“Türkiye’nin dış politikası” dediğimizde; tartışma programlarında sürekli gördüğümüz bir alt yazı akıllara gelebilir. Ancak bu konu sadece bir alt yazıdan ibaret değil. Burada sadece ekranlara bakarsak ciddi bir manipülasyon görebiliriz. Ancak medyanın anlattıklarıyla yetinmemeliyiz. Çünkü AKP iktidarının dış politikada attığı her adım, aldığı her karar; hem hükümetin pozisyonunda yaratacağı sonuçlar hem de bu ülkedeki halkların nasıl yaşayacağı bakımından bizleri çok yakından ilgilendiriyor.
AKP'nin Rakka hezimeti
Bundan birkaç ay öncesine gidersek Erdoğan’ın ağzından Rakka’nın düşmediğini hatırlayabiliriz. Rakka operasyonunda bizzat yer alacak, hatta koalisyon güçlerine rehberlik edecektik. Ancak gelinen son aşama şöyle; Suriye Demokratik Güçleri her geçen gün Rakka’ya bir adım daha ilerliyor. Türkiye’nin bu operasyonda hiçbir inisiyatifi yok. Öncelikle bunun altını çizelim. Bu durum öyle normal bir durum değil. Demek ki Ortadoğu öyle esip gürlemekle pozisyon elde edilecek bir yer değil. Bu anlamda “Rakka” sözcüğü artık AKP için “hezimet” kelimesiyle eş anlamlıdır.
El Bab gerçeği
AKP’ye yakın bazı isimler burada “Rakka olmadı ama siz bir de El Bab’a bakın” diyebilir. Hemen bakalım. Türkiye’ye huzur getirmeyen AKP’nin El Bab’daki iddiaları da boş çıktı. Öyle ki; son olarak El Bab halkı, evlerini yıkan TSK ve ÖSO’ya karşı yürüyüş yaptı. Erdoğan’a işgale son verme çağrısı yaptı. Yani yine günlerce topluma zafer diye anlatılan El Bab operasyonu düpedüz bir işgal. Orada yaşayan halk bunun çok farkında.
Ortadoğu’da ABD’nin de Rusya’nın da işgalci olmaktan öte bir posizyonu yok. Buna daha sonra değineceğiz. Ancak öncelikle AKP iktidarının dış politikada yarattığı manipülasyonu ortadan kaldırmaya devam edelim.
Neden Suriye Demokratik Güçleri?
ABD Rakka operasyonu için ÖSO ile işbirliği halindeki Türkiye Ordusu yerine Suriye Demokratik Güçleri’ni tercih etti. Peki neden? Burada birkaç temel sebep var. Öncelikle Trump tarafından da bizzat itiraf edildiği üzere; ABD tarafından yaratılan IŞİD, artık batının işine yaramak bir tarafa dursun; hem ABD’de hem Avrupa’da sağcılığın yükselmesinin önünü açtı. Son olarak Manchester’da yaşanan kanlı saldırı da göz önünde bulundurulursa IŞİD’in ABD tarafından artık ortadan kaldırılması gereken gerçek bir tehdit olarak görüldüğünü söyleyebiliriz.
Bu tehdidi ortadan kaldırmak için ABD’nin mantık dışı davranma lüksü yok. Birinci olarak Irak işgalinden sonra bütün dünyanın gözleri önünde bir ülke ordusunun işgalci olarak Ortadoğu topraklarına girmesi artık mümkün değil. Emperyalizmin şimdiye kadar Ortadoğu’da yarattığı tahribat, bugün ayağına takılıyor. O sebeple yerel güçlerle hareket etmek artık Emperyalizmin bir zorunluluğu haline gelmiş durumda.
Peki burada hangi yerel güç tercih edilecek? Türkiye Özgür Suriye Ordusu’nu tercih ediyor. Ancak ÖSO bilindiği üzere parayla çalışan çete mensuplarından oluşuyor. IŞİD’i yenecek ne inanç ne de askeri kuvvet onlarda mevcut değil. Bu durumda IŞİD’i yenebilecek tek güç olarak gözler Suriye Demokratik Güçleri ittifakına ve YPG’ye dönüyor. Ayrıca Suriye’de gerçek bir yerel güç olma pozisyonu da Suriye Demokratik Güçleri’ne ait. İçlerinde hem Kürtler hem de Suriye’de yaşayan halklar bulunuyor. Bu sebeple SDG hem güçlü, hem haklı pozisyonda kalıyor. Aklı olan herkes bu yüzden Suriye söz konusu olduğunda istese de istemese de SDG’nin yanına düşmüş oluyor.
Trump Erdoğan'ın elini sıktı, peki bu müjde mi?
