Bu ülkede bir adalet yürüyüşü oldu bir kere. Artık bundan geri dönülemez. Kilometrelerle birlikte Türkiye siyasetinde de yeni bir çığır açılmalı. Hangi açıdan mı? Anlatalım.
Her şeyi aynı anda söyleyeceğim dönemi kapandı, hedefe yönelmek başarı getirdi
Bu yürüyüşün en önemli çıkarsamalarından biri şudur: Mücadelemizin bir hedefi olmalı. Herkes tarafından kabul edilebilir, sade, anlaşılır bir hedef. “Adalet” kelimesi böyle bir hedeftir işte. Herhangi bir kelime değildir. Mevcut rejimi karşısına alan, bunun karşısında zulme uğrayan herkesi kapsayan bir hedef. Bu yürüyüşü geriye saramayacağımız gibi; bu tip bir hedefin bizi ileriye götüreceği gerçeğini de göz ardı edemeyiz artık.
Sol yeniden 80 milyonu hedefine koymaya başladı
Referandum AKP açısından ummadığı bir sonucu da beraberinde getirdi. Yüzde 50’yi yakalamak için “evet” tabanına seslenmeye çalışan “hayır”cılar önemli bir şeyi öğrendi. Toplumun tamamı adına konuşmayı. Bu, sosyalistlerin nice zamandır unuttuğu bir yönüydü. Bu şapkayı sağcılar giymişti. Ancak referandum ile birlikte, zaten ancak solda bulunabilecek bir yön yeniden açığa çıktı. Adalet yürüyüşü ve mitingi boyunca yapılan “80 milyon” vurgusu bu açıdan boşa değildir. Bundan sonra sosyalistler solcu mahallelerinden gayrı hedefi olmayan çalışmalara gömülmemelidir. Hedefimiz yüzde 99’dur. Bir avuç sömürücü dışında kalan herkestir artık. Buradan da geri dönülemez.
Artık milyonlar olduğumuz bilinciyle hareket edeceğiz, küçük sularda yüzemeyiz
Artık helikopterle görülecek büyüklükte olan kalabalık sadece merkez sağa ait değil. Biz artık azınlıkta değiliz. Artık eylem yapmak “marjinallere” has bir yöntem değil. Bu ülkenin ana muhalefet partisinin genel başkanı 25 günlük eylem yapmış durumda. Eyleme gitmesin diye ailesi tarafından uyarılan bütün gençler ailelerine Kılıçdaroğlu’nu örnek gösterebilir.
Milyonlarız işte. Evinde oturup rejimin gidişatına itiraz eden ya da tepkisini sadece oy verme düzeyinde tutanlar da değiliz üstelik. Kilometrelerce yürümeyi göze almış, ardından devasa bir meydanı doldurmuş milyonlarız.
Bu açıdan mitinge katılım sayısı çok önemlidir. AKP bu yüzden rakam üzerinden manipülasyon yaratıyor. Ancak pabuç bırakmayız. Bu ülkede artık harekete geçmiş milyonlar var. Bundan sonra her adımımızı attığımızda, her siyasal karar almak üzere bir masaya oturduğumuzda gözümüzün önüne işte o fotoğraf gelmeli. İnsanların birer kum tanesi gibi göründüğü alanın büyük fotoğrafı.
Yürüyüş değiştirdi, bunun önünde kimse duramaz
Kılıçdaroğlu yürüyüş esnasında “Böyle bir şey olabilir mi?” cümlesinden “Bu iş böyle olur” noktasına geldi. Ancak değişen sadece Kılıçdaroğlu değil. Yürümek, eylemde olmak elbette bu yürüyüşe katılan herkesi değiştirdi. Burada önemli bir şeyin altını çizmek gerekiyor. “CHP bunun devamını getirecek mi?” diye bir soru var. Devrimcilerin bu kabarma sürecindeki rolü, bu tip sorular sorma düzeyinde kalmamalıdır. Doğru soru şu olmalı: “Bizler bunun devamını getirmek için neler yapacağız?” CHP yönetimini biz belirlemiyoruz burası besbelli. Ancak ne zamana kadar CHP’nin bir şeyler planladığı bizimse dışarıdan hakemlik edeceğimiz bir pozisyonda kalabiliriz? Yürüyüşle birlikte toplumda meydana gelen bu değişimi örgütlemek gibi önemli bir hedefimiz olmalı. Toplum değiştiğinde bunun önünde ne CHP durabilir ne de başka bir güç. Dolayısıyla burada bizim takip edeceğimiz şey toplumda meydana gelen değişimdir. Bizim tek umudumuz budur. Planlarımızı buna göre yapmalıyız.
