Dün (13 Kasım), Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’den, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (Türk-İş),  asgari ücretin önümüzdeki yıl 1600 TL’ye yükseltilmesi istemine karşı bir açıklama geldi. Bakan Zeybekçi tarafından yapılan açıklamada, ‘İstemenin sonu yok, biliyorsunuz...’ gibi bir ifade de yer alıyor. Sanki asgari ücret artışı talebi değil, bayramda şeker isteniyor; karşısına aldığı özne de kurumsal bir sendika konfederasyonu değil küçük bir çocuk.
 

Geçen yılın Kasım ayında da, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ise asgari ücretin 1900 TL olmasını önermişti. 7 Haziran seçimlerinde oy kaybeden AKP’nin de 1 Kasım seçimlerinde emekçilere vaadi de asgari ücret artışı olmuştu.

Seçimler sonrasındaki ücret düzenlemesi ise, asgari ücretin 1200 TL’den 1300 TL’ye arttırılmasıydı. Bunun üzerine patronlar da, emekçilerin yol ve yemek parasını keserek açığı kapatmıştı.
 
‘Rus uçağı’ krizinin sonrasındaki ekonomik küçülme atmosferinde AKP, Bireysel Emeklilik Sistemi’ni dayatarak yükseltmeyi vaad ettiği asgari ücrete de göz diktiğini göstermişti.
 
Neyse biz, Nihat Zeybekçi’nin yaptığı açıklamaya bir bakalım:
 
‘Şimdi aslında sendikalarımız bunu talep edebilir, bunda bir mahsur da yok. İstemenin sonu yok biliyorsunuz. Ama ekonominin realitelerini de unutmamak lazım. Zeytini silkelerken dikkat etmek gerekiyor. Dalını, budağını kırmamak lazım ki seneye de zeytin verebilsin. Alanı da korumak lazım, o anlamda. Milli gelirine oranla, dünyada en yüksek asgari ücreti olan ülkedeyiz. Bundan şikayet etmek anlamında söylemiyorum ama buna da dikkat etmek lazım’
 
‘Ekonominin realiteleri’
 
Öncelikle altını çizdiğim ‘ekonominin realitelerini de unutmamak lazım’ sözünün üzerinde biraz duralım. 15 Temmuz darbe girişimine kadar istikrarı şüpheli gözüken Türkiye ekonomisi, darbe girişiminden sonra iyice ‘tepetaklak’ olma eğilimi içerisine girmişti.
 
Uluslararası kredi değerlendirme kurumlarının Türkiye’nin kredi notunu düşürmeleri, Türk lirasının dolar karşısında sürekli olarak değer kaybetmesi, yatırımcıların Türkiye’den - burjuva hukukunun temel taşı olan mülkiyet hakkının bile ayaklar altına alınmasından dolayı – çekilmeye yönelmesi, Kapalıçarşı’da 900 küsür dükkanın kapatılması, turizmin dibe vurması vs. bunu gösteriyordu ve her şey apaçık ortadaydı aslında.
 
AKP’nin ekonomik sıkıntılara çözümü ‘kapak gibi cevap’lar
 
Yaşananlara ilişkin AKP hükümetinin yaptığı açıklamalara baktığımızda ise, durum çok farklı cereyan etmekte. 15 Temmuz darbe girişiminden birkaç gün sonra açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, ekonominin durumuyla ilgili, ‘Büyüme var, cari açık azalıyor, bütçede sorun yok.’ demişti.
 
Sonra, uluslararası kredi derecelendirme kurumu Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu düşürmesi üzerine,  Erdoğan’ın yaptığı, yandaş Yeni Akit gazetesinde ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Moody’s e kapak gibi cevap!’ başlığıyla servis edilen açıklama şöyle:
 
‘Kredi derecelendirme şirketleri beni çok sever. Ben de onları çok severim. Ne oldu? Biz uçaktayken notu düşürdüler. Ne kadar düşürürsen düşür. Türkiye'nin gerçeği bu değil. Bunların cebine koy üç beş kuruş istediğin notu al. sipariş üzerine not veriyor. İşadamlarına diyorum: Siz de haykırın. Dimdik durun be ! Siz her şeyden evvel Türk'sünüz Türk!’ 
 
Cumhurbaşkanı’nın ‘kapak’ niteliğindeki cevabına bakılırsa, Türkiye ekonomisi yukarıda sayılan olayların hiçbirini yaşamadı yahut bunlardan yüksek düzeyde etkilenmedi demek ki.
 
