Hollywood’da ünlü film yapımcısı Harvey Weinstein’in pek çok kadın oyuncuyu uzun yıllar taciz ettiği gerçeğinin ortaya çıkması ile dünyanın pek çok yerinden kadın yaşadığı taciz ve cinsel şiddet olaylarını sosyal medyada #metoo (ben de) etiketi altında paylaşmaya başladı. Bu kampanya Avrupa Parlementosu’ndan kadın siyasetçilerin açıklamaları ile devam etmekte.

Kampanyanın başlatıldığı ilk iki günde 12 milyondan fazla kadın bu etiketi kullanarak yaşadıklarını anlattı. Bu durum kadınlar açısından umut vericidir. Belli bir aşamanın geçildiğini gösteriyor bize. Artık bir çok kadın yaşadıkları karşısında susmuyor, bunları açıklamak istiyor. Yaşananların dillendirilmesi sonucu kadının suçlanması dönemi kapanmaya başlamıştır. Eninde sonunda tamamen kapanacaktır.

Yıllardır dünyanın her yerinde mücadele eden kadınların elde ettiği ciddi bir kazanımdır bu.

Tacizi yıllar sonra dile getiren kadınlar, neden o zaman sustuklarına dair açıklamalar yapıyor. Görüyoruz ki kadınlar kariyerleri ile, toplumsal konumları ile tehdit ediliyor. O zaman için bunlar susmalarına sebep olurken bu gün aynı etkiye sahip değil bu tehditler. Bu gerçeği görelim, bilelim: Kadın mücadelesi tüm dünyada ilerlemektedir. Birlikte hareket ettiğimizde ise ‘sanal’ yolları kullanarak bile çok güçlü bir etkiye sahip oluyoruz.

Türkiye’de ise, ilerleme yerine geriye gidiş var gibi görünebilir. Müftülük Yasası ile, kız çocuklarına ders kitaplarında ‘kocaya itaat’  anlatılması ile, boşanmaların zorlaştırılması ile, gericiliğin kol gezdiği bir tabloyla karşı karşıya olabiliriz. Ancak biz kadınlar, bulunduğumuz her coğrafyada, türlü şekillerde mücadele ettik. Her yöntemi kullanarak. Bugün Avrupa’da toplumsal konum olarak çok güçlü siyasetçilerin yaptıkları karşısında, kadınlar tacizcileri ifşa ederken; Arabistan’da yılların direnişi sonucu kadınlar ‘araba kullanma hakları’nı elde ederken; Türkiye’de de benzer biçimde kadınların kuvvetli mücadele dinamikleri vardır. Bu gidişe dur diyecek olan da kadınların, meclisler gibi en geniş zeminlerde birleşerek mücadele etmesi olacaktır.

***

Reddettiği erkek tarafından öldürülen 17 yaşındaki Helin Palandöken, yaşadığı tacizin karşısında neler yapabileceğini düşünürken sosyal medyayı bir araç olarak kullandı, susmadı. ‘Gizli bir sapığım var, sokağa çıkamıyorum’ dedi. Helin’in uğradığı taciz karşısında susmaması bize de ne yapabileceğimiz hakkında yol göstermelidir.

Helin’in çabasını görünce şu iki soru akla geliyor: Birincisi, Helin neden devlet mekanizmalarında çözüm aramaktansa sosyal medyada arıyor? İkincisi, Helin ölümü pahasına susmazken bizler, kadınların yaşadıkları karşısında susabilir miyiz?

Hayır. Susmamalıyız. İlk soruyu devlet yöneticilerine yöneltmeliyiz. Kadına yönelik şiddetin önlenmesini sağlamayı amaç edinen ve kadın hareketinin önemli bir kazanımı olan 6284 sayılı kanunu neden etkin uygulamıyorsunuz, demeliyiz. Hollywood yakın zamanlı bir örnek olarak karşımızda durmaktadır. Batı’da kadınların susmayışı Akademi’den başlayıp Avrupa Parlementosu’na kadar geniş bir alanı etkilediyse Türkiye’de de aynısının olmaması için hiç bir engel yoktur.

***

6284 sayılı kanun içinde, pek çok kadının hayatının bir döneminde maruz kaldığı bir taciz şekli olarak ‘ısrarlı takip’ kavramı yer alıyor. Israrlı takip, kavram olarak çok yaygın olmasa da hepimizin bildiği bir durum. Kadını sürekli mesaj, arama yoluyla rahatsız etmek, sosyal medyadan ve ya farklı mecralardan kişisel bilgilerine ulaşmak, ulaşmaya çalışmak, tekrar tekrar arkadaşlık, görüşme vb. teklifte bulunmak… Bu doğrultuda yer alan tüm fiilleri ısrarlı takip içerisinde sayabiliriz. Pek çok kadının yaşadığı bu durumun başvurduğu yasal merciler tarafından ‘olağan’ hatta ‘normal’ bulunması sebebi ile cezasız kaldığını görüyoruz. Ancak görüyoruz ki, sonucu kadın cinayetlerine kadar varabiliyor.

Bu ve buna benzer durumlarda, ya caydırıcı cezaların verilmemesi ya da hiç yargılanmaya değer bulunmaması, Helin gibi pek çok kadını yargı mekanizmalarına güvenmekten alıkoyuyor.

Kadınların büyük emeklerle kazandığı 6284’te bu kavram yer alıyor. Devlet kadına yönelik şiddeti durduracak yasaları uygulamakla yükümlü. Kimsenin kadınların hayatını küçümseme gibi bir lüksü yoktur.

Kadına yönelik şiddetin durdurulması için devletin gerçek çözümler üretmesi gerektiğini, Helin’in babası Nihat Palandöken de taziye ziyareti esnasında Başbakan’a söyledi, ‘yasa çıkarın’ dedi. Bu sözler sansürlendiyse de, biz duyduk. Peşinde olacağız.

Helin’in babasının bu talebi, toplumun her kesiminin talebidir. Kadın cinayetlerine karşı gerçek çözümler istiyoruz. Hem var olan yasaların etkin bir şekilde uygulanmasını istiyoruz. Hem de karşılaştığımız tüm şiddet biçimlerine karşı yasal zeminler istiyoruz. Bu zeminleri de ancak susmayarak, mücadele ederek kazanırız. Susmayan kadınların gücü karşısında, muhatabımız olan tüm kurumlar görevlerini yerine getirmek mecburiyetinde kalacaktır.

Akademide bu böyle oldu.Şimdi Avrupa Parlementosu’nda böyle olmakta. Türkiye’de de böyle olacaktır. Başka yolu yoktur. Öyleyse susmayalım, ben de gerçek çözümler istiyorum diyelim. Susmayan ve meclislerde birleşen kadınlar mutlaka kazanacak.