24 günlük Adalet Yürüyüşü’nün ardından, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu 9 Temmuz’da İstanbul Maltepe’de (Adalet Meydanı), yaklaşık 3 milyon kişiyle görkemli bir mitingde bir araya geldi. 25 futbol sahası büyüklüğündeki alan doldu, ve hatta dışarı taştı. Bu çok önemli. Korku duvarlarının kalıcı olmadığını milyonlarla birlikte görmüş olduk.

Meclis koridorlarından otobana taşınan siyaset

Adalet Yürüyüşü gerek CHP için gerekse de daha önce ortak hareket etmemiş ama bugün adalet arayışında birleşen kesimler için bir deneyim ve öğrenme sürecini yansıtıyor. On binlerce yurttaş, siyasal fikri ne olursa olsun, tek bir sloganla ‘Hak, Hukuk, Adalet’ diyerek Ankara’dan İstanbul’a yürüyor, 450 kilometre! İstanbul’a gelindiğindeyse milyonlarca kişinin katılımıyla tarihsel bir miting yapılıyor. Fark gayet açık. Çok değil, bundan 2 - 3 ay öncesiyle karşılaştırıldığında, şu an, siyaseti Meclis koridorundan otobana taşıyan bir ana muhalefet ile muhatabız. Normal bir süreçten geçmiyoruz. Dolayısıyla direniş yöntemleri de içinde bulunduğumuz koşullara uygun olmalı. Unutmayalım ki, kalabalıkları kapsayabilen bir siyasal mücadele olmaksızın kazanmanın olanağı yoktur. Siyaset kitlelerle yapılır. Devrimci siyaset kitlelerin tam ortasında geliştirilebilir. Bonzai ağacı gibi küçük bir saksıda devrimci siyaset yetiştirilemez. Kitlelerin kendi öz siyasal deneyimleri içerisinde daha ileri hedeflerin de yatağı oluşacaktır. Başka da bir imkanı yoktur.

Adalet arayışındaki yurttaşlar ‘Hak, Hukuk, Adalet’ diyerek kendi iradeleriyle bir araya geldi. Yürüyüşün kitleleri kapsayan bir çizgide siyaset yürütmesiyle AKP’nin alanı giderek daraldı, bütün planları bozuldu, muhalefete muhalefet edecek bir konuma geri çekildi. İktidar bu kitlesel direnişin karşısında ancak ‘Bu iş artık kabak tadı verdi, bitirsin’ şeklinde temenni düzeyinde kalan ciddiyetsiz açıklamalarla sınırlı kaldı.

Genel ‘müdürlükten’ muhalefet liderliğine

Yürüyüş öncesinde iktidar tarafından ‘CHP Genel Müdürü’ denen Kılıçdaroğlu’ndaki değişim gözle görülür şekilde fark ediliyor. CHP lideri, kapsayıcı söylemleri ve mitingde dile getirdiği 10 maddelik manifestoyla bu sefer siyasete doğrudan etkide bulunmayı başardı.

CHP’nin 10 maddelik manifestosu, bundan sonra rüzgarın tersine çevrildiğinin bildirimi niteliğinde ve gelecekle ilgili önemli işaretler veriyor.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında ve 10 maddelik manifestoda kritik olan noktalar ise şöyle sıralanabilir;

- Kılıçdaroğlu konuşmasında “Bu iş çığırından çıktı, ama bakın çözümü var. O da şu.” mesajını halka iletebilmiş ve karşılık bulmuştur. 15 Temmuz’un ardından Türkiye’de bir sivil darbe yapıldığının tekrar altını çizmiş ve bunun karşısında ‘demokrasi bloğu ne yapmalı’nın cevabını vermeye çalışmıştır.

- Çözümü ve alternatifi anlatırken de hükümeti eleştirmenin ötesinde bir tavırla, referandumda evet verenleri ve iktidar kesimini kapsayıp farklı toplumsal kesimleri bir araya getirerek, eşit yurttaşlığa dayalı bir örgütlenmeyle mücadele etmenin gerekliliğini anlatmıştır.

Bu 10 madde OHAL ve KHK’larla işlerinden olan emekçilerden kadınlara, tutuklu gazetecilere kadar toplumdaki birçok kesime dair hedefler içeren ve gerçek sorunların çözümü için bir politik hat sunuyor. Unutulmamalıdır ki, bu, Twitter’da bir hashtag eylemi değil, bir siyasi partinin aklını ortaya koyarak oluşturduğu bir manifestodur. Zaten kitleselleşmesinin nedeni de budur.

Toplumdaki eylemselliğin bu denli artmasında şüphesiz çıkış noktası da önemli rol oynuyor. Adalet kavramı üzerinden yaratılan siyasal havanın toplumda bu kadar karşılık bulması tesadüfi değildir. Muhafazakar çevrelerce de sıkça kullanılan ve bu kesimlere tanıdık gelen bir kavram. Nitekim, AKP kurucularının ve sağ çevrelerin de adalet yürüyüşüne katılımı bu durumu kanıtlar nitelikte.

Adalet yürüyüşü ve mitingi neleri değiştirdi?

16 Nisan referandumuyla başlayan dalga Adalet Yürüyüşü’yle bir tsunamiye dönüştü. Mücadele edenler de artık bir tsunami şiddetiyle mücadele yürüttüğünü bilerek hareket etmelidir. Önündeki hedefe hakikaten ‘450 kilometre yol yürüdük’ özgüveniyle yaklaşmalıdır. Adalet Mitingi bitiminde dağılan kitlenin metrolarda, otobüslerde, sokaklarda ‘hak, hukuk, adalet’ sloganı atması, TRT’nin yandaş yayınlarından dolayı mitingde protesto edilişi korku duvarlarının şimdiden yıkılmaya başlandığını gösteriyor bile. Halk adaletsizliğe karşı ‘Yeter be’ diyebildi, milyonlar oldu, bunun sonucundaysa AKP ülke içinde istediği gibi at koşturamaz hale geldi. Miting sonrası AKP’den gelen tutarsız açıklamalar da bu zayıflığı kanıtlıyor. Erdoğan 1 Mayıs 2015’te “Maltepe Miting Alanı 2 milyon insan alıyor, eğer kendine güveniyorsan git oralarda miting yap” demişti. İşte AKP iktidarı için asıl hezimet budur. Meydanlarda yürütülen siyaset rejimin suratına bir tokat gibi çarpmıştır. Bu denli büyük bir tokat da zaten ancak büyük meydanlarda siyaset yapılarak atılabilir. Bilelim ki işler tersine döndü. Biz korku duvarlarını yıktık. Şimdi AKP kendi korku duvarlarına yeni tuğlalar eklemekle meşgul.

Bundan sonra nasıl bir yol izlenmeli?

Adalet Yürüyüşü Kılıçdaroğlu öncülüğünde başlayan partilerüstü bir siyasal harekettir. Bu hareketin ülkede kalıcı bir değişimin önünü açması ancak, toplumun önündeki gerçek sorunlara dair demokratik ve adil çözümler önermesiyle mümkün olur. Adında adalet geçen bir partinin giderek darlaştığı ve geçerliliğini yitirmeye başladığı bu dönemde, mücadele edenlerin akılcı siyasetini sürdürmesi dahilinde diktatörlük tehdidiyle baş edebilir. Rejim fırsat bulduğu oranda saldırılarına devam edecektir. Rejimle başa çıkmanın yolu 450 kilometrelik kararlı adımların izini takip etmekten ve milyonların bu siyasette birleşmesinden geçiyor.


*Yarın dergisinin 7. sayısında yayımlanmıştır.