Suriye’de sağlandığı belirtilen ateşkesin tam olarak anlaşılabilmesi ve gelecekle ilgili öngörüde bulunabilmesi için taraflar ve sahadaki duruma yakından bakmak lazım.

Anlaşmayı imzalayan ülke sayısı 3 değil, 3 + 1. Türkiye, Rusya, İran’ın adı anılıyor ama Suriye savaşın kendi topraklarında sürdüğü ülke olarak bu anlaşmanın devletler seviyesindeki asıl tarafı. Suriye’nin adının ateşkesin taraflarından biri olarak cihatçı örgütler ile anılmaması bu gerçeği değiştirmiyor.

Tüm taraflar açısından bakıldığında ortaya şöyle bir tablo çıkıyor:

Türkiye

Zaman içinde uluslararası koalisyonun dağılması bir yana Koalisyon içindeki ülkeler ile ilişkileri seyir değiştirdi ve şimdi Suriye’de savaştan yana olan koalisyon ile değil, barıştan ve siyasi çözümden yana olan Rusya ile beraber hareket etmeye başladı.

Esad’ı iktidarda görmeye dayanamasa da en azından bir süre için daha buna razı oldu ve bundan sonra karşı söylemlerini sürdürse bile pratikte Esad’ın istediği adımlar kendiliğinden atılacak ve savaşın içinde olduğu gibi barış sürecinin içinde de görünmek istiyor.

Diğer yandan savaş sürecinin ortaya çıkardığı yeni güvenlik sorunu (PYD/YPG) bundan sonra Türkiye’nin odaklanacağı nokta olacak. İŞİD aslında çok da önemli değil.

RUSYA

ABD ve diğerlerinin Suriye’de yapabileceklerinin sonuna gelmesi ile birlikte uzun soluklu politikalarının meyvelerini toplamaya başladı. 15 Temmuz ve Büyükelçi suikastı ise ‘bonus’ oldu. Bu gidişat Trump ile birlikte daha da hızlanacak gibi görünüyor.

İran

Savaşın başından bu yana “direniş ekseninin” kırılmaması için çabaladı. Bu başarıldı ama en önemlisi Rusya ile birlikte Türkiye’yi kendi çizgisine çekmeyi başardı.

Suriye

6 yıl boyunca uluslararası koalisyonun askeri, siyasi ve ekonomik saldırılarına direndi. Gelinen aşamada çok yıpranmış olmasına rağmen uzun zamandır kendisine karşı savaşanlar(ın vekilleri) ile masaya oturmaya hazır. Bundan sonra süreci kendi içindeki örgütleri sisteme sokarak eritmeye doğru evirmeye çalışacak ve sonunda bunu başaracak.

Cihatçı örgütler

Erdoğan ABD’yi suçlamak için “ÖSO’yu kuralım diye teklifi getirenler onlardı” derken bir gerçeği de dile getirmiş oldu: ÖSO adı altında savaşan zaman içinde başka örgütleri doğuran örgüt(ler) Türkiye’nin de aralarında olduğu ülkeler tarafından kurulmuş paralı örgütlerdir.

Bu örgütler İslam ya da ideoloji icin değil para için savaşıyorlar, militanları genellikle 100 – 200 dolar aylık alıyor. Dolayısıyla her örgüt para, silah desteği aldığı ülkeye bağlı. Zaman içinde kendi ekonomilerini de oluşturdular. Ama nereye kadar? Halep’te yaşanan kaçınılmaz son onları da bekliyor.

El Nusra ve IŞİD ise sadece istedikleri için değil başka şansları kalmadığı için de savaşmaya devam edecek. Ama diğer örgütler daha önce çok kez yaptıkları gibi müttefik değiştirebilir, devlet ile masaya oturabilir. Masaya oturmayacak olanların sonu ise belli. Yok edilecekler.

Bu aşamaya nasıl gelindi?

Bazı bilgileri tekrar etmekte fayda var.

Türkiye Esad karşıtı uluslararası koalisyonun en aktif üyelerinden biriyken, uluslararası azgın sularda gemisi su almaya başlayan Erdoğan dümeni Moskova’ya kırdı.

