Avrupa’da tek dostumuz kalan Merkel’i Nazi benzeri davranışlarla suçlamak çok akılcı bir hareketti. Eminim hiç alınmamıştır, kendi seçimleri geçtikten sonra bu hakaretin intikamını almak gibi çocukça bir davranış hiç aklından geçmez.
Kürtler ve Arap dostları Rakka’yı 3 yandan kuşatmış, ABD gururunu ayaklar altına almış, biz Menbiç’i almayalım diye hem Rusya hem de Esad’la ittifak yapmış, biz hala acaba Kobane ya da Tel Abyad üzerinden dördüncü vites Rakka gidebilir miyiz diye Pentagon’u ikna etmeye çalışıyoruz. Ulan, herif seni Kürtler’e sattı işte. Yakın dostumuz ve müttefiğimiz Rusya da yardakçılık etti. Daha ne kadar açık anlatsın, TV’de reklam mı versin?
Akıl tutulması yalnız diplomasiye özel değil, ekonomide iyice absurd bir komedi boyutlarına erişti. Önceleri bunlar bizi batıracak diye endişeleniyordum, artık o safhayı aştım. Hata korku safhasını da aştım. Şimdi sadece gülüyorum olup-bitene.
Size daha önce de yazdım: Seçmen faizin seviyesine hiç aldırmıyor, nasıl olsa aldığı kredilerin faizi sabit. Ama TL değer yitirince sandıkta hesap soruyor. Bu yüzden hükümet halk oylaması öncesi TL’nin değer kaybetmesine izin ve-re-mez. Nitekim dolar/TL 3,70’i aşınca, TCMB hemen müdahale etti, efektif fonlama faizini 20 baz puan daha yükseltti. Yani ek parasal sıkılaştırma yaptı.
Şimdi açalım ders kitaplarını ve soralım. Parasal sıkılaştırma nedir ve niye yapılır diye. Parasal sıkılaştırma enflasyon veya kurda aşırı değer kaybıyla mücadele için yapılır. Kredi mekanizması üzerinden ekonomide iç talebi soğutarak sonuca erer. Krediler sıkılarak mal ve hizmetlere talep kısılır, enflasyonist baskılar azaltılır. Ya da, talep daralınca ithalat da azalır, döviz talebi azaldığı için TL’nin değer kaybetmesi ihtimali düşer.
Ama, bizde bu süreç gerçekleşmez. Çünkü kredi mekanizması kaput, bozuk, başka telden çalıyor. Bizde parasal sıkılaştırma bol Adana kebaplı perhize, korumasız sexli bekarete, şaraplı dindarlığa benziyor.
Nomura araştırma yapmış, TCMB 200 baz puan sıkılaştırma yapıyor, ama bankaların kredi faizleri sadece 60 baz puan artıyor. Yani TCMB’nin verdiği sinyal bankacılık sisteminde parazite dönüşüyor, ekonomide duyulmuyor. Niye? Nomura’nın verdiği cevap iki şıklı. Birincisi, bankalar TCMB’nin kalıcı sıkılaştırma yaptığına inanmıyor. Halk oylaması geçsin, yine eski düşük faiz günlerine geri döneceğiz. İkincisi, kamu bankaları kar etmeye filan aldırmıyor, düşük faizlerden kredi pompalıyor. Benim bir açıklamam daha olacak: Korku dağları bekliyor. Özellikle ipotek kredilerinde faiz artırdın mı, hükümetle papaz oluyorsun.
Kredi mekanizmasını bozan yalnız bu garabetler de değil. KOBİ’lere 10 milyar dağıtıldı. Kredi Garanti Fonu’nun verdiği teminat 70 milyar TL’yi aştı. Daha 250 milyar TL’lik ek limit onaylanmadı, o da devreye girsin, bütün şirketler borçlanabilir. Bankaların TCMB’de tuttuğu munzamlar için ayırdığı karşılıkları azaltmaya çalışıyorsun, Basel Komitesi ile pazarlık var, Euro-tahvillerin risk karşılığı da düşsün diye. Sorunlu kredilerini yeniden yapılandırmanın sermaye cezası kaldırıldı.
Yani, sürücü olan TCMB frene basarken, yan koltukta hükümet gazı köklemiş. Doğal olarak parasal sıkılaştırmadan sonuç almak imkansız, çünkü süreç ekonomiye yansımıyor. Ne mal ve hizmet, ne de döviz talebi düşüyor. Sonuçta, dolar dışarda yeniden atağa kalktığında, TL kafa üstü yere çakılacak.
Ama bu uygulamalar en büyük problem değil, bağımlılık yaratmak başımıza bela. Kredi stoğunu patlatmak ilerleyen dönemlerde şirketleri batırmak demek. Neden mi böyle? Hemen arz edeyim. Fitch’in büyüme tahminlerini örnek alalım. Bu sene %2,4, gelecek sene %2,8 büyüyeceğiz. Fitch insafsız davranmış derseniz Dünya Bankasından Moody’se kadar bir dizi kurumun tahminleri de 3 aşağı 5 yukarı aynı minvalde. 2012-2015 arasında ortalama %6 büyüyen Türkiye’de kuraklık başladı, sevgili kardeşim.
O zaman soralım, %6 büyürken aldığın kredinin üstüne yenilerini eklemişsin, ama büyüme %3’e gerilemiş. NASIL ödeyeceksin?
Bu işin bir boyutu. İkincisi, yine Fitch’e göre 2017-2018 döneminde Fed 7 kez faiz artıracak, yani 175 baz puan. TCMB nasıl şimdi daha Fed’in Mart’ta faiz artıracağının duyulmasıyla birlikte baskı altında kaldıysa, 2017-2018 boyunca faiz artırma baskısı altında kalacak. Lamı cimi yok, o da faiz artıracak. Yani, şimdi alınan kredilerin vadesi geldiğinde maliyeti iyice yükselecek. Dışardan kredi alsan, onun fiyatı zaten almış başını gitmiş.
Bu daha hiç bir şey değil. Varlık Fonu faaliyete geçsin, tonla borçlanıp hem özel sektöre rakip olacak, hem de kamu bilançosu iyice bozulacak. Tüm dünyada borçlanma maliyetleri artarken, biz Brezilya ve Çin’le birlikte en borçlu ülkeler liginde zirve yarışı yapacağız.
Hadi, ihracat yapan bir ülke olsak, ya da her gün yeni bir ürün geliştirip satsak, içim yanmayacak, borcu öderiz. Kredi gidiyor işletme sermayesine, vadesi gelen önceki kredinin faizini ödemeye, inşaata, yola. Bir de şimdi kredi alana yanında 3 tene de vasıfsız işçi veriyorlar, şirketin aldığı krediyi kara dönüştürüp geri ödemesi iyice zorlaştı.
Bu çarktan üretim, verimlilik ve ihracat çıkmaz ki? Kimse görmüyor mu bataklığa saplandığımızı?
Kardeşim, biz daha fazla kredi lazım değil. Bize daha fazla özkaynak, bilançoyu daha iyi kullanacak yöneticiler, daha fazla yabancı ortak, daha vasıflı bir işgücü ve yabancı sermayeyi yeniden ülkeye getirecek yatırım ortamı lazım. Yani hukuka saygı, OHAL’in kalkması ve bize en çok yatırım yapan Almanları “Nazi” benzetmeleri ile ürkütmemek gibi ufak-tefek şeyler. Anlatabildim im? Anlatamadım eminim, ama kendi kredimizde boğulacağız ya.