Bütün gazete ve ekonomi sayfalarında sanayi ve emek çevresini yakından ilgilendiren bir haber gözüme çarptı. Büyüklük sıralaması yapılıp İstanbul Sanayi Odası en büyük 500 şirketi çarşaf çarşaf açıkladı. 1968 yılında 100 büyük sanayi kuruluşu olarak başlatılan çalışma 2016’ya geldiğimizde 500 sanayi kuruluşu olarak devam ediyor. Yaklaşık elli yıldır yayımlanan bu listenin bu yıl dikkatimi çeken unsurlarını sizlerle paylaşmak zorunda hissediyorum. Zamanla birçok akademisyenin üzerinde tezler yazdığı, çalışmalarında kullandığı bu listenin büyüklük sıralamasını belirleyen kriterlere şöyle bir göz atalım. Temel kriter üretim satışları, satış hasılatı, brüt katma değer, kâr ve zarar toplamı, ihracat ve çalışan sayısı.

Benim burada dikkatinizi çekmek istediğim konuya gelince bu kriterler arasında olamayan aslında kapitalist dünyanın büyüklük kriterleri. 

* Mesela çalışan sayısı oranında düşük iş kazası ölümleri.

* Mesela mesleki hastalık açısından riskleri minimalize edilme kriteri.

* Mesela çalışan işçi memnuniyet kriterleri-(ekonomik ve sosyal).

Sizlere üç tane olası kriter ekledim. Acaba ülkemizin bu 500 ‘büyük’ sanayi kuruluşunun bu kriterler dahil edilirse büyüklüğü nasıl algılanabilir?

Burada sizlere biraz aydınlatıcı olması için 2015 yılında büyüklüğü ilan edilen bu şirketlerin durumunu biraz da emek cephesinden anlatmaya çalışacağım. 

Grev yaşanan fabrikalar ilk sırada

Açıklanan listenin iş kollarına daha ayrıntılı bakınca en fazla kârlılığını arttırmış olan iş kolunun özellikle 2015 yılında en fazla grev yapılan ve tartışmalar yaşayan otomotiv ve metal sanayi olması dikkat çekti. Büyük şirketler sıralamasında Ford ikinci, Oyak Renault üçüncü, TOFAŞ altıncı sırayı alıyordu. Net kazançları bu şirketlerin 5 milyar ile 10 milyar lira arasında değişmektedir. Toplamda büyüme hızlar ve kârlılık oranları ortalama 9.2 olarak tespit edilmiş. Ben bu artışlar ve büyüme konusunda size yine 2015’ten bir hatırlatma yapmak istiyorum. Bu şirketlerde 2015 yılındaki büyük grev dalgasında işçiler ne istiyordu ve işveren ne diyordu? İşçi sendikaları ücret artışlarının yıllık olmasını istiyordu. Yıllık artışında ücretlerinde yüzde 6’lık bir artış istiyorlardı. İşveren bunun karşılığında ne diyordu. Kârlarımız çok düşük en fazla yüzde 3 olabilir. Ve bu sözleşmede üç yıllık olmalı. Bu üç yılda da bir daha toplusözleşme yapılamamalı diyordu. 

Bu açmaz da işçileri greve götürüyordu. Kimin söylediğinin doğru olduğunu bu çalışma açıkça ortaya çıkarıyor gibi. Yıllık kazançlarında bu ciddi artışa rağmen, işçilerin emekleri ve çalışmalarının karşılığında çok insani ve makul teklife hayır diyen işverenler iki yandaş sendikayı da yanına alarak bu grevi bölmenin ve işçilerin isteklerini basın yoluyla maniple etmeye çalışıyordu. Bu rakamları da metal ve otomotiv sektörü işverenlerine ithaf etmek istiyorum. Seneye bence işçilere hiç zam yapmazsanız listelerde daha büyük olabilme şansınız mevcut. Ne denebilir ki.  

O zaman en son grevler ile dalgalanan şu otomotiv sektörünün nasıl büyüdüğüne daha ayrıntılı bakalım isterseniz. Bir şirketi bu kriterlerle büyük yapan en önemli kıstas tabii ki kârlılık. Bu kârlılığın nasıl oluştuğu ise birkaç ayrıntıda gizli gibi görünüyor. Öncelikle şu durumu netleştirelim;

Sanayide gerçek anlamda büyüme denilen kavrama karşı bir duruşumuz yok. Çalışanların maddi manevi ihtiyaçlarını kârlılık oranında arttırarak çalışanlarının refah ve çalışma barışını da gözeten, onların iş güvenliği ve işçi sağlığı kriterlerini merkeze alarak gelişmeyi esas alan bir büyüme hem istihdamı arttıracak, hem de ülkenin gelişimini sağlayacaktır. Böyle bir büyümeye nasıl karşı olunabilir ki?

İşçilerin çalışma yılı azalıyor

Peki İSO’nun belirlediği kriterlerdeki büyük olma kıstaslarında böyle bir gelişim hedef alınmış mıdır?

