Anayasanın 45. maddesine göre: (1) Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından mahrum bırakılamaz. (2) Eğitim ve öğretim, demokratik, lâik, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre yapılır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Boğaziçi Üniversitesi'nde Afrin lokumu dağıtanlara 'Katliamın lokumu olmaz' diyerek karşı çıkan üniversiteliler için “O komünist, vatan haini gençlere okuma hakkı vermeyeceğiz.” ifadelerini kullandı.
Savaşa karşı çıkan öğrencilere yönelik bu sözler, öğrencilerin kimseden lütfedip almadıkları anayasa ile güvence altına alınmış eğitim haklarının da artık tehdit altında olduğunu gösteriyor. Tek bir muhalif sese dahi tahammül edemeyen iktidar, toplumsal mücadelelerin yükseldiği yerler olan üniversitelerde gençlerin sesini bastırmak istiyor. Gençliğin çağdaş toplumdaki yerini anlamıyor. Gençliği geleneksel toplumlarda olduğu gibi zararlı düşünce ve “tehlikeli fikirler”in oluştuğu bir dönem olarak görmeye devam ediyor. Bu nedenle gençleri kendisinin doğru bildiği yoldan yürümeye zorlayıp, gözetim, denetim ve baskı altında tutmaya çalışıyor. Bu da ister istemez iktidarın söylemine yansıyor. Özellikle artık hepimizin bildiği ve Erdoğan’ın dile getirdiği basit bir denklem halini oluşturuyor; benim gibi düşünmeyen herkes eşittir, ya terörist ya komünist.
Düşünce ve ifade özgürlüklerinde yapılan kısıtlama, iktidarı eleştirmenin komünistlikle eş değer tutulması ve öğrencilerin bu şekilde yaftalanması kavramın içini boşaltmasın sakın. Komünizm en basit tanımlı haliyle sınıfsız, ortak mülkiyete dayalı bir toplumun kurulması isteğidir. Ancak Erdoğan’ın bir türlü dilinden düşüremediği ve sürekli tehditler savurduğu bu komünist gençler gerçekte neleri istemez bir hatırlayalım.
Öncelikle tek bir kişinin iktidarı için, binlerce kişinin cihatçılar tarafından öldürülmesini, koca bir ülkenin savaşa sürüklenmesini istemezler. Halk çocuklarının savaşlara gönderilip öldürülmesini istemezler.
Bir ulusa, inanca veya kimliğe ait olmakla övünülmesini istemezler. Tüm sömürülen ve ezilenlerin dünya çapında sınırsız, sınıfsız ve eşit, ortak bir ülkede yaşamasını isterler.
“Yerli ve milli” sınırlarla yetinilmesini istemezler. Yurt sevgisi, vatan sevgisi gibi söylemlerin arkasında yatan milliyetçi hamaseti istemezler.
Milliyetçi hamasetlerin ayrıştırıcı politikaları karşısında eşitliğin, kardeşliğin, özgürlüğün birleştirici politikalarından başka bir yola sapılmasını istemezler. Kısacası, vatan, ulus, yurt, bayrak, millet diyerek dünyanın her yerinde insanlığı felaketlere, savaşlara, çatışmalara sürükleyenleri istemezler.
Lenin, ‘Gençliğin Görevleri’ adlı çalışmasında; “Bir insan ancak insanlığın yarattığı bütün hazineleri, bilgiyi temel alarak komünist olabilir” diyerek, sonuna kadar bilginin, bilimin ve aklın rehber alınması gerektiğini söylüyor. Gençliğin üzerine de, üniversitelerde siyasal özneler olarak fikirleriyle var olmaya devam etmek düşer.
Yeter ki, bilimi savunan öğrenciler geri adım atmasınlar. O zaman tüm toplumla birlikte üniversiteler de eşitlik, kardeşlik ve özgürlük taleplerini sonuna kadar söyleyebilecek. İşte o zaman üniversiteler faşizmin değil bilimin yuvası olmaya devam edecek.