Tam da 16 Nisan referandumu öncesi TÜİK, gerçekleri toplumdan saklamak için "toz pembe" bir tablo yaratmaya çalışıyor. Yeni yöntem eski serinin yüzde 20 fazlasını hesaplıyor. Örneğin 2015 yılında yüzde 4 olarak hesaplanan büyüme, yeni yöntemle bir anda yüzde 6,1’e çıktı. Unutulmamalıdır ki Yunanistan’ın iflasa gittiği süreçte gerçek verilerin saklanmasının da etkisi vardı.

Yeni milli gelir hesaplarına ilişkin eleştiriler sunan iktisatçı Korkut Boratav'ın ifade ettiği gibi TÜİK, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği istatistik bürolarının revizyon önerilerinin çok ötesine gitmiştir. “İstatistikleri iyileştirme” gerekçesi ile milli gelirin 2002 sonrasındaki düzeyi ve büyüme eğilimi fazlasıyla yukarı çekilmiş; sektör paylarında büyük değişiklikler yapılmış; yatırım, tasarruf oranları yükseltilmiştir.

Önceki milli gelir  hesaplarının veri tabanında; TÜİK’in elinde sanayi ve hizmet sektörlerini kapsayan üretim, iş, ciro istatistikleri ve bunları tamamlayan istihdam, ücret, maaş  serileri vardı. Hepsi uluslararası standartlara uyarlanmıştır. Önceki milli gelir hesaplarının veri tabanı bunlardan oluşmaktaydı. Yeni hesaplamasında ise TÜİK, veri tabanını tümüyle Maliye (özellikle Gelir İdaresi Başkanlığı) ve İçişleri bakanlıkları ile BDDK’den elde  edilen idarî, bürokratik kayıtlara kaydırdı.

Nasıl oluyorsa 2016 yılı üçüncü çeyrekte 1,8 daralan büyüme dördüncü çeyrekte 3,5 oranında büyüyor. Üstelik üçüncü çeyreğe göre enflasyon, döviz kuru ve işsizlik oranları yükselmiş ve ekonomiye duyulan güven 'çöp'e inmişken. Son aylarda alarma geçen AKP, "teşvikler" adı altında patronlara vergilerde indirime gitti, bu yönde kamu harcamalarını artırdı. Fakat özel sektöre sağlanan 'kıyaklar' emekçileri teğet bile geçmedi. Patronlara verilen kaynaklar, bizzat işsizlik fonundan, artan KDV'lerden karşılanıyor. Yani AKP, fakirden alıp zengine veriyor.

Peki, en çok aklımıza gelen soru ise kimler büyüdü? 'Büyüme' rakamları emekçilere yansıdı mı? Verilere sektörel bazda baktığımızda eşitsizliği de net bir şekilde görmemiz mümkün.

2016 yılında bir önceki yıla göre mal ve hizmet ihracatı yüzde 2 azalırken, ithalat yüzde 3,9 arttı. Tarım sektörünün toplam katma değeri, yüzde 4,1 azaldı. İnşaat sektörünün toplam katma değeri yüzde 7,2 arttı ve hizmetler sektörünün toplam katma değeri yüzde 0,8 azaldı. Yine aynı yıl inşaat harcamaları artışı yüzde 4,6 iken diğer yatırım harcamaları artışı sadece yüzde 1,1 oranında oldu.

Bu demek oluyor ki biz reel üretime, yani sanayi ve tarıma değil, inşaata ve ranta yatırım yapmaya devam etmişiz. Asıl önemli olan büyümenin yapısı ve sürdürülebilirliğidir. “Üretime dayalı büyüme mi, tüketime dayalı büyüme mi“ buna bakacak olursak biz son yıllarda üretmeden sürekli tüketiyoruz.  Tüketime dayalı büyüme ise sürdürülemez.

2016 yılının son 3 ayında tüketim şahlanıp yüzde 5,7 oranında artınca, yılın büyüme oranı da yükseldi. 2016 yılında hane halkının tüketimi yüzde 2,3 artarken kamunun tüketimi yüzde 7,3 arttı. Yani hane halkından ziyade devletin nihai tüketim harcamalarında ciddi bir artış var.

Enflasyon ve işsizlikte 2016 hedeflerini tutturamayan AKP, değiştirilen hesaplama yöntemlerine rağmen büyüme hedefini de yakalayamadı. Orta vadeli programda 2016 için yüzde 4,5’ten 3,2’ye çekilen büyüme tahmini yüzde 2,9 olarak gerçekleşti. Üstelik Türkiye’nin potansiyeline göre ekonominin en az yüzde 5 büyümesi gerekiyor. AKP’nin 2016’da yüzde 7,5 olarak hedeflediği enflasyon yüzde 8,53,  yüzde 10,5 olarak hedeflediği işsizlik oranı da 10,9 olarak gerçekleşmişti.

İktisatta işsizlik ile ekonomik büyüme ters yönlüdür. Nitekim son çeyrekte işsizlik artarken büyümenin de arttığını görüyoruz. Son olarak açıklanan rakamlara göre Mart ayında enflasyon 11,29 oranı ile 2008’den bu yana en yüksek seviyeye ulaştı. İşsizlik de son 7 yılın zirvesinde. Demek ki 2016 yılında emekçiler daha da fakirleşirken tek büyüyen AKP'nin rant çevresi, inşaat sektörü olmuş.

Reel üretimden yoksun bir balon ekonomiyle övünmeye kalkıyorlar. “15 Temmuz yaşanmasına rağmen büyüdük” diyen AKP’li bakanlar yine hiçbir sorumluluğu üstlenmezken, referandumda ‘evet’ çıkarsa ekonominin “şahlanacağını” iddia ediyorlar.

Fakat 16 Nisan öncesi oynanan rakamlarla çizilmek istenen 'iyi' ekonomi tablosu işe yaramayacak. Toplum bu rakamlara değil, cebine giren ücrete, pazarda aldığı ürünlerin fiyatına, üniversite mezunu çocuğunun iş bulup bulamadığına bakıyor. Sokaktaki vatandaş zenginlerin büyüdüğünü, yoksulların ise daha da fakirleştiğini çok net görüyor. Kedi ve et hikayesindeki Nasrettin Hoca gibi tekrar soruyoruz: "Kedi bu ise bizim et nerede? Et buysa kedi nereye gitti?"    

(Tablolar kaynak: Milliyet)