Şunu otomotiv sektörü için değerlendirelim bakalım. Otomotiv sanayinin iki önemli gelişim özelliğini mutlaka incelemek lazım. Birincisi bu sektörün son yıllardaki gelişimindeki en önemli yapı taşı teknolojideki hızlı gelişim. Teknolojik gelişimin dünyada baş döndüren hızla değiştiği bu çağlarda ilk ona giren şirketlerimizin bu gelişmelere ayak uydurmasını takdirle karşılarken bu yapısal değişim sırasında gözlerden kaçan daha önemli kârlılık sağlayan diğer faktör benim itiraz noktamı oluşturuyor. Bu sektördeki şirketler son 15 yıldır artan bir ivmeyle çalıştırdıkları işçilerin çalışma sürelerini kısa tutup devamlı bir sirkülasyonla hep yeni işçi çalıştırma yolunu seçmiş gibi görünüyor. Özellikle sendika yöneticilerinin bu konudaki açıklamaları önemli. 15 yıl önce otomotiv sektöründe ortalama çalışma yılı bir işçi için 12 yıl civarındayken, bu sürenin şimdilerde dokuz yılın altına düştüğünü açıklıyor. Bu durumun kârlılığa etkisi nedir derseniz sizlere söyleyeyim. İşveren için işçi maliyetini düşürmenin en kritik yöntemi olarak görülüyor. Çünkü uzun süre çalışan işçi maliyeti ile yeni başlayan işçilerin işverene maliyeti her zaman farklıdır. Burada gizli bir hak gasbı mevcuttur. Bazı büyük şirket CEO’ larının bunu kadrolarda gençleşme olarak sunma çabası ise sistemin tam bir manipülasyonudur. Altta yatan gerçek ise maliyet düşürmenin sessiz ve derinden bir yoludur. 

Otomobil 56 saniyede nasıl üretiliyor?

İkinci kritik nokta ise yine birçok emek karşıtı popüler medyada bir övünç gibi anlatılan üretim hızındaki artış meselesi. Benim yazılarımı takip eden dostlarım çok iyi bilir ki son 15 yıldır üretim hızı artışlarının birçok sektörde ciddi bir araştırmaya ve frenlenmeye ihtiyacı vardır. Büyümeye ve üretime karşı olduğum için değil ancak gerçek kaliteli büyüme ve insani büyümede kabul edilemeyecek üretim hızları özellikle az gelişmiş sanayilerde işçi cinayetleri, hak gaspları ve yabanıl bir ekonominin temelini oluşturuyor. Aslında haklılığım hiç hoşnut olmasam da maden sektöründe karşımıza Soma maden faciası olarak çıkmıştı. Şimdi aynı sözlerimi metal ve otomotiv sektörü için de tekrarlıyorum. 56 saniyede bir otomobil üretmek bir övünç kaynağı değildir. Bunu nasıl başardığınız önemlidir. 56 saniyede bir otomobil üretirken iş kazalarınızın hızı, çalışan memnuniyeti, işçilerin sosyal hakları ne durumda bunları çok iyi incelemek gerekir. Ek mesai adı altında işçilerin yoksulluklarından faydalanarak 12-16 saatlik insani olmayan çalışma koşullarının yaygınlaştırılması, dikkatleri yorgunluklarıyla dağılan işçilerin iş kazası sayılarındaki artışlar, hatta en insani ihtiyaç olan tuvalete gitmelerinin bile zaman kaybı olarak algılanıp tuvalet ihtiyacını bile izne tabi tutan haberler bu basın tarafından gizlenmektedir. İşte sizlere BÜYÜKLÜK diye anlatılan masalların altında bu sırlar yatmaktadır. Kimsenin bunları sorgulamasını istemeyen sistem bir BÜYÜKLÜK aldatmacasına dönüyor.

Şunu netleştirerek bu yazıyı sonlandırmak lazım. 2015 yılını grev dalgalarıyla geçiren otomotiv sektörünün bu hızlı yükseliş trendinin altında yatan emek sömürüsünün gizlenmesine izin vermemek lazım. Dilimiz döndüğünce, kalemimiz yettiğince bu durumu açığa çıkarmak ve çalışanlar nezdinde deşifre etmek zorundayız. Büyük olmak öyle rakamlara bakarak rakamları kazanılan paralara endeksleyerek basın açıklamalarıyla duyurmak, bu sistemin sahipleri için ne kadar elzemse. Bütün bu yalan ve sahtekarlık rakamlarını deşifre etmek ve gerçek büyük günlere sınıfı hazırlamak da bizim için o kadar elzemdir.  Saygılarımla...

TTK ilk 25'te

Açıklanan listenin bazı özelliklerini ayrıntılandırmakta fayda var. Bu sene özellikle kârlılık oranları en fazla artan şirketlerin iş kollarına bakacağım. Özellikle şu ayrıntıyla başlayalım. Bu şirketlerin ilk 25’inde kamu şirketi olarak sadece bir şirket bulunuyor. O da sizin de tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye Taşkömürü İşletmeleri. Yani madencilik. Soma faciası sonrasında işçilerin iş güvenliğinin arttırılmasına yönelik tartışmaları bir hatırlayın isterseniz. İşçilerine çalışır gaz maskelerini bulunduramayan, yemek molalarının dışarıda güvenli ortamlarda verilmesinden doğacak zaman ve para kaybından bahsedenler, yaşam odalarının maliyetini önümüze serip, bu koşullarda batacağını iddia eden madencilik sektörü işverenlerine kârlılık oranlarını ithafen sunmak istiyorum. Gerçekten çok az kazanıyorlarmış bence hemen iş güvenliği tedbirlerini biraz daha azaltalım ne dersiniz? Şu iş güvenliği masraflarını kısalım. Ücretleri düşürelim. Belki seneye daha ‘büyük’ olursunuz diye düşünüyorum.

 

Uzm. Dr. Gökmen ÖZCEYLAN- İşyeri Hekimi(Evrensel.net)