Başbakan Yıldırım, mutad salı TBMM AKP Grup Toplantısı’nda “Irak anayasasına göre Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi özerk bir yapıdır. Parlamentosu, başbakanı, bakanları, ayrı bayrağı vardır ve dünyada da bu şekilde tanınıyor” dedi. Burada “Irak” yerine “Kuzey Irak”, düpedüz “hükumet” yerine “yönetim” hinliklerine takılmıyorum. Bu kadarının bile söylendiğini görmek sevindirici doğrusu.
Fakat bir yandan “nereden nereye” dedirtirken diğer yandan “Osmanlı’da oyun bitmiyor” ve Ankara kendi yarattığı heyulalara kendi inanmaya devam ediyor. İşte ben de hasbelkader üç sene üç ay Erbil’de başkonsolosluk görevinde bulunduğum için bana da soruluyor: “Barzani neden geldi” veya “Referandumda Türkiye Kürtlerine ‘evet’ verdirmek için mi geldi?”
Kalan kısmını zaten biliyorsunuz, “muhtemelen”: Cumhurbaşkanı’yla İstanbul’da yapılan ilk görüşmede damat Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı da bulunduğu cihetle Kerkük petrolleri de konuşuldu. Suriye’ye Rojava Peşmergesi sokulması ele alındı. İran’la ilişkiler üzerinde duruldu. TSK için Başika’dan çekilinmek zorunda kalınırsa veya Başika’nın yanı sıra (belki) Zummar/Ain Zala’da ilave üs alanları tahsis edilmesi değerlendirildi.
Önce Mesut Barzani’ye ilişkin sabit verilere bakalım: Babası Molla Mustafa gibi kendi de hiç bir koşulda Türkiye’nin iç işlerine yani Türkiye Kürtlerine ilişkin meselelere doğrudan methaldar olmaz. KDP-KYB “kardeş katlinden” bu yana hiç bir koşulda Kürdün Kürde silah doğrultmasına taraf olmaz, buna 1990’larda TSK ile etkin biçimde sahada mücadele ettiği PKK ve ilintili unsurları da dahildir. Türkiye’de PKK ile çatışmasızlık zemini temininde kendinden Ankara tarafından talepte bulunulduğu takdirde her türlü iyi niyet girişiminde bulunur.
Mesut Barzani, yukarıda (nihayet) Başbakan’ın kaydettiği üzere Irak’ın federe Kürdistan Bölgesi’nin (IKB) başkanıdır. Dolayısıyla ünvanı bakımından Suriye, Türkiye, İran ve Irak’ta onun üzerinde bir lider yoktur. Ancak temsiliyet bakımından IKB’nin KDP denetimindeki kuzey yarısında geniş tabana sahiptir.
PKK’nin merkez üssü Kandil dağ sistemi ve sair Metina, Gara, Hakurk, Avaşin, Basyan vb üs alanlarının tamamı IKB içinde ve büyük kısmı yine KDP denetimdeki bölgededir. Dolayısıyla PKK’nin bu bölgede KDP ile bir ortak yaşam içinde olmadığını ileri sürmek de mümkün değildir. Kaldı ki, IKB’nin güney yarısına hakim KYB/Goran’ın PKK ile ilişkileri çok daha sıcak, Ankara’yla temasları ise epeydir soğuktur.
KDP’nin PKK varlığına bayıldığı söylenemez. Ama PKK’yi Barzani’nin kendi iktidarına bir tehdit olarak algıladığı varsayımı gerçeklerden çok uzaktır. Kandil’den Şengal’e oradan Cezire, Kobani derken Afrin ve yetmedi ta Akdeniz’e kadar “Kürtler” (!) tarafından Türkiye’nin sarılacağı öteden beri Ankara’daki müesses nizamın yarattığı heyulalardan biri veya başlıcasıdır.
Son dönemde dört kez üst üste temas edilen Barzani, bağımsızlık iddiası bağlamında Ankara’yı tabiatıyla idare edecektir. Bağımsızlık için Bağdat, Ankara, Tahran ve Vaşington’un dördünün birden yeşil ışık yakması beklenemez. Ama örnek olarak bir yeşil, iki sarı, bir kırmızı son hamleyi yapmak için yeterli olabilir. Bunun ekonomik altyapısı da kuşkusuz Kerkük petrolünün Türkiye üzerinen küresel pazara sorunsuz arzının sürmesiyle mümkündür.
Dolayısıyla bugün Ankara’nın çarıklı erkan-ı harplara kulak vermek yerine atıl duran ulusal TEC şirketi Kerkük ve IKB petrolleri hamlesi yapması, ayrıca IKB ile gaz anlaşmasının uygulanıp, geliştirilmesine ivme kazandırması akıl gereği olur. Yoksa bayrak mı astık, yönetim mi hükümet mi, Kuzey Irak mı gibi ikinci sınıf konuları kahvehane ağzıyla konuşmaya devam ederiz.
Son olarak hem Barzani’yle görüşen Ahmet Türk ile Sırrı Sakık’ın hem HDP sözcüsü Osman Baydemir’in açıklamalarından ziyaretin o cenahta memnuniyet yarattığını ve deyim yerİndeyse şimdiden “satın alındığını” görüyoruz. Ancak buradan hareketle referandumda Güneydoğu’dan “evet” çıkacağı sonucunu çıkaran varsa Kürtleri ya tanımıyor ya hayal aleminde yaşıyor demektir.
Fotoğraf: DHA