Günlük, sürekli, etkili siyasal mücadele yürütmenin başarılı bir örneği ortaya kondu
Burada “Nasıl bir eylem?” sorusuna da iyi bir cevap verildi. Her gün etkili bir siyasal mücadele yürütüldü aynı zamanda. Sadece AKP’nin değil, muhalefetin de bir takım siyasal yöntemler geliştirebileceği ortaya çıktı. Yürüyüşü protesto edenleri alkışlamak bu anlamda çok doğru bir yöntem oldu. AKP cenahından gelen açıklamalara karşı argüman geliştirilmek durumunda kalındı. Hem de bu her gün yapıldı. Milyonlarca insan karşılıklı argümanları dinledi, buna göre kimin haklı olduğuna karara verdi. Öyle ki yürüyüş AKP tabanında da ciddi sempatiyle karşılandı.
Bundan sonra da yöntemimiz işte tam olarak bu olmalıdır. Solun siyaset yapma biçimi budur. Güveneceği tek şey etkili siyasal argümanlarıdır. Toplumu ancak bu şekilde ikna edebilir. Ne kadar iyi bir insan olduğuyla ya da ne kadar dost canlısı olduğuyla değil. Siyasal argümanlarıyla.
Roller yerine oturdu: Mazlumlar solda, elitler sağda
AKP’nin iktidara gelirken ağzından düşürmediği şey; “elitlere karşı mazlumlar”dı. Ama artık bu roller değişti. Hem yürüyüşte hem mitingde emekçilerin ciddi bir katılımı vardı. Ezilenlerin, hakkı elinden alınanların katılımı vardı. Bir sebepten gadre uğramışların yürüyüşüydü bu. Bu anlamda roller değişti. Ezilenler adalet yürüyüşüne katılırken Erdoğan iş adamlarına OHAL güzellemesi yaptı. Bütün halkımız bu gerçeği görmelidir. Artık mazlumların adresi bu ülkenin soludur. Elitler AKP’ye gidebilir.
Mücadelenin temel kavramları yeniden gün yüzüne çıktı
Şu an herkes adaletten, eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden bahsediyor. Artık bu kelimeler için mücadele etmek hayalperestlik değil. Bu toplumun savunduğu temel değerler var artık. Uğruna kilometrelerce yürüyebileceği değerler. Yıllar önce dünyanın birçok ülkesinde yürüyenler gibi. Artık sadece damarlarımızdaki asil kana göre bir araya gelmiyoruz. Savunduğumuz şeyler bizleri bir araya getiriyor. “Damarında akan kan önemli değil, adalet arıyorsan gel” deniyor. Bizlerin istediği de tam olarak budur. Bizleri bir araya getirecek ortak mücadele değerlerimiz üzerinden yürümeye devam etmeliyiz.
Rüzgar bizden yana esmeye başladı
Artık Türkiye değişime açık vaziyettedir. Adalet yürüyüşü ve mitingi, her açıdan bu toplumu ileri taşıdı. Buna burun kıvırma lüksümüz yok. Bu süreç her anlamda devrimcilerin önünü açacaktır. Devrimciler halkın nabzını soğukkanlı bir doktor gibi takip eder. Görevi budur.
Bu halk, Türkiye’nin Gapon’u arkasına dizilerek masum yürüyüşünü gerçekleştirdi. Gerektiğinde gerekeni yapmak üzere hazırlanmaya devam ediyor.
Rüzgar sonunda bizden yana esmeye başladı. Yelkenleri açalım!
*Yarın dergisinin 7. sayısında yayımlanmıştır.