Kiralık işçilik yasası gibi Türkiye işçi sınıfı için ağır bir yasa meclisten “ansızın” geçti. Tıpkı sermayenin, daha önceki saldırıları gibi; emekçilerin sesi bile çıkamadan. Sendikaların “genel grev sebebi” dedikleri fakat alelade bir şekilde meclisten geçtiği için “o kadar da mühim bir şey değil herhalde” denmesi mümkün kanun nasıl bir kanundur? Emekçilerin hayatını nasıl etkileyecektir?
Özel İstihdam Büroları: İşçi al, tüket, at
İşveren ile işçi kiralama sözleşmesi imzalayan Özel İstihdam Büroları, işveren/işçi ilişkisini üçlü bir yapıya getiriyor. İşveren olarak yükümlülüğü, işçinin kira süresi kadar olan ÖİB’ler adeta işverenin işçilere karşı kalkanı görevini görecek. Aynı zamanda ÖİB ile iş anlaşması imzalayan işçinin nereye gideceği, nerede yaşayacağı da ÖİB’in işçiye “sağladığı” işe göre belirli olacak.
Patronun ise bunlarla endişelenmesine gerek bile yok. Zira işveren, iş hukukuna göre sadece işçiye talimat verme yetkisine sahip. Dolayısıyla sosyal güvenliği, vergileri vs. hakiki işveren konumunda olacak olan, ÖİB tarafından ödenen işçiyi kullanıp attıktan sonra, gönül rahatlığıyla sorumluluk almayabilecektir. Ayrıca işverenle farklı, işçi ile farklı anlaşmalar imzalayabilecek ÖİB’ler işçinin emeğinden kendilerine de hatırı sayılır bir “vurgun” yapabilecekler.
Kira süresi bittiğinde hukuksal anlamda geçerli bir sözleşmeye sahip olamayacak olan kiralık işçilerin, hiçbir hakkı güvende olmayacak. Ne kıdem tazminatını alabilecek bir muhatap bulabilecek, ne sendikalı olabilecek, ne de iş kazalarında sorumluluk alabilecek bir yetkiliye ulaşabilecek. Meclisten geceyarısı geçirilen bu “alelade” yasanın, eski köle pazarı uygulamalarından farkı yok.
Kiralık işçi = Hayalet işçi
İş kanununa göre toplu iş sözleşmesinden yararlanabilecek işçilerin sözleşme tarafı işverenin işçisi ve taraf sendikanın üyesi olması gerekli. Sözleşmedeki işverenin işçisi sayılmayan işçinin ÖİB üzerinden sendika üyesi olma hakkı da olmayacaktır.
Çalıştığı işyerindeki sayıya da dahil olamayan kiralık işçi, işverenin bütün yükümlülüklerinin dışında olacak. Yani çalıştığı işyerine dahil olamayan kiralık işçiler, işverenin engelli ya da eski hükümlü çalıştırma kıstaslarının değerlendirilmesinde de görmezden gelinecektir.
Kıdem tazminatı konusu ise, bir kenara atılmış durumda. ÖİB işçisinin kıdem süresinin nasıl hesaplanacağı yasada belirtilmemiş. Hangi sözleşmenin, hangi çalışma süresinin dikkate alınacağı da belirsiz.
Türkiyeli işçiler bir boğuşma bile yaşamadan boğulmaya terkediliyor
Bu kanun hakkında bir sürü yazı yazıldı, ne denli hayati olduğunun defalarca altı çizildi. Emek mücadelesi içinde olan herkes konunun bu kadar ciddi olduğunu biliyordu. Kanun önerisinin “genel grev sebebi” olduğu ilan edildi. Fakat ne hikmetse sessiz sedasız da kabul edildi, buna karşılık da hiçbir direnme iradesi gösterilemedi. Artık işverenler ve ÖİB’ler rahatlıkla işçi pazarlığı yapabilecek ve yükümlülük sahibi olmamanın yasal güvencesi altındalar.
Öte yandan Fransa’da geçtiğimiz aylarda bir “çalışma reformu”na karşı öğrencilerin ve emekçilerin yükselttiği tepki, tüm Fransa çapında vurucu bir grev halini aldı. Fransa çapındaki direniş halen devam etmekte ve komşusu Belçika’ya da yayıldı.
İşçi sınıfı ve sermaye her yerde boğuşuyor fakat Türkiyeli işçiler bir boğuşma bile yaşamadan boğulmaya terk ediliyor.