Uçağın kapısından çıkınca, fırının ağzında durmuşsun gibi bir sıcak vuruyor insanın yüzüne.
Bağbozumu yakın. Bu sıcaklar bir tek bağcıyı sevindirir. Salkımların kesilmesine yakın basan sıcağı iyice yiyen üzümlerden yapılacak şıranın, pekmezin, cevizli sucuğun tadına doyum olmaz. Bu yüzden yöre insanı bağbozumu öncesi basan bu cehennem havasına “üzüm sıcakları” der .
Meğer bu sıcaklar; değişen gündemin, gelmekte olan bir katliamın aleviymiş de, biz “üzüm sıcağı” sanmışız.
16.30’da İstanbul’dan kalkan Diyarbakır uçağı havadayken saat 17.30 gibi KCK’nin “müzakere deklarasyonu” haberi gelmiş ajanslardan, internet sitelerinden.
Saat 18.30’da Diyarbakır Havaalanına vardığımızda çoktan havada uçuşmaya başlamıştı sorular.
Herkes “yeni bir umut” yakalamak istiyordu ama kimi iyimserdi, kimi de kötümser.
Savaş yorgunu Diyarbakırlılar, telefonla arayanlar aynı sorunun yanıtı peşindeydi.
“AKP’nin bu deklarasyona yaklaşımı ne olur?”
KCK deklarasyonunda “Son günlerde bazı devletler, uluslararası alanda sorunların barış içinde çözülmesi doğrultusunda çalışma yürüten kurumlar, Başure Kürdistan’daki bazı dost örgütler, Türkiye’de bazı güç odakları, demokrasi güçleri ve HDP’den müzakerelere dönülmesi ve sorunların müzakerelerle çözülmesi yönünde gelen istem ve yapılan açıklamalara ilişkin tutumumuzu yeniden kamuoyuna açıklama ihtiyacını ortaya çıkarmıştır” deniliyordu. Yani KCK, müzakere sürecini yeniden başlatmaya hazır olduğunu açıklıyordu.
Çok açık söylemek gerekirse neredeyse ikiye bölünmüştü Diyarbakır’a iner inmez karşılaştığım insanlar; kimi yeni bir barış süreci “umut etmek” istiyordu, ama büyük bir çoğunluğu “barış” konusunda AKP’den beklentisini çoktan Diyarbakır Sur’larına asmıştı!
Tam bu tartışmaların ortasındayken, saatler daha 23.00’ü bulmadan bu kez ajanslar, sosyal medya büyük bir katliam haberini veriyordu:
Gaziantep’te IŞİD, düğün sahiplerinden katılımcılarına kadar büyük bir bölümü HDP’lilerden oluşan bir Kürt düğününe canlı bomba saldırısı yapmıştı. 50’den fazla ölü vardı.
İşte o an, barışa dair bir zerre umudu olanların, AKP’nin KCK deklarasyonuna olumlu yanıt vereceğini umutsuzca da olsa bekleyenlerin bütün hayalleri tuzla buz oldu.
KCK'nın deklarasyonuna IŞİD yanıt verdi
Patlama sonrası, KCK’nın deklarasyonuna ilişkin tartışmalar yön değiştirmişti.
Kimine göre IŞİD; YPG’nin ana gövdesini oluşturduğu Demokratik Suriye Güçleri’nin Menbiç‘i ele geçirmesinin intikamını Türkiyeli Kürtlerden alıyordu. Bazılarına göreyse bu katliam, Cerablus’u kaybetmemek için IŞİD’in AKP’ye yaptığı kanlı bir uyarıydı. Ama Diyarbakırlıların büyük bölümünde hakim olan düşünce çok daha farklıydı:
“Bu aynen 10 Ekim’deki Ankara Gar patlamasının devamıdır. 11 Ekim’de PKK tek taraflı ateşkes ilan edecekti. Bunu bomba sesiyle boğmak için IŞİD Ankara’da 100’den fazla insanımızı öldürdü canlı bombalarla. Şimdi de KCK, müzakere süreciyle, çatışmasızlık ortamıyla ilgili bir açıklama yaptı. Daha üzerinden beş saat bile geçmeden bu kez HDP’li ailelerin düğününe canlı bombayla saldırdı. Bu Kürtlerin barış taleplerine de atılmış bir bombadır aynı zamanda.”
