Diktatörlük, despotluk, savaş, sağcılık tüm dünyada artarsa kadın düşmanlığı artar, kadın düşmanlığı artarsa kadına yönelik her türlü şiddet artar, tüm kazanılmış modern haklar gasp edilir. Yeni rejimler, yeni geriye dönüşler inşa edilir. 

Yaşadığımız dönem tam böyle bir dönem ancak kadınlar da direnişi tüm dünyaya yayıyor.

Bu dünya sadece öldürülen değil özgürlükleri için direnen kadınların da dünyasıdır. Kadınlar birçok ülkede hakları için meydanlarda buluştu. Arjantin’de kadınlar ellerinde öldürülen kadınların fotoğrafları ile yürüdü tıpkı bizim gibi. Ülkeler değişir kadınların sorunları değişmez, sorunlarımız ortak ise mücadelemiz de ortak olmalı. Dünya kadınlarının kurtuluşu, eylemlerimizin birlikteliğinde olacaktır.

Hayatın içinde olan kadınlar fıtratı değil özgürlüğü seçiyor

Türkiye’de referandum sonrası hayır diyen milyonlarca kadın artık daha güçlü. Daha güçlü isek neden her şey daha kötüye gidiyor diye düşünüyor olabilirsiniz. Böyle bir çekişmenin, karşı koyuşun mücadelenin içerisindeyiz. Haklarımız ve özgürlüklerimiz altın varaklı tepsilerle gelmeyecek hepimiz biliyoruz. Şaibeli çıkan evet sonucuna bile sırtını dayayan sağcılık ve erkek egemenliği var. Bunların sonucunda kadın cinayetlerinin hemen arttığını ve nitelik değiştirdiğini görüyoruz. Erkekler artık savaş ve işkence yöntemleri ile kadınları öldürüyor, öldürülme yaşı düşüyor, çocuk istismarı ve cinsel şiddet artıyor.

Modern haklarını bilen susmayan kentli, özgürlükleri için hayır diyen kadınlar arttıkça bunu kabullenmeyenler de her türlü geriye dönüş için saldırmaya devam edecek.

Bu tip geriye dönüşler kent merkezi Kadıköy’de cinsel saldırı sonrası susan esnafta gizlidir. Pembe otobüslerde, taksilerde gizlidir. Ailenin sürekli birliğinden ve kutsallığından bahsedilmesinde, ilkokulda, anaokulunda evlilik, kına gecesi canlandırmalarında gizlidir.

Apaçık ortada olan şeyler de vardır: Bir kadın öldürüldüğü zaman sebebini sormadan fotoğraflarını elinde taşıyan, çocuk istismarı karşısında “aklatmayacağız” diyen kadınlar var. Cinsel şiddete sessiz kalmayan, sadece erkeklerin girebileceği barlar ve mekanlar olmasın isteyen hayatın içinde olmaktan vazgeçmeyen kadınlar var.

Apaçık ortada olan kadınların boşanma kararlarından vazgeçmeyişidir, yasal hakkı olmasına rağmen boşanabilmek için nice engeller aşmaya çalışmasıdır. Bakanlık boşanmaları önlemekle övünürken boşanmasını engellediği kadınların kaçı öldürüldü demez. Kadınlar boşanamadığı için öldürülüyor ve şiddete uğruyor, gerçek budur. Kadınların boşanma kararları aile mahkemeleri tarafından yok sayılıyor, fiilen boşanmalar engelleniyor, sözde aile birlikleri korunuyor.

Her türlü baskıya, “fıtrat”a uygun şekillendirilmeye karşı duran, hakkını arayan liseli ve üniversiteli kadınlar var. Mücadele etmeyi hayatının başka bir baharına ertelemeyen, büyümeyi beklemeyen, özne olan genç kadınlar. Aile dışında ayrı birey olarak var olma ve karar almak istekleri, baskıya daha kolay itiraz yükseltebilmeleri ergenlik döneminde olan kadınlar için özgürlüğün anlamıdır. Erkek arkadaşının fiziksel ve psikolojik şiddetini kabullenmeyen, sadece çeyiz parası hesaplamayan cesaretli genç kadınlar her yolu deneyerek çıkış yolu arıyor. Liseli ve üniversiteli kadınların yaşam tarzları ile ilgili aykırı olarak görülen, bir şey anlatmaya çalıştıkları her türlü itirazı ve davranışı bizi bir adım daha özgürleştirecek, toplumsal rolleri kıracaktır. Genç kadınlar sadece bir dönemin anıları olacak süper asi kızlar olarak kalmamalıdır. Tüm kadınlar için tüm kuşaklarla birlikte her gün mücadele etmeli, görev almalı, mücadele örgütünde buluşmalı.

