Akkuyu Nükleer Santral alanının kapısı kalabalık. Stadların girisindeki turnikelere benzer kapının önünde bir "mübaşir" elindeki listeden isim okuyor. Adı okunan turnikeyi geçip, nükleer santrale giriyor. Listedeki bütün isimler okunuyor. Biz dışarıda kalıyoruz .
Mübaşir’e sorduk:
-Biz neden giremiyoruz?
-Sizin listede isminiz yok.
-Ne listesi?
-Nükleer santrale dava açanlar listesi.
-Bize "Nükleere karşı dava var. Duyan gelsin" dediler. Biz de geldik. Nükleerle davamız var.
-Gidin mahkemeye dava açın.
-Ne davası, tepkinin mahkemeye başvurusu mu olur?
Kapının önünde bekleşen nükleerle davalı kitlenin tepesi atıyor; öfke santralin yeşil renkli kapısına yöneliyor. Kapının demirlerine yüklenen nükleer karşıtları duvar yüksekliğindeki metal bloğu sallamaya başlıyor.
Santralin içindeki askerlerde bir telaş. Sabahtan beri sakin bir bakışla kitleyi izleyen komutan sinirleniyor:
-Böyle anlamamıştık!
-“Nükleere karşı dava var gelin” dediler biz de geldik. Ne anlaşması?
-Dava açanların davası bu. Davacı olmayan dışarıda sessiz, sakin bekleyecekti. Siz anarşi çıkarıyorsunuz. Üstelik Timur bey size yakıştıramadım.
-Bi’ kabahatim varsa öderim.
-Artık öyle olacak gibi görülüyor.
-Biz cezamız neyse çekeriz. Yeter ki, nükleere izin veren bir baba olma utancını taşımayalım.
Komutanın kalbini kırmıştım, üzüldüm. Ama benim kalbim daha çok kırıldı. Nükleerden davaci olan nükleer karşıtları, kapının önüne gelip bizi eleştirdiler. Biz gürültü yaparsak, mahkeme başkanı keşife izin vermeyecekmis.
Mesajı getiren avukat hanıma dedik ki, “Siz jandarma mısınız? Hakime söyleyin size jandarmalık yaptırmasın.”
Avukat hanım hatasını anlayıp, dönüp gitmişti ki, bir dost darbesi de bana geldi. Nükleer karşıtı mücadelesine bayağı katkım olan, davacı bir hanımefendi, "Timur bey, siz içeri girebilirsiniz” dedi. Bu kadarı fazlaydı, iki dakika içinde iki kez efendi direnişçi muamelesi görmüştüm. Tepkimi kapıya vurarak gösterdim.
Neyseki davacı avukatlardan bir dostum, çıkardığımız sesi duyup geldi, “Haklısınız, nükleere karşı ses çıkarmak her nükleer karşıtının hakkıdır” dedi. “Ayrıca siz burada oldukç a biz işimizi daha iyi yaparız, devam edin arkadaşlar” dedi. O hızla ritmimizi artırdık.
Sonra bir grup müzisyen geldi; biz de Cav Bellayı hep birlikte söyledik. Sonra halay çekenler oldu ama, halay uzun süremiyordu. Çünkü Akkuyu güneşi hareket edeni yakıyor, sık değişen halay başları soluğu gölgede alıyordu.
Yedi saat sonra içerden Mersin milletvekili Aytuğ Atıcı çıktı. Bizim elli metre kadar ilerimizde basın toplantısı yaptı. Sonra döndü ve bizi yanımıza yürüdü:
-Teşekkür ederim arkadaşlar. Buradaki varlığınızla bize içerde güç verdiniz. Ben de içerdeki keşifte taş koydum.
Altuğ bey de kapıyı çaldı. Saat beşte nükleer santralin kapısına yüz kez vurup, dağıldık.