Bu noktada bir konuyu açmak gerekiyor.
IŞİD’in çoluk, çocuk, kadın demeden Gaziantep’de 50’den fazla masum sivili öldürmesiyle ilgili AKP sözcülerinin ve yandaş medyasının yaptığı “algı operasyonu” pek işlemiyor buralarda.
Türkiye’nin diğer bölgelerinden farklı olarak, herkes her şeyin adını net biçimde koyuyor.
Örneğin, 10 Ekim’deki Ankara saldırısını IŞİD’in yaptığını bile bile başta dönemin Başbakanı Davutoğlu olmak üzere iktidar sözcülerinin bir “kokteyl örgüt” icad edip içine PKK’yı, El Muhaberatı, hatta DHKP-C’yi ekleyip biraz da “davul tozu” katarak IŞİD’i gizleme çabaları yandaş medyanın da desteğiyle Türkiye’nin batısında yaşayanların kafasını hayli karıştırmıştı.
Bu kez “millet yutmayabilir” diye “kokteyl örgüt” algısını başka bir yöntemle gündeme getirdiler. Gaziantep’teki katliamı direkt “IŞİD yaptı” dememek için “üçlü gerdan kırdılar”.
FETÖ'den PKK'dan sonra şimdi de IŞİD
Ancak bölgedeki Kürtler bu “kırılan gerdan”a pek inanmadı. Çünkü onlar için FETÖ diye bir tartışma konusu neredeyse hiç yoktu. Olsa olsa FETÖ, ancak AKP’nin doğal uzantısıydı. Bu zamana kadar Kürtlere karşı da birçok operasyonu ve kumpası birlikte yapmışlardı. Şimdi de çıkar için kapışmışlardı.
Sonuçta “Kürt Siyasi Hareketi”nin aktörleri, bu konudaki analizlerini; AKP, FETÖ ve IŞİD’e “Durun siz kardeşsiniz” diyecek kıvamda yapıyorlardı ama bir unsuru da sürekli belirtiyorlardı:
“Ama yine de büyük ağabey AKP’dir.”
Bölge insanına göre IŞİD de AKP’nin doğal uzantısıydı ve işbirlikleri hala devam ediyordu.
İşte Gaziantep’te gerçekleştirilen bu katliam da; KCK’nin müzakere sürecini yeniden başlatabileceğine ilişkin deklarasyona, IŞİD üzerinden verilen bir olumsuz yanıttı.
Geliyorum diyen IŞİD katliamı
IŞİD’ın Gaziantep’te yaptığı katliamı haber alır almaz, aklıma HDP’nin akademi kökenli milletvekili Mahmut Toğrul geldi. Çünkü Toğrul IŞİD’in kentte yapacaklarını çok önceden görmüş, bunu TBMM dahil her platforma taşımış ve öngörüsü ne yazık ki bire bir gerçekleşmişti.
20 Ağustos’taki katliam gecesinde Diyarbakır’dan Gaziantep’e dönüyordu Toğrul. Acı haberi yolda aldı. Bir yandan telefonla bilgi almaya ve olaya müdahale etmeye çalışıyordu. Her şeyi önceden görüp, AKP iktidarının sağır kulağına ya da duymazdan gelen beynine bu büyük tehlikenin gerçekliğini anlatamadığı için bir kez daha kahrolmuştur.
Çünkü IŞİD belası hele de Gaziantep için “Geliyorum” demişti ve bunu ilk görenlerin başında da Toğrul geliyordu.
1 Kasım seçimlerinden önceydi. Bölgenin nabzını tutmak için Şırnak’tan, Diyarbakır’dan, Mardin’den, Şanlıurfa’dan son durak olarak Gaziantep’e gelmiştim.
Kente geldiğim gün, Mahmut Toğrul HDP Şehitkamil örgütüyle birlikte ilçe merkezinde bir esnaf ziyareti yapacaktı. Gaziantap’teki seçimin tansiyonunu daha yakından izlemek için ben de katılmıştım bu çarşı gezisine.