Kadınlar hayatın içinde, istediği kıyafetle her saatte ve her yerde olmak istiyor. AKP’nin dayattığı kadınlık rolünü kabul etmiyor, bunun için kendi hayatına dair kararlar alıyor. Bizim yapmamız gereken şey kadınların kararlarının yanında yer almak. Bir sorunla karşılaşıldığı zaman failin hak ettiği caydırıcı cezayı almasını sağlamak, gerekli yasal düzenlemeleri yapmak, kadın düşmanlığını geriletmek, kadınlar için siyaset üretmek, çözüm yolları bulmak.

Bunlar gibi apaçık ortada olan sorunlara karşı apaçık ortada olan mücadele dinamiklerini de kapsayarak kadınların kurtuluşuna yaklaşabiliriz.

O “Zihniyet” her günün mücadelesi ile değişecek

“Zihniyet değişmeli” diyenler genelde kaçış aracı olarak kullanır bu cümleyi. Sanki derin bir anlam katarcasına, sorunu daha büyük hale getirerek, aslında nasıl başa çıkamayacağımızı anlatmak isterler ve bu durum belirli gün ve haftalar eylemleri dışına çıkamamakla sonuçlanır. Halbuki gerçekten zihniyeti değiştirecek olan şey her gün yürütülecek hedefli bir mücadeledir.

Kadın hareketimiz ile neleri mi değiştirdik?

- Kadın cinayeti kavramı; “kadın cinayeti yoktur, erkekler de öldürülüyor, insan cinayetleridir” gibi muğlaklaştırmaların karşısında literatürde ve tüm toplumda yer etti.

- Öldürülen kadınlar ilk yıllarda birbirinden evli kadın hak etmiştir, genç bir kadın sevgilisi değil de tanımadığı bir erkek tarafından öldürülmüşse masum ve hak etmemiştir diyerek ayrıştırılıyordu.Şimdi ise keskin çizgilerle öldürülen kadınlar ayırt edilmiyor. Öğrenci Özgecan Aslan’ın fotoğrafını taşıyan kadınlar olduğu gibi konsomatris Nuran Dutlu’nun fotoğraflarını taşıyan, trans kadın Hande Kader’in fotoğraflarını taşıyan kadınlar var.

- Öldürme bahaneleri yine aynı şekilde makul sebep makul olmayan sebep diye ayrılıyordu. Örneğin kadın dilediği gibi giyinmek istemişse ya da boşanmak istemişse bu makul bir öldürme gerekçesi olabilirdi. Kadını ölüme mahkum eden aile meclisi kararlarının kabul gördüğü zamanları hatırlayalım. Tanımadığı bir erkeği reddettiği için kadının öldürülmesi makul değildi. Artık insanlar bunların ancak bahane olabileceğinin ve kadınların yaşam haklarının sonlandırılmasının hiç bir gerekçesi olamayacağının farkında, çünkü tek ortaklık kadınların kendi hayatları ile ilgili karar almak istemesi.

- “Kadınlar ..’yı yapamaz” ve “Kadınlar …’dan ne anlar” diye kurulan her kalıbı yaşananlar kırıyor. Tüm toplum için yeni keşifler yapan kadınlar, çeşitli dallarda ödül alan kadınlar, her meslekte kadınlar ve her türlü kalıbı yıkan kadınlar, güçlü ya da güçsüz görünen aslında her biri bir güç olan kadınlar.

Asla pes etme

Oy hakkı mücadelesini herkes bilir. Yıllar yılı almış kararlı ve sürekli bir mücadelenin sonucunda ancak kazanılmıştır. Bizim yeni haklarımız da var olan haklarımızdan vazgeçmeyişlerimizle ve mücadelede sürekli oluşumuzla kazanılacak. Ve ancak sürekli, bütünlüklü ve tek tek değil örgütlü bir kadın hareketi yaratarak; her somut kadın düşmanlığına direnerek, tek tek davaları tüm kamuoyunun ve kadınların davaları yaparak kazanacak ve değiştireceğiz.

Sufragette filminde kadın lider mücadeleye yeni katılan bir kadının elini tutar ve “Asla pes etme” der. Bu söz gerçekten çok önemli ama bizi kazanıma götürecek olan aynı zaman da asla pes etme diyenlerin de asla pes etmemesi olacaktır. Süreklilik bu derece hayati önemdedir.


*Yarın dergisinin 5. sayısında yayınlanmıştır.