TÜSİAD’ın hükümete yönelik çıkışının arkasındaki en etkili sebep Hükümet ile AB arasındaki gerilim.
Cumhurbaşkanı ve Hükümet temsilcilerinin AB’ye dönük ‘sert’ sözlerini duymak artık adeta sıradanlaştı.
Söz konusu tutumu...
Tamamen içeriye dönük bir hamle!
Ekonomik ve siyasi sıkışıklığı aşmaya yönelik efelenme!
Benzeri gerçekçi olmayan eylem olarak değerlendirmek mümkün.
Türkiye’nin AB’ye ekonomik bağımlığı...
AB ile tam üyelik olmasa da, ciddi siyasi angajmanlar içinde de olması...
Karşılıklı çıkarların varlığının her iki tarafın ilişkileri koparmasına mani olması...
Bu sebeplere bakınca iktidarın tutumunun hiç gerçekçi bulunmaması doğal. Fakat, mümkün olup olmaması bir yana, Erdoğan ve etrafındaki ekibin bir kısmının gönlünün AB’den kopuştan yana olduğu açık.
Lozan’ı tartışmaya açan bir ülke AB’nin bağlayıcı kararlarına niye mutabık kalsın?
Türkiye’nin sınırlarından daha büyük bir alanın hakkı olduğundan bahseden bir anlayış, sadece hamaset mi yapıyordur?
Tüm bunlar kendine bambaşka bir istikamet çizme hazırlığı olamaz mı?
TÜSİAD bu konuda endişeli.
Avrupa Parlamentosunun Türkiye ile sürdürülen müzakerelerin geçici süreliğine dondurulmasını tavsiyesinin ardından...
Şangay İş Birliği Örgütüne üyelik söylemleri eşliğinde...
Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere...
Hükümet sözcülerinin Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz’a yönelik ağır sözleri... TÜSİAD’ın endişesini daha da artırdı.
Danışmanlara bakınca...
Danışmanlarının yazılarıyla Cumhurbaşkanının söylemleri çakışınca... Hamasetten öte bir anlayışın var olduğu sonucu doğuyor.
İşte Cumhurbaşkanı Danışmanı Yiğit Bulut’un tespitleri...
* “Birlik” kavramı “dağılma” ile çoktan yer değiştirmiş durumda...
* Bu oyunun, bu oyalamanın sonuna geldik... Türkiye, “AB kriterleri” ile “var olacak” veya “yok olacak” bir ülke değildir.
* Yeni bir dünya kuruluyor. Yeni dünya denklemi “AB diye bir güç” içermeyecek!
* AB kendini hâlâ ‘merkezde’ sanıyor!
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Cemil Ertem’in tespiti ise şöyle: “Esasında bu yeni yol, yalnız Türkiye’nin tercihleriyle şekillenmiyor. Tam bugün Çin başta olmak üzere, Asya’ya baktığımızda, yeni bir Asya kalkınmasının hızla gelmekte olduğunu görürüz. Bu, yeni Asya kalkınması, Batı’nın 2008’de başlayan ancak kapitalizmin en derin krizi ve dönüşümü olarak niteleyeceğimiz şimdiki sürecin de sonucudur”.
* 21. yüzyılla birlikte üretim merkezleri Doğu’ya kayacak.
* Son otuz yılda, dünyanın önce üretim, sonra da ticaret ve inovasyon merkezleri Batı’dan Doğu’ya kaydı.
* Söz konusu hatırlatmaları yapan Ertem, Cumhurbaşkanın çıkışlarını şöyle özetliyor: Tarihi ve güncel ekonomi politik gerçekliğe göre hareket.
Zoraki sürüklenme
Üretimin Doğu’ya kayması, kapitalist merkezlerin (AB’de dahil) de faydalandığı bir süreç. Çatışma ve çıkar ilişkilerinin iç içe geçtiği yoğunlaşma!
Türkiye için ise durum şu: Doğu’ya kayan üretimde neredeyse hiç yok.
Tablonun bütününe bakmadan Doğu’ya çevrilen yüz ağır çizik yer.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanlarının ‘gerçekliğe göre hareket’ dedikleri... Ve ekonomik gerekçelerle açıklamaya çalıştıkları Batı karşısındaki tutum, TÜSİAD’ın gerçekçiliğinin yanında sıfır kalıyor.
TÜSİAD da, danışmanlar da, hepimiz de biliyoruz ki...
Türkiye’nin AB ve Batı karşısında takındığı tavır, sıradan bir dış siyaset konusu değil! Ucunda siyasal sistem hedefi var.
Ve o hedefe sermayenin kimisi gönüllü, kimisi zoraki sürükleniyor. Tıpkı Hitler faşizmindeki gibi!
Gerilim artıyor!
Doğu'ya bol para veriyoruz
Türkiye'nin dış ticaret verilerine bakınca şunu görüyoruz.
Türkiye Avrupa’ya 64 milyar dolarlık satış yapıyor. 78 milyar dolarlık mal ve hizmet alımı yapıyor.
Şangay’a (Hindistan ve Pakistan dahil) yapılan satış 8 milyar dolar. Karşılığında 53 milyar dolarlık mal ve hizmet alımı yapılıyor . 44 milyar dolarlık açık veriliyor.
İşin özeti: Türkiye, Doğu’ya neredeyse bir şey satamayıp bolca alıyor.
Türkiye’nin bu yılın ilk 11 ayında ihracatı yüzde 2.4 daraldı. Buna karşın AB’ye yapılan ihracat yüzde 5 arttı.
Sermayenin ve Türkiye ekonomisinin vazgeçebileceği bir alan değil!
Akp'nin içine yansıyor!
AB ile yaşanan gerilim patronlar kulübü TÜSİAD’a oradan da AKP içine yansıyor. AKP iktidarının arkasındaki sermaye ve parti içindeki bazı kesimleri süreç tedirgin ediyor.
Türkiye’nin süratle içe kapanması.
Devam eden OHAL uygulamaları.
Başkanlık süreci...
Kısacası Erdoğan’ın partiyi soktuğu rotadan rahatsızlık duyanlar, ekonomi sıkıştıkça daha bir konuşur oldular.
Batı dünyası ile girilen ilişkilerden memnun olmayan, zayıf da olsa bir kesimin varlığı, artık daha görünür oldu.
İtiraz ve eleştirilerin “FETÖ’cü müsün” çıkışıyla susturulmasının giderek zorlaştığı bir duruma gelindi.
TÜSİAD’ın çıkışı belki öncekiler gibi ama zemin farklı! Doğal olarak etkisi ve sonuçları da farklı oluyor!
Onlar için araç, bizim için yaşam
Emperyalist blok AB’ye...
Sermaye örgütü TÜSİAD’a...
Kafa tutuluyor diye alkışlanacak bir durum yok ortada. Efelenmelere bakarken sürükleneceğimiz çukuru görememe yanlışına düşülmemeli.
Erdoğan’ın danışmanlarının umut saçan tezlerinin karanlıklarını...
Nasıl bir çukura sürüklendiğimizi...
Ve alınması gereken tutumu başka bir yazıya bırakalım.
Fakat şu kadarını söyleyelim: Elbet de TÜSİAD ve AB’de değil çözüm. Lakin dile gelen taleplerin bir kısmı bizim. O talepler onlar için iktidar kavgasının aracı bizim için yaşamın!
Onlara bırakmayıp sahiplenelim!