Yol boyunca, Şehitkamil’i esnaf esnaf dolaşıp tokalaşırken bir yandan Mahmut Toğrul, diğer yandan HDP’liler sokak sokak, dükkan dükkan, bina bina “IŞİD bilgisi” veriyorlardı:
“Bakın bu dükkanı IŞİD’liler açtı, onlar işletiyor. Şu gördüğünüz büyük bina pansiyon adı altında sağlık merkezi olarak kullanılıyor IŞİD tarafından…”
Şehitkamil’deki çarşının kısa bir yokuşundaki dükkanı gösterdiler sonra. Burası bir tatlıcı dükkanıydı ama kapısına kilit vurulmuştu:
“Ankara’daki Gar katliamını yapanlardan biri, 10 Ekim’den bir ay önce buraya geldi. Katliama kadar burada takıldı, sonra ortadan kayboldu.”
İşte 1 Kasım 2015 seçimlerinde Gaziantep’ten parlamentoya giden HDP’nin tek temsilcisi Mahmut Toğrul, TBMM Başkanlığına başvurarak “Gaziantep’te IŞİD’in bütün faaliyetlerinin açığa çıkarılması ve gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak üzere Meclis Araştırması açılmasını” ister.
Bu önerge 29 Haziran 2016’da, yani Gaziantep katliamından yaklaşık 50 gün önce TBMM Genel Kurulu’nda görüşüldü.
Bırakın gerisini, Toğrul’un önergesinin “Gerekçe”si bile ülkesini seven bir insanın tüylerini diken diken etmeye yeterdi. Neler söylemiyordu ki Toğrul “Gerekçe”sinde.
IŞİD, geçen yıl Suriye’den getirttiği ve canlı bomba saldırılarında kullandığı “intihar yelekleri”ni Gaziantep’te kurduğu bir atölyede üretiyor…
Bu atölyede bulunan dikiş makinesinin, kumaş parçalarının, intihar yeleklerinin, amonyum nitrat ve vakumlammış binlerce demir bilyenin, TNT kalıplarının fotoğrafları yayınlanıyor.
Gaziantep’te IŞİD’in hücre evlerine ve depolara yapılan baskınlarda 12 ton amonyum nitrat, 10 intihar yeleği, 150 metre kortex patlayıcı, 25 el bombası, altı kalaşnikof tüfek gibi malzemeler ele geçiyor.
Somut kaynaklar üzerinden “Gerekçe”lendiriyor Toğrul önerisini:
“Alman NDR ve SWR haber sitelerinin haberine göre, IŞİD’in kaçırdığı Ezidi kadın ve çocukların sanal alemde satış bürolarının Gaziantep’te bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Belgeler, fotoğraflar ve satışı tamamlayan aracılar ile görgü tanıklarının ifadelerine göre, Ezidi kadın ve çocuklar dijital ortamda, fotoğraflı şekilde köle olarak satışa çıkarılmıştır.”
Gerekçeler arasında arasında IŞİD petrolünün Türkiye üzerinden satıldığına ilişkin çeşitli uluslararası iddialar, Gaziantep’te sınır güvenliğini almakla görevli bazı rütbeli askerlerin IŞİD mensuplarıyla yaptıkları telefon görüşmelerinin kayıtları da yer alır.
“Gaziantep ve çevresinde çok sayıda IŞİD uyuyan hücresi olduğu, halk arasında özellikle kenar semtlerde yoğun bir şekilde IŞİD terör çetesine ait militanlarının götürüldüğü çeşitli hastanelerde tedavi gördükleri farklı, farklı isimler altında dernekler kurup örgütlendiklerine dair bilgiler yer almaktadır.”
Sonuç olarak Toğrul der ki; “Gaziantep, IŞİD terör örgütünün tehditi altındadır.”
IŞİD'i ilk işaret eden Şamil Tayyar oldu
İşin ilginci Toğrul’un bu önergesi TBMM’de, IŞİD’in Atatürk Havaalanı’nda 40’dan fazla insanın yaşamını yitirdiği kanlı saldırısından bir gün sonra görüşülür.
