Röportajın tamamını izlemek için:
Anket firmaları genelde evet ve ‘hayır’ın birbirine yakın olduğunu gösteriyor ama son günlerde ‘evet’e doğru kayma olduğunu söyleyenler de var. Sizce ‘evet’e doğru bir yönelme var mı?
Bir kere her şeyden önce sandıklara katılım oranının yüksek olmasıyla ‘hayır’ın kazanacağı ifade ediliyor. OHAL koşulları altındayız ve AKP’nin içindeki kararsızlar ya da ‘hayır’a yakın olanlar, kendilerini tam olarak ifade edilmiş değil. Kürt halkının oylarıyla ilgili veriler net söylenmiyor ama hayır çalışmasının etkisiyle Kürt sorunuyla ilgili hayır tavrının net olacağına ilişkin veriler önümüzde duruyor. Bu nedenle genel olarak toplumun bu süreçte oyunun küçümsenmemesinden yana olmak gerekiyor. Sokağın nabzının ‘hayır’dan yana başarılı, akılda kalıcı, yaratıcı ve dinamik bir şekilde tutulduğu bir ortamda biz ‘hayır’ın her yerde olduğunu görüyoruz.
Sandığa sahip çıkılmalı, rüzgar ‘hayır’dan yana
Pazardaki teyzenin de salatalıklarıyla hayır yazdığı görüyoruz. Hayır çalışması yapanların her yeri ‘hayır’la kuşattığını görüyoruz. Herkesin birlikte bir ‘hayır’ı ifade ettiğini, Hayır Meclislerinin çok güçlü bir biçimde her yerde ‘hayır’ı anlattığını görüyoruz. O yüzden de biraz sokağın nabzından yola çıkarsak sandıklara katılım oranının da ciddi bir ‘hayır’a işaret ettiğini görüyoruz. O yüzden biz ısrarla şunu anlatmaya devam etmeliyiz: Sandığa sahip çıkılmalı, rüzgâr hala ‘hayır’dan yana.
Referandum süreci ilk başladığı zamanlarda bir umutsuz hayırcılar kümesi konuşuluyordu. Son dönemde bu kümenin azaldığını, ‘hayır’a yönelik çalışmalara katıldığını gördük. Evet oylarını yüksek gösteren anket firmaları, bu kesimi tekrar karamsarlığa itmiş olabilir mi?
AKP bugüne kadar hep anketlerle bir seçim faaliyeti yürütmüştür. Çok belirgin birtakım durumlardan hareket edecek olursak yolumuzu ‘hayır’ın aydınlattığını ve sonucun ‘hayır’dan yana olacağını ifade edebiliriz. AKP anketlerle bir seçim çalışması yürütmüyor yani farklı yöntemlerle yürütüyor ama bunların da çok başarılı olduğunu ifade edemiyoruz. Her seferinde mağduriyetlerden yola çıkıyor ama bu mağduriyetlerin boşa düştüğünü görüyoruz. Mesela başörtüsüyle ilgili bir mağduriyet yaratmaya çalışıyor o boşa düşüyor, Hollanda ile ilgili bir mağduriyet yaratmaya çalışıyor ama toplumda karşılığını bulamıyor. Bir kere AKP’nin içerisinde ‘hayır’a çok yakın olan, kararsız olan, evet demeyecek olan bir kesimin olduğunu söyleyebiliriz. Bu araştırmalar içinde de evet demesine rağmen sandıkta oyunu ‘hayır’dan yana kullanacak olan bir AKP seçmeni olduğunu da yok sayamayız. MHP’de de gittikçe hayır ibresinin yükseldiğini, çok net bir hayır çalışması ve çabası olduğunu görüyoruz. Bunların hepsi, bizim çok kritik gördüğümüz kararsızların belirgin bir biçimde sandığa katılımını artıracak ve ‘hayır’dan yana oy kullanması sonucuna götürecek veriler.
Toplumun genel tarihsel bir tavrı olduğunu düşünüyorum, bu konuyu da yabana atmamalıyız. Tarihsel olarak baktığımız da, ‘toplumun aldığı tavır nedeniyle bir türlü yenilemediler’ diye bir şey yok, yenildiler. 7 Haziran’da yenildiler, Gezi’de yenildiler. Gezi’deki tavır alış biçimimiz farklıydı ama 7 Haziran’da örgütlü olarak bir karar aldık ve toplum buna siyaseten bir tavır koydu. Başkanlığa itiraz etti. Demek ki tarihsel olarak AKP’nin, Saray’ın yenilme durumu var. Biz, hayır cephesinde ve ‘hayır’ın izini takip eden muhalifler olarak, oyları küçümsememeliyiz.
Tarihsel olarak biraz daha geriye gittiğimizde tek partili seçimden sonra toplum tek partili iktidarı yürütenlere tavır alıyor ve gerçekten de çok partili olarak ikinci çıkmış olan partiye topyekûn destek veriyor. Bir başka örneğimiz ne? 12 Eylül’den sonra siyasi yasakların kalkmasıyla ilgili Turgut Özal oy oranı düştüğü için bir referanduma gidiyor. Yüzde doksan katılım oluyor ve çok ciddi anlamda siyasi yasakların kalkması yönünde toplum tavır alıyor.