15 Temmuz kırılması bir yönüyle “durumu lehe çevirme sanatı” olan siyaseti iyi bilen Erdoğan’a büyük bir fırsat verdi ve Erdoğan “Ben yapmadım, FETÖ yaptı” diyerek kapıyı araladı. Putin de fırsatı kaçırmadı ve bilmiyormuş gibi yaptı.

Şimdilerde Büyükelçi suikastını da devlet memuru bir polisin değil, bir FETÖ’cünün yaptığı söylemi ile sürüdürülüyor bu iki taraf için de faydalı kabullenmeler.

Ama ticarette ve siyasette hiçbir şey karşılıksız olmazdı olamazdı.

Rusya, Türkiye’nin Batı’dan ve NATO’dan kopup Doğu’nun içinde yer almasının lüks bir beklenti olduğunu elbette biliyor. Bu nedenle Erdoğan gibi “durumu lehe çevirme sanatını” iyi bilen Putin durumdan olabildiğince faydalanmak istiyor. İlk adım Rusya’nın bir hayli yüksek askeri, siyasi ve ekonomik fatura ile bulunduğu Suriye.

Rusya, müttefiki İran ile birlikte Türkiye’yi Suriye’de “yetmez ama evet” demek zorunda bıraktı.

İran her zamanki üslubuna uygun olarak sessizliğini koruyor. Ancak bu durum İran’ın bu anlaşmada etkisiz olduğu anlamına gelmiyor. Türkiye’de hükümet matbuatının zevahiri kurtarmak için Rusya’yı bırakıp İran’a yüklenmesine bakmayın. Türkiye Şii İran ile de masaya oturmuştur. Nokta.

Tam değil kısmi ateşkes

Anlaşmaya dahil edilen ve hariç tutulan örgütlerin etkin olduğu alanlara bakılacak olursa bu ateşkesin kısmi olduğu kolaylıkla anlaşılabilir.

 
Anlaşma dışı tutulan iki örgüt El Nusra ve IŞİD. El Nusra Halep’in batısında ve kuzeyinde (Fırat Kalkanı harekatının sürdüğü alanda) İdlib ve tüm kırsalı ile Lazkiye kuzey kırsalında etkin.
 
IŞİD ise El Bab’tan başlayarak Halep’in kuzey ve doğusunda, Rakka ve kırsalında ve buradan devamla Deyrezzor merkezin bir bölümü ile kırsalında ve güney doğuya doğru Irak sınırına kadar Humus kırsalındaki Palmyra’ya kadar etkin. Bu durumda Suriye coğrafyasının büyük bölümünde çatışmalar sürecek demektir.
 
Diğer yandan şimdilerde El Nusra’nın etkin olduğu alanların küçük olduğunu gösterme çabası var. Örneğin dünya ve Türk basınında daha önce yer alan haritalarda El Nusra adı anılmadan (IŞİD’in etkin olduğu alanlar hariç) Suriye ordusunun hakim olduğu alanların dışında kalan yerlerin tümü “muhaliflerin” kontrolünde alanlar olarak gösteriliyordu. Anlaşma ile yapılan ayrımdan sonra El Nusra’nın da bu alanlarda etkin olduğu “keşfedildi.”
 
Yeni haritalarda ise El Nusra’nın gözden kaçırılma çabaları göze çarpıyor. Ancak El Nusra “Ilımlı, muhalif” sayılan örgütler için motor güç. Anlaşmaya dahil edilen diğer örgütlerin ise pratikte El Nusra’dan hiç farkları yok. Bundan sonra bu örgütler ile ilgili bir enformasyon savaşı olacak gibi görünüyor.
 
Çünkü daha önce El Nusra’dan destek alan bu örgütlerin bazılarının işlevlerinden birisi El Nusra’yı perdelemek olacak. Ateşkese katılmayı kabul eden örgütlerin diğerleri ile çatışmaları ise kaçınılmaz.
 
Bir başka önemli faktör Türkiye’nin söylem ve eyleminin birbirini tutmuyor olması. Türkiye bu örgütlerin bazıları üzerinde çok etkili ve enstrüman olarak kullanıyor. Eğer bu örgütler ateşkese katılırsa bir süre sonra Türkiye’nin Suriye’deki etkinliği biter. Bu nedenle Türkiye bu örgütlere sonuna kadar destek olmayı sürdürecek. Şimdilerde Fırat Kalkanı’nın birlikte yürütüldüğü ÖSO adı altındaki örgütler kimlerden oluşuyor? Halep’ten siviller çıktı denilirken yapılan bunların 1400’u Fırat Kalkanı’na katılacak açıklaması bunun cevabıdır.
 
