Hayır Meclisleri Erdoğan’ın resmi olarak Partili Cumhurbaşkanı olduğu gün olan 21 Mayıs’ta Kadıköy’deydi. Başarılı bir eylem ortaya koydu. Başkanlık rejimiyle mücadelenin tek adresi olduğunu bir kere daha kanıtladı.

Hep söyledik, tekrar altını çizelim; demir, demirle kesilir. Karşımızda artık Partisinin başına geçmiş bir Cumhurbaşkanı ve onun arkasına dizilmişlerden oluşan “AKP Devleti” var. Bununla başa çıkmak hamasetle olmaz.

Öncelikle mücadele araçlarımızı kuvvetlendirmeliyiz. Kuvvetlendireceğimiz araç da belli. Hem geçmiş deneyimler hem bugün yaşadıklarımız bize tek bir adres gösteriyor o da Hayır Meclisleri.

Forumlardan aldığımız deneyimle yoldayız

İşte bu yüzden öncelikle Hayır Meclislerinin yoluna devam etmesi çok önemli. Önce bu konuda anlaşmalıyız. Geri kalan her tartışma başlığı, bu ana fikrin yarattığı mıknatıs etkisinin etrafında şekillenecektir.

Hayırcıların tamamının fikrini kapsayabilecek demokratik zemin olma becerisi meclislerde mevcuttur. Meclisleri sürdürebilecek deneyim ise, Türkiye sosyalist hareketinde Gezi sonrası forum deneyimini yaşamış olanlarda mevcuttur. Bu birikim hiç yabana atılmamalı. Hayır meclislerini referandum sürecinde hızla ayağa kaldıranların, forum deneyimini yaşamış olanlar olması tesadüf değildir.

Rotamız: Rejim değişikliği ile mücadele

Bilmeliyiz ki, meclisleri ayakta tutacak ikinci adım; “Hangi siyasal hattan yürüyeceğiz?” sorusuna vereceği cevaptır. Meclis gemisine bir rota belirlemek zorundayız. Bu zorunluluğu açıklamak için hemen birkaç yıl öncesine, forumlar deneyimine bakabiliriz. Forumlar, Gezi’nin ardından direnişi var edenlerin örgütlenme adresi oldu ancak sürmedi. Forumların o günün konjonktüründe gelişen önemli ve merkezi siyasal gündem olan seçimleri reddetmesi sonunu getirmiş oldu.

Forumların süremeyişini işleyişte aramak faydasız. Rotasız bir geminin okyanusta yolunu bulması nasıl mümkün değilse, belirli bir siyasal hattan yürüyerek gündemlere müdahale etmeyen forumlar da maalesef başarılı olamadı. Ancak bize meclislerin rotasını belirleyebilmemiz için koskoca bir deneyim bıraktı.

Peki rotamız yani siyasal hattımız ne olacak? Burada muhalefetin son birkaç yılda yarattığı siyasal etki alanlarına bakarak ilerleyebiliriz. Bakınız Gezi, 7 Haziran ve referandum. Bu 3 büyük adımda da, toplum bir hesaplaşma içine girdi. Ülkenin yönetim biçimi ile ilgili bir hesaplaşma içine girdi. Yani ana tartışması ülke rejiminin nasıl şekilleneceği oldu.

Bugün bu tartışma hala sonuçlanmış değil. KHK ve OHAL rejiminin meşru olmayan yollarla resmiyet kazandığı bir süreçteyiz. Referandumda hayır demiş olan yüzde 50 hala başkanlığı kabul etmedi. Rejim değişikliğiyle, diktatörlük tehdidiyle olan tartışması hala sürüyor. Biz rotamızı işte bu süren tartışmanın üzerine kuracağız. Bu tartışmada başkanlığa karşı olan herkesin adresi olmak için ana siyasal hattımız rejim değişikliği ve bunun yarattığı siyasal sonuçlara tek tek müdahale etmek olacak. Erdoğan’ın Partili Başkan olduğu gün eylemde olmak da rejim yüzünden işinden olmuş arkadaşlarımıza sahip çıkmak da işte bu rotanın bir parçasıdır.

Burada “mahallemizdeki aydınlatma sorunu da rejimin sonucu değil mi?” denilemez. Toplumda başkanlık tartışması bitmemişken biz başkanlığa karşı mücadeleyi bir gün evimizin önünde, bir gün komşumuzun bahçesinde arayamayız. Başkanlığa karşı mücadele, başkanlığın yarattığı siyasal sonuçlarla mücadeledir. Diğer gündemlerle ikame edilemez. Öyle ki; “kadın meselesi”, “barış meselesi”, “emek meselesi” ile de ikame edilemez. Bugün tüm bu alanlarda değişmekte olan rejimin sonuçları ile baş başayız. Ana meseleyi çözmek için rejim karşıtı mücadeleye yığınak yapacağız.