Hayır için çalışma yapan geniş bir cephe de var. Sizce son haftada en çok dikkat edilmesi gereken şey ne olur hayır cephesi için?
Toplumun referanduma sahip çıkması gerektiğini, umudunu asla kaybetmemesi gerektiğini ve ‘hayır’a çok yakın olduğumuzu çok net ifade etmeliyiz. Bu referandumun tarihsel olarak 80 milyonun egemenlik hakkı anlamına geldiğini çok açık bir biçimde anlatmalıyız. Her yerde Meclislerde, birliklerde bu durum çok yaratıcı, çok güzel, çok dinamik ifadelerle yer aldı. Sabahleyin akın akın işe gidenler, akın akın iş yerlerinden çıkanlar, her seferinde ‘hayır’ı çok açık ve sarih ifadelerle buldu. Bu ifadeler devam etmelidir. AKP ve Saray, mağduriyet yaratmak ve ‘evet’e yöneltmek anlamında her türlü denemeyi yapabilir. Her türlü hile hurdaya, her türlü girişime başvurabilir. O yüzden de elbette umutlu olmalıyız.
Rehavete kapılmamak açısından bakarsak eğer, son dakika ve son saniyeye kadar ıslak imzalarımızı teslim edip, sandık sonuçları açıklanana kadar bu mücadeleyi götürmeliyiz. İtirazlarımızı çok güçlü bir biçimde yarattığımız ortak meclisler, metroların önünde bekleyenler, bedenleriyle hayır yazanlar, videoları ve şarkıları yapanlar, sonuna kadar sandık sonuçlarının peşinde olmalıyız. Sonuç ne olursa olsun kalıcı meclisler ve kalıcı birlikler ortaya çıktığı çok güçlü biçimde ifade ediliyor. Bu da Türkiye’nin genel olarak kaderinin ve geleceğinin tayin edilmesinde bize şunu gösteriyor: Artık %13 değil; bu gidişat, baskı, OHAL koşulları karşısında duran en az %50’lik çok güçlü bir yapı ortaya çıkmış oldu. Egemenlik hakkımıza kesinlikle yan bile baktırmayacağız gibi geliyor bana.
Hayır çıkarsa demokratik zeminler inşa etme imkanımız doğacak
CHP’den HDP’ye kadar çok geniş bir kesim farklı farklı da olsa hayır çalışmaları yürüttü. Siz bu kitle örgütlerinin çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz, nasıl gözlemlediniz bu süreç boyunca?
Sandıkta muhalefetin yürütülmesiyle ilgili, 7 Haziran’da çok güçlü bir tavır ortaya koyulabilirdi. Yani belki de süreç bu referanduma kadar gelmeyebilirdi. Bu günlere gelinmiş oldu ama bilelim ki biz sandıklara, 7 Haziran’a, Meclise ve başkanlığa itiraz etmenin tüm kanallarına daha çok sahip çıksaydık belki de tarihsel olarak başka türlü bir yerde olacaktık. Bunu bir kenara koyalım ve unutmayalım. 7 Haziran’dan sonra belki bu tartışmalar sanki hiç yapılmamış gibi oldu ama bugün tekrar bu tartışmalara geri dönmek gibi bir lüksümüz yok.
Hayır çıktığında Türkiye’nin geleceği artık bambaşka bir noktaya gelecek. AKP’nin içerisinde çok ciddi çatlamalar olacak. ‘Hayır’ın çalışmasını bugüne kadar yürütmüş olanlar; çok ciddi bir özgüvenle Türkiye’nin genel gidişatıyla, karar alma süreçleriyle ve belki de gerçekten demokratik bir anayasa var etmek adına ciddi kararlar alabilir hale gelecekler. Demokrasi için Birlik bunu çok güçlü bir biçimde ifade etti. Bu durumda, toplumun siyasallaşması adına, iyi kanallar ve iyi çalışmalar yaratarak, toplumu da içine katarak demokratik zeminler inşa edebilme imkânımız doğacak.
Şunu da belirtelim, ‘herkes kendi hayırını yapıyor’ gibi bir durumdan tamamen çıkılmış oldu. Doğru Meclis, doğru birlik tavrı ortaya konuldu. Bu birlikler gittikçe daha da genişlemelidir, buna ihtiyaç vardır. Hayır çıktıktan sonra kesinlikle çok şey fark etmiş olacak. Egemenlik hakkına sahip çıkmış bir toplumla karşı karşıya olacağız. O saatten sonra artık herhalde Türkiye’nin geleceğiyle ilgili bambaşka bir noktaya varılabilir diye düşüyorum.