Kürsüye gelen Toğrul, önergesi hakkında konuşurken de gerekçelerini sıralayarak önemli bir noktaya dikkat çeker:
“IŞİD için Gaziantep’in özellikle bir üs olarak seçildiğini, Gaziantep’te birçok IŞİD militanına ait hücre evinin olduğunu ve gerekli önlemler alınmazsa ülkemizin Pakistanlaşacağı, Gaziantep’in de Peşaverleşeceği uyarısını öteden beri defaatle bu kürsüde dile getirmiştik. Maalesef, yeterli önlemler alınmadı. Alınmadığı gibi, hala biz Pakistanlaşma yolunda hızla ilerliyoruz. Kaygımız odur ki önümüzdeki süreçte Azez-Cerablus hattının kesilmesiyle Suriye’deki çeteler ile Türkiye’deki çeteler arasındaki bağlantının kopmasıyla beraber bu patlamaların ve ülkemizdeki kan akışının daha da artarak devam edeceğini düşünüyoruz.”
Emniyet kayıtlarıyla, yerli ve yabancı medyanın haberleriyle, dava dosyalarıyla bir bir gelmekte olan büyük tehlikeyi gözler önüne serer Toğrul. Ancak konuşması boyunca sürekli laf atar AKP’liler. Çünkü, AKP grubu bir türlü görmek istemiyordur bu gerçeği.
AKP Grubu adına Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar söz alır ve hayli tartışmalı geçen konuşmasında sonuç olarak der ki; “Gaziantep’le ilgili söylediklerinizin, iddialarınızın tamamı yalan.”
Anlaşılacağı üzere Toğrul’un önergesi reddedilir. İşte yaklaşık 50 gün sonra da Gaziantep’te bu IŞİD katliamı gerçekleştirilir. İşin ilginci katliamdan yaklaşık bir saat sonra, biraz “kokteyl örgüt soslu” utangaçlıkla attığı twetle olayın sorumlusu olarak IŞİD’i ilk işaret eden de Şamil Tayyar olur:
“FETÖ bıraktı, PKK ihanet nöbetini devraldı, şimdi DAEŞ… Allah topunuzun belasını versin.“
Attığı bir sonraki twette, Toğrul’un işaret ettiği gerçekle biraz dolanarak da olsa bu katliam sonrası yüzleşir Şamil Tayyar:
“Gaziantep’teki DAEŞ saldırısının koordinatörü CIA’dır. Türkiye’nin Cerablus’u PYD’ye bırakmama konusundaki direncini kırmaya çalışıyor.”
Her ne kadar AKP, IŞİD’le ilgili sorumluluğundan kurtulmak için, aynen FETÖ olayında olduğu gibi kendisi dışındaki herkese bulaştırmaya çalışsa da, bu numara bölgede hiç tutmuyor.
Elbette ölen Kürtler olduğu için Diyarbakır’da kimse AKP’nin “ulusal yas” ilan etmesini beklemiyordu. Bu yüzden kendi yaslarını kendileri ilan ettiler ve şimdi de kendi yaslarını kendileri tutuyorlar yakalarındaki siyah kurdelayla.
Diyarbakır’da DTK’nın önünde yapılan “Üç günlük yas”la ilgili basın açıklamasına katılanlar bir kez daha barışa ilişkin umutlarının ötelendiğinin çok farkındaydılar. Ama yine de, her şeye karşın vazgeçmek istemiyorlardı barış fikrinden. AKP’nin siyaset yapma biçimine, KCK’nin müzakere deklarasyonunun ardından gerçekleşen Gaziantep katliamına karşın hiç değilse gelecek kuşaklar için diri tutmak istiyorlardı çözüm umutlarını.
DTK’nın önündeki toplantı dağılırken çok eskiden tanıdığım emekli bir yurtsever öğretmenle karşılaştım. Yakasındaki siyah yas kurdelasıyla önümüzdeki sürece ilişkin öngörüsünü söylerken yüzünde ince bir alay, acı bir gülümseme vardı:
“Bu AKP hokkabazları yarın ‘IŞİD de bizi kandırdı‘ der!”
(Fotoğraf: Sendika.org)