27 Ekim tarihinde düzenlenen, Türkiye Yatırım Danışma Konseyi’nin 9. Toplantısında yaptığı konuşmada,  'Kamunun bütün kurumları, efendim, darbeden sonra da, tıkır tıkır işlemeye devam ediyor.' sözlerini kaydeden Başbakan Binali Yıldırım da Türkiye’nin ekonomik yaşantısında herhangi bir aksama yahut sorun bulunmadığını ifade edecekti.
 
AKP-Saray hükümeti, düzenli olarak Türkiye’nin emekçi halkına yalan söylüyor
 
Bugün emekçilerin asgari ücretinin arttırılması istemine karşı ‘ekonominin realitelerini unutmamak lazım’ deniliyor. AKP-Saray kanadından yapılan açıklamalara bakacak olursak ekonominin mükemmel olması gerekli. Madem her şey bu kadar iyi, hoş, süper, kesintisiz, tıkır tıkır ilerliyor da; emekçilerin asgari ücretinin artışında neden mırın kırın ediliyor? Emekçiler bu ülkenin ekonomik yaşantısının bir parçası değiller midir? Çok şey mi istiyorlar? Kişisel yaşamı için bir saray yaptırabilen, ‘darbe püskürtmüş’ bir kişinin hükümetinin emekçilerinin ücretini 300 lira arttırması neden bu kadar zor?
 
Aylardır anlatılan tüm bu dolar artışı, yatırım çekilmesi, turizm krizi vs. gerçek çünkü. AKP-Saray hükümeti, düzenli olarak Türkiye’nin emekçi halkına yalan söylüyor. Her gün başka bir sebepten bir araya gelinen toplantılarda anlatılan ekonomik büyüme konuşmalarının hepsi martavaldan ibaret. Her hafta ayrı bir rekor kıran doları, Kapalıçarşı’da kapanan dükkanları, batan turizm sektörünü, mızmızlanan burjuvaziyi, her geçen gün daha fazla soydukları emekçi sınıfları yüksekten salladıkları laflarla geçiştirmek istiyorlar. Fakat geçiştiremeyecekler.
 
Zeybekçi’nin açıklamasında öne çıkan diğer cümleye geçelim: ‘Milli gelire oranla, dünyada en yüksek asgari ücreti olan ülkedeyiz.’
 
Bunu diyen bakan, internet çağında yaşadığımızı ve bu söylediğinin herhangi biri tarafından istenildiği zaman araştırılıp görülebileceğinin farkında değil büyük ihtimalle. Ya da hitap ettiği, sorumlu olduğu insanları açıkça aptal yerine koyuyor. Bu ülkenin emekçilerinin çay içip simit yedikleri parayı bile hesaplamak durumunda kaldıklarını görmezden geliyor.
 
Türkiye'nin de içinde bulunduğu, aylık ortalama ücretlerine göre Avrupa ülkelerinin listesine, Vikipedi’den ulaşmak için buraya bakabilirsiniz.
 
Basiretleri de kalmamış, yalanlarının sonu gelmiyor
 
Demek ki kredi derecelendirme kurumları ne derse desin ‘yatırımlarını yapan’, ‘kalkınan’ Türkiye, kendi emekçilerinin asgari ücretini yükseltmekten bile aciz bir ekonomiye sahip. Lafa gelince, alkış alınacak toplantılarda söz almaya gelince en yüksek tondan 'büyüyen ekonomi' naraları atan hükümet sorumluları, emekçileri temsil eden bir kurum tarafından yapılan basit bir talep karşısında bile ‘ekonominin realitelerine’ sığınmak durumunda kalıyor.
 
‘İstemenin sonu yok’ diyorlar, hayır, esas AKP hükümetinin yalanlarının sonu gelmiyor. ‘Bir gün daha kandırırız, bir daha kandırırız, bir daha yalan söyleriz.’ diyorlar içlerinden her gün. Fakat gerçekler yalanlara asla teslim olmazlar, yalana maruz kalan halk da muhakkak bir gün kozlarını ortaya koyacaktır.
 
AKP hükümetinin - seçmenleri dahil – tutarlı ya da vicdanlı olmasını kimsenin beklediğini düşünmüyorum. Fakat emekçi halkın taleplerine verdikleri acayip yanıtlar, Türkiye ekonomisinin gerçekliği ve hükümetin halka yansıttıkları, basiretlerinin de kalmadığını gözler önüne seriyor.