Bu sefer enflasyonun sebebini dış mihraklara bağlayamayan AKP ve yandaş medya domatesi günah keçisi ilan etti. Öncelikle belirtelim domatesin, genel fiyat düzeyinin artışına etkisi yok denecek kadar azdır ve domatesin fiyatı büyük ölçüde düşe bile enflasyon oranı düşmez. Üstelik fiyatı artan sadece domates mi? Meyve, alkolsüz içecekler, ulaşım, giyim, sağlık… Ulaştırmada yıllık artış yüzde 17,94 olurken gıda ve alkolsüz içeceklerde artış ise yüzde 15,63 oldu. En fazla fiyatı artan bu kalemler ise dar gelirli vatandaşların hayatlarını sürdürebilmek için en çok ihtiyaç duyduğu kalemler. Yani emekçilerin alım gücü daha fazla düşüyor.

Ana harcama gruplarında yıllık fiyat artışları

(Fotoğraf: TÜİK)

İşte bu yüzden enflasyon yoksullardan alınan adaletsiz vergi gibidir. Yine 16 Nisan öncesi “teşvikler paketi” ile kameralar karşısına geçen Yıldırım ve AKP’nin ekonomi kurmayları hep patronlara para dağıtıp, vergilerde indirime gitmişti. Şimdi bu yükün açıklanan enflasyon rakamlarıyla emekçilere nasıl yansıdığını gördük. Tabi bu arada işçiye, memura verilen 3 kuruşluk zam da buhar oldu.

Asgari ücret mum gibi eridi

Birleşik Metal İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi’nin (BİSAM) hesaplamalarına göre geçen yıl yüzde 7.9 artan asgari ücret, yüzde 11.87 bulan enflasyon karşısında mum gibi eridi. 2017’nin ilk ayından bu yana bakacak olursak enflasyonun yüksek artış göstermesi ücret ve maaşlara yapılan zamları da 4 ayda eritti. TUİK, 4 aylık (Ocak, şubat, mart, nisan aylarını kapsayan) enflasyonu 5.71 olarak açıkladı. Yani 3 milyon memura 6 ay için yapılan yüzde 3’lük zam buharlaştı. Milyonlarca işçi ve BAĞ-KUR emeklisine yapılan 4.73’lük zam da aynı şekilde eridi.

Bu arada Avrupa ülkelerini zaten geçtim Türkiye, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler grubunda da enflasyon şampiyonu oldu. Şimdi dış ülkeler Türkiye’yi kıskanmasın da ne yapsın! Aradaki fark ise çok çarpıcı. Enflasyonda en kötü olan Güney Afrika’da yüzde 6,1 iken bizde yüzde 11.87. Yani biz en kötünün bile iki katıyız.

O halde sebepleri içeride aramak gerekiyor; ama domateste değil.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) küresel gıda endeksi ve Türkiye'de gıda enflasyonu

Yıllık değişim (Kırmızı = Türkiye, Yeşil= FAO)

(Kaynak: FAO ve TÜİK)

Yüksek kur ve ithalat ürün maliyetlerini arttırdı

Türkiye’de sanayi ve özellikle tarım üretiminin büyük ölçüde ithalata dayalı olduğunu göz önüne alacak olursak, yüksek kurlar Yİ-ÜFE'yi yani üretim maliyetlerini artırmıştır. Örneğin tarım üretimini gerçekleştirmeye yarayan gübre, ilaç ve enerji (mazot) gibi ürünler ile hammadde maliyetlerinin yüksek olması. Öyle ki TL 2016 yılında ABD Doları'na karşı yüzde 17 değer kaybı yaşamıştı.

Bahsettiğimiz sorunların temelinde ise elbette yanlış tarım politikaları var. İktidarın kırsal kalkınma politikasının olmaması, verimli toprakları tarım yerine inşaat gibi ranta açması, üretime değil, ithalata önem vermesi…

Açıklanan her TUİK verisinin ardından ise ülke olarak yeni “rekorlara” koşuyoruz. Son 9 yılın rekorunu kıran enflasyon rakamlarından önce açıklanan işsizlik verileri de yüzde 13 düzeyine ulaşarak son 7 yılın rekorunu kırmıştı. En az yüzde 5 olması gereken ekonomik büyüme ise hesaplama yöntemleriyle şişirilmesine rağmen 3.9 düzeyinde kaldı.

Emekçinin derdi geçim, AKP’nin derdi seçim

Veriler ortada. İşsizlik giderek yükseliyor, emekçilerin yaşamlarını sürdürebilmesi için gereksinim duyduğu en temel harcama kalemleri ateş pahası. İşçilerin kıdem tazminatı fona devredilerek gasp edilmeye çalışılıyor. Vatandaş geçim derdinde iken artık resmen AKP’li Cumhurbaşkanı ve hükümetin derdi 2019 seçimleri.

 Geçen seneden beri yürütülen ‘idam’ ve ‘başkanlık’ tartışmaları gibi siyasi gerilimler sonucu ekonomik dengeler iyice bozuldu ve fatura hep emekçilere kesildi. Şimdi de aynı “istikrarla” devam ediyor. AKP içindeki gerilimler ve çatlaklar ise derinleşiyor. 16 Nisan öncesi ülkenin yarısını oluşturan, başkanlığa göğüs geren emekçiler, kadınlar, gençler yine AKP’nin dengesini bozacak.