Demokrasi isteyen herkes meclislere

Burada açıklığa kavuşturmak gereken bir konu var; rotamızı belirlemeye çalışmak; dört dörtlük bir program oluşturmaya çalışmak demek değildir. Ya da şu sıra çok konuşulan haliyle Yeni Anayasa tartışmalarına başlamak hiç değildir.

Elbette meclislerin sadece protestoları değil, aynı zamanda topluma önereceği bir programı da olacak. Ancak bu program bütün yüzde 50’nin programı olmak zorunda. Hayır diyen herkesin ortaklaştığı bir programı savunmalıyız. Meclisleri fikirleri birbiriyle aynı olan insanlar topluluğu olarak düşünemeyiz. Ya da oldukça yanlış bir görüş olarak referandumda Hayır demiş olan farklı görüşlerle bir daha asla bir araya gelemeyecekmişiz gibi davranamayız. Meclislerin hedefi başkanlığı dayatanlara karşı demokrasiyi savunan milyonlardır. Bu sebeple hep bir ağızdan “demokrasi istiyoruz” diyeceğiz. “Neden daha fazlasını istemiyoruz?” demek idealizmdir. Materyalistler, siyasetin belli bir konjonktürde yapıldığını bilir. Bugünün konjonktüründe demokrasi isteyen milyonlarla kol kola girmenin olanaklarını aramak durumundayız.

Meclisleri her yerde kuralım

Tüm bunları hayata geçirmek için meclisler elbette organize olmalıdır. Sadece belli bir ilçede olması bile yeterli değildir. İlçelerde var olmalı, il merkezlerinde koordineli olmalıyız. İstanbul’da bunun başarıldığını söylemek mümkündür. Meclislerin var olduğu illerde Hayır Meclisleri olarak mücadele yürütmek, olmadığı illerde ise kendi parçamıza gömülmek hatadır. Var gücümüzle meclisleri bulunduğumuz bütün illerde var etmeliyiz. Ardından Türkiye çapında da koordineli olmanın yollarını bulmak için çaba sarf etmeliyiz.

Meclisler demokrasi isteyenlerin mücadele zemini olacaksa, elbette kendi içinde demokratik bir işleyiş oluşturmayı başaracaktır. Katılan her bir kişinin veya kurumun eşit söz hakkı olacaktır. Burada kurumların çapı tartışma konusu değildir. “Peki benim kurumumun ayrıcalığı olmayacak mı?” diye konuşulamaz. Kimse ayrıcalıklı değildir. Meclislerde herkes eşittir.

İttifak meclisle değil meclis çatısı altında alınır

Bu anlamda meclislerle kurumların ilişkisi de eşitsiz bir biçimde kurulamaz. “Meclis” diye bir çatı tarif ediyorsak, bu çatının altında birleşmek herkes açısından eşit koşullarda olmak zorundadır. Burada hayırcıların kuracağı ittifak, meclislerin büyük çatısı altında olacaktır. “Meclis çatısı ve bir de benim çatım” gibi bir tartışma kabul edilemez. Hayırcıların ortak adresini oluşturmak zorundayız. Bu yüzden meclislerin varlığı herhangi başka bir kurumun varlığı ile ikame edilemez.

Başaracağız

Altını tekrar tekrar çizelim; yüzde 50’ye yüzde 50’yiz. Bu referandum yapıldı bir kere. Bu gerçeğin üstünü kimse örtemez. Ellerindeki tüm devlet imkanına rağmen işte karşılarındayız, bu ülkenin koskoca bir yarısıyız. Hatta bir avuç sömürücü azınlığın dışında kalan herkesi kapsayabilecek güçte ve haklılıktayız. Bu memleketin yüzde 99’una seslenecek olan bizleriz. Ancak ilk hedefimiz, yüzde 50’nin ortak siyasal mücadelesini var etmektir. Unutmayalım, kazanacağımız koskoca bir ülke var. Meclislerle bunu başarabiliriz. Bunun için her türlü çabayı göstermeye değer. Bu yüzden inadına meclisler, inadına mücadele!

 

*Yarın dergisinin 4. sayısında yayınlanmıştır.