Esad’la çok yakın dosttular. Kanlı bıçaklı oldular. Rusya ile aramız çok fenaydı. Rus uçağının düşürülmesi gururla anlatılıyordu. Milletvekilleri insanın bir Rus uçağı daha düşüresi geliyor diye yazacak kadar coşmuştu. İktidar medyasında Ankara Kızılay patlamasının ardında Putin var diye manşetler atılıyordu. Halep çatışması sırasında Rus büyükelçiliklerinin önünde kitleler yığılıyordu. Ne zamanki Rus büyükelçisini bir polis memuru öldürdü, şimdi can ciğer kuzu sarmasıyız.
Peki ya İsrail’le? Ne esip gürlendi Mavi Marmara’dan sonra. Neler yazılıp çizildi. Sonra bir baktık anlaşıvermişler. Hatta sayın Erdoğan, Mavi Marmara’yla Gazze’ye gitmeye çalışanları, zamanında benden izin mi aldınız diye azarlamakta.
Yani Hollanda’yla da barışırlar. Almanya’yla da. Medyaları medya değil, emir erlerinden oluşan bir gruptur. Yukarıdan ne talimat alırlarsa öyle yazarlar. Dün Putin’i terörist ilan eder, bugün üst akla karşı müttefik. Dün Trump’ın adı ortağı olduğu binadan kaldırılsın diye nutuk atılır, bugün el üstünde tutulur.
Parti çıkarları, şahıs çıkarları ulusal çıkarların yerini alınca başka türlüsü de beklenemez. Bakanın Irak’a alınmadığında suspus olursun da Hollanda’ya alınmadığında ortalığı yakıp yıkarsın. Birinde çıkarın susmaktadır diğerinde ortalığı yakıp yıkmakta.
Hele bir de şu rejim değişikliği gerçekleşirse seyreyleyin. İki günde bir dostlarımızla düşmanlarımızın yeri değişecek. Sadece istikrarsızlık ve kaos üreten bugün içinde bulunduğumuz bu fiili başkanlık sistemi anayasaya geçirilsin hele. Bütün bir devlet işte o vakit iktidardakilerin şahsi çıkarlarına tamamen teslim edilecek.
Bu bir rejim değişikliği önerisidir. Bu bir karşı devrim projesidir. Bu Cumhuriyeti bir parantez, Osmanlı’ya verilmiş bir reklam arası olarak görenlerin rüyasıdır. Geçenlerde Esenyurt Belediye Başkanı’nın dillendirdiği üzere bu, Cumhuriyeti Osmanlı’ya yapılmış bir darbe zannedenlerin CIA parasıyla beslendikleri Komünizmle Mücadele Dernekleri’nde ilk gençliklerinde kurdukları hayalin gerçekleşmesidir.
Avrupa’nın popülist aşırı sağından aldıkları pası gole çevirmeye çalışıyorlar. Gelgelelim dün kavga ettiğiyle ertesi gün barıştıklarını bilen halkın bundan etkilenme ihtimali düşük. Kaldı ki siyasal İslam ile İslam karşıtı aşırı sağ birbirine müthiş benzeyen, aynı geniş siyasi aileye mensup görüşlerdir. Kavga görünümlü dayanışmayla birbirlerini beslerler.
Evet kampının gündeminin peşinden gitmenin anlamı ve faydası yok. Hayır’ın en büyük şansı anayasa değişikliğinin kendisi. Sakin bir şekilde şahsi çıkarların nasıl anayasa kuralına dönüştürülmeye çalışıldığının ve değişikliğin geçmesi halinde başka hiçbir şeye benzemeyen “tek adam istikrarsızlığı”nın anlatılması yeter.
Dünyanın girdiği bu fırtınalı döneme bir dediği diğerini tutmayan bir siyasi anlayışın “tek adam” yönetimiyle girmek, fırtınanın ortasında gemiyi kendi eliyle delmeye benzer.
Türkiye’nin kendi içinde uzlaşmaya, çoğulculuğa ve sakinleşmeye ihtiyacı var. Hayır işte bunun adresi.