Koskoca bir seneyi arkamızda bıraktık. “2016’yı nasıl bilirdiniz” diye soracak olursanız; açıkçası pek, iyi bilmezdik. 7 Haziran 2015 tarihinden beri  “İstikrar için AKP” söylemlerinin aksine 2016 bize sadece savaş,  OHAL, istikrarsızlık ve kriz getirdi. 2017 ise 2016’yı aratacak cinsten. Geçtiğimiz hafta Euro 4 TL’yi aştı, dolar ise 4 TL kapısına dayandı.

2016 yılını dolara karşı yüzde 17 değer kaybıyla kapatan TL, 2017'de şu ana kadar en kötü performansa sahip para birimi oldu. AKP ise konuyu sadece dış güçlere bağlayarak ekonomik kriz eşiği atlamadan bir an önce Başkanlık sistemini getirmenin derdinde.

Rejim değişikliğine giden Türkiye’de zaten artan ekonomik ve siyasal risklerden dolayı yabancı sermaye durmuyor. Bir de bunun üzerine Tayyip Erdoğan’ın “elinde silah olan terörist ile döviz olan arasında bir fark yok” sözleri, tedirginliği iyice alevlendirdi. Yabancı sermaye güvensizlik ortamından güvenli limanlara kaçtıkça dolar da yükseliyor. Erdoğan’ın “dolarları bozdurun” kampanyasının aksine dolar borcu olan firmalar daha fazla zarara uğramamak için dolara yatırım yapıyor ve dolar yine yükseliyor.

Merkez Bankası ise yükselen doları frenlemek için faizleri yükseltiyor; ancak bu durumda da maliyetler yükseliyor ve yatırımlar düşüyor. 

15 yıldır ülkenin başında olan ve kötü olan hiçbir şeyin sorumluluğunu almayan AKP, bunu da “dış mihraklara” bağlıyor.

Gerçekten “dış güçlerin” mi oyunu?

Ülkelerin para birimleri iç ve dış olmak üzere 2 etkenden dolayı değer kaybeder. Şimdi TL’nin neden değer kaybettiğiyle ilgili göstergelere bakacak olursak durum şöyle; 

Türk Lirası dolara karşı 2015 yılında yüzde 25, 2016 yılında da yüzde 21 dolayında değer kaybetti. Bunun sebebi hem iç hem de dış etkenlerdi. İçerde politik baskılar, üretimden yoksun, ithalata bağımlı bir ekonominin yaratılması; dışarıda ise doların tüm dünyada değer kazanması ve FED kararları…

2016’nın sonu ile 2017’ye bakacak olursak durum biraz daha değişiyor. Geçtiğimiz senelerde TL de diğer ülkelerin para birimleri gibi dolar karşısında değer kaybediyordu. Ancak şuan diğer para birimleri değer kazanırken bile TL değer kaybediyor.  Örneğin; Türkiye’nin de içinde olduğu “kırılgan beşli” diye adlandırdığımız ülkeler bizi dahil etmezsek dolar karşısında yüzde 2,5-3 oranında değer kazandı. Türkiye ise yüzde 9’u aşan bir değer kaybı yaşadı. Böyle bir durumda “suçu” dış etkenlere atmak ya körlük ya da sahtekarlıktır.

Gelişen ülke paralarının yılbaşından bu yana Dolar'a karşı performansı

Peki, bu paraların değerlerini “kimler” belirliyor?

Acaba kötü amaçlı kişilerin eline geçen sihirli değnekle mi dolar yükseliyor, ya da TL değer kaybediyor.

AKP ve Saray tarafından iddia edilen “komplo teorilerini” bir tarafa bırakıp döviz kuru nasıl hesaplanır, ona bakalım.

Ülkelerin para değerlerini dolar endeksi belirler. Doların değeri, uluslararası piyasalarda yüksek işlem hacmine sahip 6 ülkenin para biriminden oluşan bir sepette belirlenir. Sepette euro, Kanada Doları, İngiliz Sterlini, İsveç Kronu ve İsviçre Frangı var. Euro’nun ağırlığı %57.6. Diğer 5 para birimlerinden Japon Yeni %13.6, İngiliz Sterlini %11.9, Kanada Doları %9.1, İsveç Kronu %4.2, İsviçre Frangı %3.6 ağırlığa sahip.

Sepetteki paraların değeri yükselince dolar ucuzluyor. Doların değeri sepetteki paraların üzerine çıkınca, dolar dünya piyasalarında değer kazanmış oluyor.

Bizde ise Merkez Bankası, Türkiye’nin dış ticaretinde önemli paya sahip ülkelerin para birimlerinden oluşan sepete göre, Türk lirasının ağırlıklı ortalama değerini belirliyor.

*Endeks 100.00 ise, Türk lirası dış ticarette önemli paya sahip ülkelerin para birimlerine göre olması gereken yerde.

*Endeks yüzün üzerinde ise Türk parası değerli.

*Endeks 100.00’ün altında ise, döviz fiyatı olmasından daha yüksek çizgide.

İşte 2016 yılında Reel Efektif Döviz Kuru Endeksi 97’ye geriledi. Şimdilerde ise 92 dolayında.  Son verilere göre Dolar endeksindeki hareketler USD / TL kuru üzerinde yalnızca yüzde 26’lık etki yaratmış.

Demek ki asıl sebebi içerde aramak gerekiyormuş. Sherlock Holmes serinin dördüncü kitabında şöyle der: "Sana tekrar söylüyorum Watson, eğer imkânsızı elersen geriye kalan her ne kadar mümkün gözükmese de gerçeğin ta kendisidir."

İşte o gerçekler:

2017’nin başından beri dövizdeki hızlı yükselişin nedeni TBMM’den aceleyle geçirilmeye çalışılan Başkanlık sistemidir. Uzayan OHAL süreleri, patlamalar ve silahlı saldırılar nedeniyle Türkiye’deki siyasi gidişat yatırımcılara güven vermiyor. Yabancı sermaye kaçmaya devam ediyor, şirketler kapanıyor, turizm 22 yılın en düşük seviyesine geriledi, işsizlik oranları son 6 yılın en yüksek seviyesine ulaştı, 310 milyar Dolarlık reel sektörün borcu var.  İmalat sanayisi ve inşaatta küçülme yüzde 5’e yaklaştı. Enflasyonun 2 haneli rakamlara çıkacağı söyleniyor…

Özel sektör net döviz pozisyonu 

Uzun lafın kısası ekonomik krizin bütün göstergeleri şu an kendini gösteriyor. Daha Başkanlık sisteminin görüşülme aşamasında bile döviz 4'e dayandıysa, bir de erken seçime gidildiğinde tablo daha vahim bir duruma gelecek ve bu vahim tablo henüz topluma tam olarak yansımış değil. Kriz tam olarak yansıdığı zaman toplumsal tepkiler ve ayaklanmalar da artacak. İşte bu yüzden AKP'nin başkanlık sisteminden başka sarılacak dalı kalmadı.

Şimdi ülkenin dört bir tarafında "ayağa kalkıyoruz" diyen insanlar "HAYIR" sesini yükseltiyor. Çünkü biliyoruz ki tek adamlık rejiminde halkın demokratik ve ekonomik talepleri demokratik olmayan yollarla bastırılmaya çalışılacak. İşte bu yüzden daha iyi bir gelecek için HAYIR'da buluşalım.