Serzeniş bir sitem halidir; insan yakınındakine serzenişte bulunur ve yakınır. Burada gerçek bir öfke yoktur ve hatta bir suçlama dahi bulmak zordur. Serzenişte sözün önünü kesen öfkenin aksine, diyaloga bir kapı aralanır: "Böyle bir şeyi nasıl yaparsın?" İşte serzenişin sitemle dolu sorusu budur.
Bilinir ki sitem yakındaki birine, sevgiliye, kardeşe, ahbaba edilir. Yapacağı hiçbir şeye şaşılmayacak düşmana sitem edilmez. Düşmanla savaşılır ve bu savaş da genellikle öfkeyle bezeli olur.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 44 kişinin hayatını kaybettiği Atatürk Havalimanı Katliamı'nın ardından yaptığı konuşma tam bir serzeniş konuşmasıdır. Bu serzeniş ise saldırganlara, yani İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın ve "eldeki bulguların" işaret ettiği haliyle IŞİD'e yöneliktir.
Erdoğan'ın söz konusu konuşması, katliamın ardından tutulmayan yası ve saldırganlara (düşmana) henüz duyulmayan öfkeyi göstermektedir: "Böyle bir şeyi nasıl yaparsınız?"
Onun havalimanı katliamının ardından yaptığı konuşmada yol alırken özellikle iki parçaya dikkat çekmek gerekir: Cennet-cehennem tefsiri ile saldırganlara duyulan sitem.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; Erdoğan konuşmasına "Vatanımızı asla bölemeyecekler" diye başlamış, tüm konuşması boyunca IŞİD'in adını bir kez dahi anmamıştır ("DEAŞ" dahi dememiştir). Havalimanı katliamından önce Kürt illerinde yapılan operasyonlara dikkati çeken Erdoğan, devamla da "2023 hedefleri" ile ilgili noktalara değinmiştir.
Bu hedefler ile saldırı arasında (yani şimdi’den geleceğe değil, gelecek'ten şimdi'ye) bir köprü kurarak, "Bu terör örgütleri üzerinden bizi tedip edeceklerini sananlara sesleniyorum, ne yapsanız boş. Türkiye’nin 2023 hedeflerine mutlaka ulaşacağını buradan duyuruyorum. Burası Cumhurbaşkanlığı makamı" demiştir.
Erdoğan'ın katliama değindiği kısımlara gelirsek... Cumhurbaşkanı yaptığı bu girişin ardından havalimanı katliamına değinmeyi tercih etmiştir: "Şimdi Yeşilköy'ü gelip bunlar bombaladı, ne günahı vardı o insanların? Çocuk, kadın, yaşlı; yerlisi var, yabancısı var. Bu sivil insanların ne günahı vardı?"
Erdoğan'ın soruları, kuşku yok ki içinde serzeniş barındıran sorulardır. Ve devamla kurulan şu cümle de öyle: "Hem kendini patlatıyorsun hem de o insanlar bu sebeple orada ölüyorlar."
Bu cümle "Neden yapıyorsun?" demektir. Yani Erdoğan; Ezidilere soykırım uygulayan, Alevileri kafeslerde yakan, insanların boğazını kesen, kadınları köle olarak kullanan, dünyanın dört bir yanında sivil yerleşimlerinde bombalar patlatan ve akıl sır erdirilmeyecek daha bir yığın vahşeti "İslam adına" yaptığını iddia eden bir örgütün (adını anmadan) yapıp-ettiklerine bir mantık getirme çabasındadır.
Konuşmasının devamı da, getirdiği bu zoraki mantığın İslami bir söylem üzerinden kurulduğunu açık etmektedir: "Hem kendini patlatıyorsun hem de o insanlar bu sebeple orada ölüyorlar. Bunun insani, vicdani herhangi bir yanı var mı? İslami herhangi bir yanı var mı? Yok."
Konuşmasında öfkeye yönelirmiş gibi görünen Erdoğan'ın ağzından dökülen en sert cümle ise şu olmuştur: "Bunlar ne Müslümanı ya; bunlar cehennemde yerlerini hazırlamışlar."
Erdoğan, nihayet cennet-cehennem tefsirine de girişerek, İslami söylemle sarılı içi boş "öfkesinin" özünde bir serzeniş olduğunu ilan etmiştir.
Ve özenle de, saldırganlara İslam'ın buyruğunu anımsatmıştır: "Bunlar ne Müslümanı ya; bunlar cehennemde yerlerini hazırlamışlar. 'Bir kişinin ölümüne neden olmak tüm insanlığın ölümüne neden olmaktır' diyor bizim dinimiz. Böyle bir şeyi nasıl yaparsınız?"
Nihayetinde serzenişin o sitemle dolu sorusu sorulmuştur: "Böyle bir şeyi nasıl yaparsınız?" Saldırganların aleni bir intihar saldırısıyla, silahlarla 44 insanı katlettiğini soran bu soru, saldırının nasılına değil, saldırganların "yoldan sapmışlığına" (beraber yürünen yoldan mı demeli?) yanıt aramaktadır. Bu soru nasılı değil nedeni sorgulamaktadır: "Neden yaptınız?"
Konuşmasını bir kez daha gelecek'ten şimdi'ye kurduğu bağ ile noktalayan Erdoğan'ın ifadelerinde, yas ve de öfkenin kırıntısı bulunmamaktadır: "Türkiye’nin asıl felaketi bu terör olayları değil, hedeflerinden ve ideallerinden vazgeçmesi olur. İşte biz bundan vazgeçmeyeceğiz."
Akademisyen Behlül Özkan'ın dikkat çektiği haliyle söylersek; Türkiye’yi küresel cihat alanı içinde gören IŞİD'le İslami söylem üzerinden mücadele edemezsiniz. Erdoğan'ın "Bunlar ne Müslümanı ya; bunlar cehennemde yerlerini hazırlamışlar" deyip,IŞİD'e İslam'ın buyruğunu anımsatan sözleri tam da böylesi bir söylem üzerine kuruludur. Bu söylem Türkiye'de 3000 üyesi olan IŞİD'e "doğru yolu gösterme" çabası, örgütü İslami adaba davet etmek demektir.
Oysa yine Özkan'ın deyişiyle, IŞİD’e karşı mücadele ancak seküler bir alanda başarıya ulaşabilir. Bütün Ortadoğu’da IŞİD’i yenen tek örgüt PYD ve PYD seküler ideolojiyi kullanıyor.
Ancak Erdoğan ve hükümetin PYD düşmanlığı serzenişin ve öfkenin kime ve nasıl yöneldiğini ortaya sermektedir: Onların dünyasında IŞİD serzeniş ile PYD ise öfke ile hedef alınmaktadır. Erdoğan'ın son konuşması da bunun resmi belgesi niteliğindedir.