikte düşünelim.

 

Son bir kaç yıldır, bugüne kadar hiç konuşmadığımız kadar çok konuşuyoruz çocuk istismarını. Artışın boyutunun rakamlarla ifade edilmesinde bile zorlanılıyor, net olarak tespiti yapılamıyor. Okullarda, evlerde, aile içinde, tanıdıkları veya tanımadıkları kişiler tarafından istismar edilme tehlikesi ile karşı karşıya çocuklar. Kadınların durumu da bundan hallice değil.

Bu gelişmeler karşısında hükümetin çocuklar için attığı adımlara şöyle bir bakalım. Öncelikle, akıllara utanç önergesi geliyor. Yani çocukların istismar edenlerle evlendirilmesinin önünü açan önerge. Kadınlar gerek pek çok ilde kararlı bir mücadeleyle, gerekse meclise akın ederek bu öneriyi gerisin geriye çektirmeseydi, bugünlerde kim bilir neler yaşıyor olacaktı çocuklar. Ayrıca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 2016 yılı faaliyet raporu da akla geliyor. Yıl içerisinde belki de yüzlerce çocuk istismara uğramışken, Aile Bakanlığı bir yıl boyunca sadece mevlit yapmakla övünmüştü.

Uzun zamandır artarak devam eden çocuk istismarları toplumda büyük bir tepki de topladı elbette. Kadın örgütleri ve pek çok dernek bu doğrultuda çalışmalar yürüttü ve hala da yürütüyor.

Var olan hükümler uygulanmıyorken, neden yeni tasarı?

Halktan gelen talepler doğrultusunda yeni bir tasarı hazırlandığını söylense de, tasarı halen tartışmalı ve belirsiz hükümler içeriyor. Tasarıdaki hangi hükmün neye göre belirlendiği, cezaların somut karşılığının ne olacağı, kağıt üzerindeki hükümler ile fiili uygulamanın birbirine uyup uymayacağı belirsizliğini koruyan durumlar. Tasarının içeriğini her ne kadar tam anlamıyla bilemesek de, bu içerik hazırlanırken, kadın ve çocuk hakları konularında mücadele eden örgütler ile birlikte çalışılmadığı apaçık bir gerçek. Özellikle bir soru var ki, ilk onun cevaplanması gerekiyor: Neden hali hazırda var olan yasaların hükümleri uygulanmıyor da neredeyse her davada faillere ceza indirimi veriliyor? Neden imzaladığımız uluslararası sözleşmelere riayet edilmiyor?

Öncelikle bunlar cevaplanmalıdır.

Toplumda biriken tepki üzerine harekete geçildiği söyleniyor. Önce çocukları istismar edenler için idam edelim denildi, sonra hadım, şimdi ise “hadım” ya da bilimsel ismiyle “kimyasal kastrasyon” kavramlarını kullanmadan bir tıbbi müdahalenin yasaya girmesi tartışılıyor. Oysa Sağlık Bakanı kendi ağzıyla söyledi: Çocuk istismarı bir hastalık değildir, dedi. Öyleyse neden hastalıkmış gibi ilaçla önleme yoluna gidiliyor?

Bu orta çağdan kalma bir fikirdir ve biz herkes için çağdaş haklar talep edenler olarak, orta çağa sürüklenmek istemiyoruz. Kabul etmiyoruz. Neden bu kadar kaçılıyor var olan yasaları uygulamaktan? Türkiye’nin imzacılarından olduğu, çocuk hakları konusunda uluslar arası bir sözleşme olan Lanzarote Sözleşmesi uygulansın önce. İndirimler uygulanmasın her davada. Bunun önüne geçilsin.

Peki yeni tasarıda bildiğimiz kadarıyla bizi neler bekliyor?

Bakalım.

12 yaş ayrımı: Dini referanslarla modern hukuk düzenlenemez

İstismara uğrayan çocuk 12 yaşın altında ise, daha ağır bir cezalandırmaya gidilecek. Evet kulağa çok hoş geliyor, ama asıl gerçek ise şu: Şu an mevcut yasada bu sınır 15 yaş! Evet doğru anladınız. Mevcut ceza yasasında 15 yaşın altındaki çocuklara yönelik cinsel istismar suçu daha ağır ceza ile cezalandırılırken, yeni tasarıda bu sınır 12’ye düşürülecek. Peki neye göre 12 yaş? Ne evrensel hukukta, ne tıpta çocuklarla ilgili 12 yaşa dair bir ayrım yer almıyor. Dünyanın hiçbir yerinde de 12 yaş diye bir sınır yok. Peki bizde neden getirilmek isteniyor?

Çocuklar için 12 yaş ayrımı sadece İslam dininde var. 12 yaşından sonra buluğa ermiş, ergenliğe girmiş sayılıyor çocuklar. Tersten okursak, 12 yaşın üstü çocuk istismarlarında, çocuk ergenliğe girdiği için hafifletici bir sebep mi olacak cezalandırmada? Öyle görünüyor. Burada şunu belirtelim: Dini referanslarla modern hukuk düzenlenemez.

 

Cezalarda artış mı geliyor?

Tasarıda çocuğun cinsel istismarı suçunun nitelikli hali için öngörülen hapis cezasının üst sınırı, 20 yıldan 40 yıla çıkarılıyor. Ayrıca, ağırlaştırılmış hükümler doğrultusunda müebbet hapis de verilebilecek. Ayrıca en tartışmalı olan “hadım” da tasarıya alınıyor.