ABD’nin Rakka operasyonunda Suriye Demokratik Güçleri’ni tercih etmesine rağmen Türkiye ile arayı “iyi tutmaya” çalışması ise tamamen Türkiye’nin tarihsel pozisyonu ile alakalı. Yani durum yine topluma anlatılmaya çalışıldığı gibi ABD’nin büyük zaferi ya da Trump’ın Erdoğan’ın elini nasıl sıktığı değil. ABD İncirlik Üssü’nün bulunması, NATO ülkesi olması gibi birçok vesile ile Türkiye ile yıllardır süregelen bir emperyalist ittifak içerisinde.
Siyasal ve ekonomik ilişkiler dünya çapında büyük emperyalist bloklar arasında gelişiyor ve ABD belli ki müttefiklerini Rusya’ya kaptırmak istemiyor. AKP de işte bu rekabette kendine bir pozisyon bulabilirim sanıyor ancak o iş hiç de AKP’nin sandığı gibi çantada keklik değil. Büyük risk almanın sonunda büyük kaybetmek de var. Bu ülkenin muhaliflerinin gözünü dikmesi gereken yer de işte tam olarak burası.
Muhalefet nasıl tavır almalı?
Burada konuyu birkaç açıdan ele almalıyız. Bir tartışma Suriye’de SDG’nin konumu ve ABD’den silah alıyor olmasının getirdiği tartışma var. Muhalefet burada şunu bilmeli, Kürt hareketinin de içinde bulunduğu SDG Suriye’deki en ilerici akımdır. Bir “uluslar” hareketidir. Savaş halindedir ve savaşlar silahlarla yürütülmektedir. Burada Türkiye muhalefetinin IŞİD belasına karşı yanında olacağı tek harekettir. Suriye’nin kaderini Suriye’de yaşayan halklar belirlesin diyorsak SDG’yi ve içerisinde bulunan halkları sürekli olarak kötülemekten vazgeçmeliyiz.
Ancak burada bir savrulma yaşanıyor. Türkiye’de yürütülecek demokrasi mücadelesi tamamen Suriye’de süren savaş ile ikame edilmeye çalışılıyor. Ancak Türkiye’yi Kürt hareketinin Suriye’de verdiği mücadele kurtarmayacak bunu bilmeliyiz. Türkiye’deki muhalefetin varlığı bu açıdan Suriye’de Kürt hareketinin varlığına armağan edilemez. Türkiye’de yaşayan halkların Suriye’de süren savaş sorununa ve Türkiye’nin bu savaştaki rolüne karşı bütünlüklü bir siyasal mücadele yürütmesi gerekir.
Bir diğer açıdan; muhalefetin bir bloğunda olduğu gibi “Sınırımız tehdit altındaysa Suriye’ye girmek ihtimal dahilindedir” görüşü de kabul edilemez. Her ne olursa olsun Türkiye’nin Suriye’deki işgalci pozisyonuna son vermek için mücadele etmek gereklidir. Sınır ötesi operasyonları kabul etmek, savaşa evet demektir. Savaşa evet demek bu ülkenin emekçileri ve ezilen halkları açısından hiçbir olumlu sonuç doğurmayacaktır.
Emperyalizmin varlığı toptan reddedilmelidir
Emperyalizm Suriye’de işgalden başka bir işe yaramamaktadır. IŞİD’i var eden onlardır. Suriye’deki halkları birbirine karşı silahlandıran onlardır. Savaşı körükleyen onlardır. Ne Rusya ne ABD bu savaş sürecinden zaferle ayrılamayacaktır. Suriye’de onların yeri yoktur. Bu anlamda Türkiye’nin de yeri yoktur ve olmayacaktır. Günlerce süren dünya turları bu gerçeği değiştiremez. Medyada süren manipülasyonlar da değiştiremez. Suriye’deki durum da tıpkı daha önce tarih boyunca yaşandığı gibi bir sonuca varacaktır.
Rüzgar tersine esecek, Suriye ve tüm dünya kurtulacak
ABD Vietnam’ı işgal etmek istedi. Ancak Sovyetler Birliği’nin o büyük etkisiyle 68 kuşağı ortaya çıktı. Şimdi Sovyetler Birliği’nin dağılması ardından Ortadoğu’da istediği gibi at koşturabileceklerini sanıyorlar. Ancak IŞİD’i dünyanın başına bela edenler şunu iyi bilmelidir; dünyayı Hitler tehlikesinden kurtaranlara tekrar muhtaç olacaklar. Şimdi yarattıkları bu bela, Amerika’da Trump ile, Fransa’da Le Pen ile, Hollanda’da Wilders ile, Almanya’da aşırı sağın yükselmesi ile karşılarına çıkıyor. Sovyetler Birliği’nin dağılmasına el ovuşturanlar; dünyanın başına büyük sağ belasını sarmak üzere. Ancak tüm dünya halkları yakında gerçeği görecek. Rüzgar eninde sonunda ezilenlerden yana esecek. İşte o zaman hem Türkiye için, hem Suriye için kurtuluşun günleri başlamış olacak.
*Yarın dergisinin 4. sayısında yayınlanmıştır.