Birçok kesim ‘hayır çıktıktan sonra ne olacak, hayır çıktıktan sonra nasıl hareket edilmeli’ sorularına cevap arıyor. Siz bu tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hayır çıkmasıyla ilgili Binali Yıldırım ‘bir puan fazla çıkması bile ne kadar iyi olur’ gibi bir ifade kullandı. AKP’nin durmadan bir tehdit algısı içerisinde yer alıyor olması, durmadan CHP’ye bombardıman yapıyor olması hep bunların işareti. Erdoğan açıklamalarından birinde ‘Eğer evet çıkarsa Kılıçdaroğlu koltuğunda oturamaz’ diyor. Bu mesele kendisinin de koltuğunda oturamayacağının işaretini veriyor. Sürekli bu tür ihtimallerin yer aldığı ifadeleri çok açık bir biçimde ağızlarından kaçırıyor durumdalar.
Eminiz ki AKP’nin içinde yürüyen bir tartışma, bir ayrışma gün yüzüne çıkacak. Hayır çıktıktan sonra AKP-Saray çizgisinin buna karşı bir güven tazelemek adına başka türlü bir karar alması gerekecek. Çok ciddi anlamda sağ siyasette arayışlar meydana gelecek. Bu arayışla ilgili MHP’nin tam anlamıyla yönetimi kaybedeceğini çok net bir biçimde ifade edebiliriz. Bu arayışlar belki de yeni parti imkânları yaratacak sağ siyaset açısından. Mutlak suretle bir erken secim gündeme gelecek. Biz, yani ‘hayır’ı kazanmışlar olarak erken seçim sürecinde de çok ciddi bir muhalefet yürütmeli, bu süreci göğüslemeli ve bu sürecin, AKP-Saray çizgisini tam anlamıyla geriletmiş olarak ciddi bir takipçisi olmaya devam etmeliyiz. İşte o anlamda Meclislerin kalıcılığı çok daha fazla gerekiyor olacak.
AKP’nin Suriye politikası hep hezimet yaşadı
Suriye’de bir kimyasal silah tartışması var son dönemde. ABD bunun üzerine çok fazla gidiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da en son bir açıklama yaptı. ABD’ye, bir hamle yapılması konusunda destek verdi. ‘Biz de destek veririz’ dedi. AKP’nin son dönem Suriye politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP’nin yürütmüş olduğu Suriye politikasıyla ilgili her süreçte bir hezimet yaşandı. Ne dediyse gerçekleşmedi ve bu hezimet sonucunda da Türkiye de çok korkunç sonuçlara varmış oldu. Bugün hala çok acı bir biçimde asker cenazelerinin gelmiş olması, AKP’nin referandum için bir yayılmacılık politikası yürütmesi ile doğrudan alakalıydı. Bunun yüzünden onlarca cenaze geldi ve İdlib gibi El-Bab gibi bir yerin nerede olduğunu bilmeyen aileler cenazelerine gözyaşı döktü. Bu korkunç bir şey. Her seferinde AKP bir Rusya’ya yaklaşan, bir ABD’ye yaklaşan çizgide oldu ama hiçbir zaman dediği olmadı ve son kertede Suriye’de hiçbir biçimde sözüne bakılmayan aktör pozisyonuna gelmiş oldu. Burada ABD’ye derhal destek çıkıyor olması bir hezimeti daha gösteriyor.
Daha bir hafta önce ABD’ye, Avrupa’ya veryansın ediyorlardı. Şimdi hep birlikte Esad’ın gitmesi için bir tarafa çekilmiş oldular. Rusya’nın karşısına geçmiş oldular. Daha bir hafta önce bir tür kafa tutma söz konusuydu. Ben bunun hiç yabana atılacağını zannetmiyorum bu süreçte.
Yani bir kez daha Suriye politikasında Suriye’nin şu andaki dengelerinde yer edinmeye ve referandum için halka dönüp ‘Biz Suriye’de şu pozisyondayız’ gibi bir vaziyet almaya çalışıyorlar ama hiç böyle bir gerçeklik yok. ABD’nin almış olduğu tavır bize dünyadaki paylaşım geriliminin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. Bu nedenle de Ortadoğu’da durmadan bir hedef seçiliyor ve görüyoruz ki ABD de Rusya da bu çekişmeyi sürdürüyor. Bu gerilim hiçbir biçimde bitmiyor ve hep halkların aleyhine oluyor. Biz ne kadar referandumda Türkiye’de güçlü bir Hayır’ı çıkarıyor olursak, aslında Ortadoğu’da devam eden ve halklara zulüm eden siyaset biçimlerine, bu dengeye de hayır, savaşa hayır demiş olacağız. Buna çok ihtiyaç olacağını da bilerek sandığa gidelim.
ABD, Irak gibi bir süreç mi istiyor Suriye’de şu anda?
ABD, Irak gibi süreci öremeyeceği için, Irak’ta yaşadığı kayıptan dolayı ciddi bir maliyetle çıktığı için bu süreci öremeyeceğini biliyor. Bu nedenle de Irak’taki sürecin aynısını devam ettiremeyecek. Karşısında bir Rusya var, İran var hatta ve hatta karşısında Çin var ve ekonomik anlamda da çok ciddi taban tabana da rekabet ettiği ülkeleri ifade ediyoruz. O yüzden de Irak’taki gibi hareket edemeyecek, rol alamayacaktır. Zaten verilen cevaplarda bu gerilimin daha alt düzeyde olduğunu gösteriyor.