Burada dikkat kesilmemiz gereken nokta şu, adeta toplumun öfkesini bastırabilmek için “hadım” gibi, “yüksek ceza” gibi kavramlar tasarıya alınmış durumda. Altta yatan 12 yaş, yayın yasağı gibi maddelerin böylece üstü kapatılıyor adeta. Bravo doğrusu. Tam bir AKP projesi. Yap torba yasayı, içine bütün olumsuzluklarla beraber birkaç albenili madde koy ve gözleri boya. Ama bu sefer duvara tosladılar çünkü çocuk istismarı tasarısında gözleri boyayacak bir madde bile yok maalesef. Sorunun “hastalık” veya “hormonları yüksek bir grup sapkın kişi” olmadığını, çocuk istismarının çok daha etraflı ve toplumsal bir sorun olduğunu defalarca kez belirttik. Ayrıca modern ceza kanununda ve insan haklarında hadım gibi bir uygulamanın yerinin olamayacağını da pek çok kez söyledik. Çözüm bu değildir.

Şu anda çocuk istismarı oranlarının bu kadar yüksek olmasının sebeplerinden biri, sürekli verilen indirimler ile ortaya çıkan cezasızlığın çok yaygın olmasıdır. Çocuk istismarında indirimler uygulanmamalıdır. Evrensel hukuka uygun cezalandırmaya gidilmelidir.

Yayın yasağı kabul edilemez

Bir başka tartışmalı konusu ise yayın yasağı. “Çocuğun yararı” söz konusu ise, savcı ya da aile fertlerinden birinin talebiyle, internet ortamını da kapsayacak şekilde yayın yasağına gidilebilecek. Yine belirsiz bir tanım: Çocuğun faydası. Bu şu demektir: Bugüne dek çocukların faydası için mücadele eden örgütlerin dahi istismardan haberi olmayabilir. Bu konu ile ilgili en tipik örnek Ensar davasıdır. Ensar davasında yayın yapılabildiği için, tüm toplum haberdar olabildiği için, adliye önünde yüzlerce insan olabildi. Oysa, Bakan bir kereden bir şey olmaz demişti. Bir kereden çok şey olur dedik, peşine düştük. İstismarın üstünün örtülmesine izin vermedik. Bu sayede, pek çok istismar açığa çıkabildi, toplumun haberi olabildi ve adalet yerini bulabildi. Öyleyse, yayın yasağı da kabul edilemez.

Kadın ve çocuk düşmanlığı habire körüklenirken, manipülatif ve sözde çözümlere kanmıyoruz. İçinde dini referanslara dayanan bir 12 yaş ayrımının, orta çağdan kalma “hadım” gibi sözde kalan çözümlerin, yayın yasağının bulunduğu bir çocuk istismarı tasarısı, çözüm değildir. Aksine, faydadan çok zarar getirecektir.

Çözüm ne?

Yapılacak olan bellidir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı davalara usülen katılmaktan vazgeçip, her davayı adım adım takip etmeli, indirimlerin uygulanmasını engellemelidir. Günü kurtarmaya yönelik açıklamalardan, cinayetlerin ve istismarların ardından aileleri ziyaret etmekten vazgeçmeli; kapsayıcı ve gerçek çalışmalar yürütmelidir. Lanzarote sözleşmesine uyulmalıdır. Yasalar ve uygulamalar, bu konuyla ilgili yıllardır mücadele edenler ile birlikte düzenlenmelidir. Çocuk istismarını meşrulaştırabilecek tüm konularda tutarlı ve net olunmalıdır. Mesela, Diyanet “9 yaşındaki çocuk evlenebilir” dediğinde devlet yetkilileri Diyanet’i aklamaya değil, bu rezaleti ortadan kaldırmaya yönelik hareket etmelidir. Kadınlara ve çocuklara yönelik düşmanca tek kelimeye dahi izin verilmemelidir.

İmzacısı olduğumuz Lanzarote Sözleşmesi, çocukları cinsel istismardan korumaya yönelik önleyici tedbirleri sıralıyor. 5. Maddede çocuklarla çalışan kişilerin kontrolünü sağlamak için şu ifadelere yer veriyor: “Tarafların her biri eğitim, sağlık, sosyal koruma, yargı ve yasaları uygulama ile ilgili sektörlerde ve spor, kültür ve eğlence faaliyetleri alanlarında çocuklarla düzenli temas içindeki bireyler arasında çocukların korunmasına ve haklarına ilişkin farkındalığın geliştirilmesini teşvik etmeye yönelik gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaktır.”

Bizde ise gördük ki, öğrencisine istismarda bulunduğunu itiraf eden öğretmen iki yıl boyunca çalışmaya devam edebildi. Ancak bizim tepkimiz sonucu açığa alındı. Buna benzer onlarca örnek var.

Lanzarote’de çocukları korumak adına başka pek çok noktaya da değiniliyor. Çocuk istismarının önüne geçmek için kamuoyunu harekete geçirecek çalışmalar yapmak, çocuklarla çalışan-çalışma ihtimali olan kişilerin farkındalığını arttırmak, medyayı aktif kullanmak. Bunlar önleyici tedbirlerin sadece bir kısmı.

Peki, neden Türkiye’de bu anlaşmanın hükümlerine riayet edilmiyor? Göstermelik tasarılara ihtiyacımız yok. Yasal yükümlülükler dahi yerine getirilse, çocuk istismarı konusunda çok yol almış olacağımız kesin.

Çok samimiyseniz, bu konuyu çözmek istiyorsanız önce bu doğrultuda mücadele edenlere sorun, danışın!

Biz bugüne dek, ülkenin neresinde olursa olsun, çocuklar ve kadınlar için mücadele ettik, edeceğiz. Sorunun da, gerçek çözümün de ne olduğunu biliyoruz. Bu yüzden, bu tasarıyı kabul etmiyoruz. Gerçek çözümler istiyoruz.