Yöntem olarak faşizm yada otoriter rejimler, iktidarlarını sürdürebilmek için toplumu din, etnik köken ya da cinsiyet üzerinden  ayrıştırma, dışlama aşağılama, ötekileştirme ,baskı ve korkuyu egemen kılmayı yeğlerler.

Bu gücü nereden bulur? Toplumun demokratik yapısına bağlı olarak, eşitliğin toplumun katmanlarındaki dağılıma dayanır. Aynı zamanda  hukuksal olarak korunağı en zayıf, kolay yönetilebilen gruplara duruma göre rol biçilir.

İnsanlık tarihinde izleri olan idealist filozoflar, ‘’Toplum nasıl yönetilir ve kimler yönetebilir?’’ sorusuna, kadınlar, çocuklar, engelliler, akıl hastaları homoseksüeller,"diye sınır getirmiş ve dışlamışlardır. 

Bunca eşitlik mücadelesi ve yasal kazanımlara karşın bu gün de bu role en uygun kesimlerin, toplumsal cinsiyet açısından kadınlar, çocuklar, engelliler, cinsel yönelimleri “norm”dan farklı olanlar olması dikkati çeker. Bu gruplar kamusa alanda  görünmeyen, görünmelerine  engel konan kesimlerdir. Örneğin kadınlar: 

Kadın nedir?

Çeşitli sıfatlar, olumlu ve olumsuz pek çok anlam yüklenen kadınlar, biyolojik kimliklerinden kurtulamamış önce kız, sonra kadın, sonra hanım gibi adlandırmalara maruz kalmışlardır. Türk Dil Kurumu'ndaki tanımlar ise ''Yumuşak, duyarlı, sabırlı, fedakar, vazgeçmeyi bilen, sevecen, analık veya ev yönetimi bakımından gereken erdemleri, becerileri olan , hizmetçi bayan '' dır.

Bazı sokak isimlerinde, kadına biçilen bir rol olarak toplumsal belleğimizde ilginç benzetmeler ve  metaforlarla kadına yönelik algıyı göstermektedir. Örneğin Bursa'da Tayakadın ( Taya Osmanlı'da hizmetçi kadın anlamına gelir) mahallesi Doyuran sokak gibi. Burada 'doyurmak', hizmet etmek, kadına yakışan bir roldür.

Buradan güncel olarak 2016 Haziran ayında yapılan Sayın Reis-i Cumhur Tayyip Erdoğan'ın açıklaması bizi hem düşündürdü, hem üzdü, hem de kadın direnişimizi hızlandırdı. Çalışan kadının hem süt izninde ücretini kesen, hem de onu yarım olmakla suçlayan zihniyetin her söylemi kadına şiddet olarak dönmektedir. Kürtaj açıklamasından sonra, kocası tarafından kürtaj olduğu için öldürülen kadınlar hala gündemimizdedir. 

Oysaki toplumda bazı kadınlar evlat sahibi olmak istemeyebilir, bazı kadınlar istedikleri halde evlat sahibi olamayabilirler, bazı kadınlar ise bakabilecekleri kadar evlat sahibi olmak isteyebilir. Bu dayatmalar, toplumun yarısı olan kadınları ayrıştırmada ve dışlamaktadır. 

Unutulmamalıdır ki yarım kadın açıklaması vicdani ve ahlaki değildir. Doğurganlığın kadının kendi kararı ve rızası olduğu da göz ardı edilmemelidir.

AKP Hükümeti 2005 yılından beri her 25 Kasım, 8 Mart günlerinin dışında sistemli olarak yaz ve bahar aylarında kadın meselesi üzerine olumsuz politikalar üretmektedir. Doğurganlığı özendirmek için ‘peygamberin emri olduğunu’ öne sürerken, bir yandan da çalışan kadınların  doğum sonu "Süt iznini de'' primleri kesme yönergesi yayınlanıyor. Süt izninin yönetmenliklerle maaş kesimlerinin yapılmasının temelinde, kadının çalışmaması ve kamusal alana çıkmaması mı hedefleniyor düşünmek lazım.

Yarım kadın açıklaması Erdoğan'ın kadınlar üzerine ilk söylemi değildir. Kronolojik olarak kadınlarla ilgili yasaklayıcı politikaların ilginç bir sıralaması vardır. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan  “En az 3 çocuk” talebini ilk kez 7 Mart 2008'de, Dünya Kadınlar Günü'nden bir gün önce dile getirdi. 

Temmuz 2009'da Münevver Karabulut cinayetine yorum olarak “Yalnız bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya.” demişti.

Temmuz 2010 yılında “Ben kadın erkek eşitliğine inanmıyorum.”

Mayıs 2012 “Kürtaj cinayettir” / “Her kürtaj bir Uludere'dir.” 

Haziran 2012 “Kadın mıdır kız mıdır?”

7 Mart 2013 Anacığımın ayağının altını öptüm. Anacığım öptürmek istemezdi ama ben öperdim. Feministler anneliği anlamıyor 

6 Mart 2015 Kadınla erkeği aynı yarışa sokmak kadının hakkını savunmak değildir. Kadının analık vasfına vurgu yapmak ayrımcılık değildir. Bazıları diyor ki ‘Bize ana demeyin, biz kadınız.’ Ben anasının ayaklarının altını öpen bir evladım.” 

24 Kasım 2014 Kadınla erkeği eşit konuma getirmek fıtrata terstir, feministlere bunu anlatamazsın…” 

Temmuz 2014 (Kadın öğrencilere seslenirken) “Çok seçici olmayın evlenin

Mayıs 2016 'Nüfus planlamasıymış, doğum kontrolüymüş, hiçbir Müslüman aile böyle bir anlayışın içerisinde olamaz .'demiş. Sürekli tekrarladığı 3 çocuk talebini ise kendisinin değil, peygamberin istediğini ifade etmiştir.

Haziran 2016 ‘Anneliği reddeden kadın yarımdır’ sözüyle yaz sezonuna girmiş olduk.

(http://bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/175557-yaz-geldi-cinsiyetcilik-sezonu-acildi)

Son söz olarak;

Ne yazıktır ki Türkiye'de kadınlar hala yaşama hakkı,taciz, tecavüz cinsiyet rolleri, cinsiyete göre iş bölümü, çalışma, doğurma hakkı tehdit altında olan bir gruptur. Çatışmalarda  hayatını kaybedenlerin en çok kadınlar olduğu,  tecavüzde  bir savaş  yöntemi olarak halen güncelliğini korumaktadır.

Tüm bu başlıklar kadın mücadelesinin hedefleri arasındadır. yüzyılları alan kadın  mücadelesi ve kazanımlarımızı devamedileceğini, kendimiz bildiğimiz kadar iktidarında bilmesini bekleriz.