Türkiye’nin bu örgütleri “ılımlı, direnişçi” gibi gösterme çabası ve bir yandan yardım etmeye devam edecek olması ileride ateşkes konusunda çıkacak tek arıza gibi görünüyor.
 
Elbette bu örgütlerin dışında, anlaşmaya sıcak bakan örgütler de olacak ama bunların nicelik ve niteliği yukarıdaki tablo içinde önemsiz. Yani savaş sürecek.
 
Suriye’nin stratejisi ise bu örgütlerin zaman içerisinde eritilmesi. Bu iki şekilde olacak. Ya bu örgütler silah bırakıp sivil ve siyasi yaşama dönecekler ya da hem birbirleri ile hem de ordu ile savaşarak yok olacaklar. Bu kaçınılmaz.

Esad’ın geleceği

Tam da ateşkes ve siyasi geçişin öne çıktığı bugünlerde “Esad’ın geleceği konusu” yeniden gündeme geldi. Daha önce onlarca kez Esad “gitti, yakın zamanda gidecek, kaçtı, kaçacak, butik Alevi devleti kuracak” gibi iddia ortaya atılmıştı. Bunların hiçbirinin doğru olmadığı zaman içinde görüldü. Ancak huylu huyundan vazgeçmiyor, ve dünya basını Esad’a yine gelecek biçiyor.
 
Oysa Şam’ı ve Suriye devletinin yapısını bilenler şunu da biliyorlar: Esad eğer istemezse Rusya dahil hiçbir güç kendisini o koltuktan kaldıramaz. Birbirine çok sıkı bir şekilde bağlanmış müesseseler devletidir Suriye. Bunların başını ortadan kaldırmak bunların tümünü ve dolayısıyla Suriye’yi ortadan kaldırmak demektir. Suriye’ye savaş açanlar Suriye’nin bugüne kadar dayanabilmesinin ardında yatan bu gerçeği göremedikleri için yanıldılar.
 
Sonuçta kendi geleceğine sadece kendisi karar verecek olan Esad’ın gelecek ile ilgili planlarını şimdilik kimse bilmiyor. Bu nedenle bu konuda öngörüde bulunmak imkansız.

Kim ne alacak?

Rusya ve İran Esad ile dayanışmalarında amaçlarına ulaştılar. Diğer yandan Rusya Türkiye’yi yanına çekerek küresel mücadelede de önemli bir kazanım elde etti. Bu adımdan dolayı sorun yaşayacak varsa o da Türkiye’dir, Rusya her durumda karlı.
 
İran ise şimdilik “direniş ekseni” özelinde kayıpsız görünüyor. Hizbullah ve İran açısından bundan sonra da bölge bazında değişiklik olacak gibi görünmüyor.
 
Suriye uzun vadeli olduğunu çok iyi bildiği savaşta kendi iradesi doğrultusunda öngördüğü çözüme bir adım daha yaklaştı. Kürtler ile igili durum ne getirir bilinmez ama diğer örgütler ile mücadele artık bitme sürecine girdi. Muhtemelen 2017 sonunda bu örgütler tamamen marjinalleştirilmiş ya da yok edimiş olacaklar.
 
Bu ateşkes aslinda Suriye ile Türkiye arasında yapıldı. Türkiye ise tek zararlı çıkacak devlet gibi görünüyor. Türkiye Suriye’deki büyük amacından vazgeçti, yanlış siyaseti sonucu koskoca Ortadoğu coğrafyasında El Bab kasabasına sıkıştı kaldı. Eğer Kürtler ile ilgili bir kazanımı olursa şanslı sayılır. Bunun gerçekleşmesi için de Şam yönetimi ile işbirliği yapmak zorunda. Şam’ın ise Kürtler ile ilgili politkalarının ne olacağı belirsiz. Ancak Suriye kendi Kürtleri aleyhinde bir karara kesinlikle imza atmaz.