Billboardlarda Kemal Kılıçdaroğlu'nun fotoğrafı var.

Arkasında CNN Türk'teki Ahmet Hakan'ın Tarafsız Bölge logosu.

Üzerinde "PKK ve DHKPC sevicilerini lanetliyoruz" yazıyor.

Bir de Kılıçdaroğlu'nun bir sözü var afişte:

"Biz hapiste hasta yatan PKK'lıya da gittik, DHKPC'liye de gittik."

Altında da bir imza:

"Türkiye Gaziler Vakfı"

8 Haziran Çarşamba sabahı Ankara'da uyananlar bu billboardlarla başlıyor güne.
 
Aslında bütün bu billboard operasyonu bir gecede yapılıyor Kılıçdaroğlu'na.
 
7 Haziran Salı akşamı CNN Türk'teki Ahmet Hakan'ın Tarafsız Bölge programına çıkıyor.
 
Saat 21.00'de başlıyor program. 23.00'e doğru da bitiyor.
 
İlk işaret fişeğini Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek atıyor twitterde.
 
"Bugün 7 polis, 4 vatandaşımızı şehit verdik... Utanmadan teröristleri ziyaret ettiğini böyle bir günde söylüyorsun."
 
Gökçek bu twiti program biter bitmez atıyor. Saat 23.03. Ardından peşpeşe geliyor Gökçek'in mesajları:
 
"Ahmet... Sana Teşekkür ediyorum... KK'nın teröristleri ziyaret ettiğini itiraf ettirdin."
 
"Bizim teröristlerle irtibatımızı ispat etmeyen şerefsizdir diyordun... Şimdi söyle Kılıçdaroğlu... Şimdi şerefsiz kim?"
 
Anlaşılan o ki, geceyarısı büyük bir operasyon başlatılıyor.
 
Kılıçdaroğlu'nun televizyon ekranındaki görüntüsünün yer aldığı afişler hazırlanıyor. O saatte matbaaya götürülüp baskı yapılıyor. Belli ki sabaha karşı Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne ait olan billboardlar kiralanıyor! Sabaha kadar da, CHP Genel Merkezi'nin karşısı dahil, her yere asılıyor.
 
Böylesine hızlı bir operasyonu geceyarısı birkaç saatte yapan sivil toplum örgütünü gerçekten takdir etmek gerekiyor!
 
Billboardlarda, bu organizasyonu yapan kuruluş olarak "Türkiye Gaziler Vakfı"nın imzası var.
 
Vakfın yöneticileri arasında iki isim dikkat çekiyor. Biri Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başdanışmanı Yalçın Topçu. Diğeri de AKP Ankara Milletvekili Ayhan Yılmaz.
 
CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nu "terör işbirlikçisi" gibi göstermek amacıyla yapılan bu billboardların asıldığı gün İstanbul'da iki polisin cenaze töreni var.
 
Aslında amaçlanan operasyonun ikinci bölümü de Fatih Camisinin avlusunda sahneye konuluyor. Osmanlı Ocakları üyesi olduğu iddia edilen bir grubun yuhalamasının, çelenginin parçalanmasının ardından mafyavari bir yöntemle üzerine mermi atılıyor Kılıçdaroğlu'nun. Bu o alemde "ölüm tehdidi" anlamına geliyor.
 
Ancak bu operasyonun düğmesine öyle bir yerden basılmış ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan, sözcüsü İbrahim Kalın'dan gelen açıklamalardan işin rengi başka türlü ortaya çıkıyor.
 
Cumhurbaşkanlığı katında saldırıya dönük ne bir eleştiri, ne bir kınama, ne de bir "geçmiş olsun" var. Tersine neredeyse saldırıya uğradığı için, ölümle tehdit edildiği için Kılıçdaroğlu'nu suçlayan kıvamda oluyor açıklamalar.
 
Vezneciler'deki bombalı saldırıda yaşamını yitiren iki polisin cenazesindeki olay soruluyor Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın'a. Yanıtı neredeyse saldırıdan dolayı Kılıçdaroğlu'nu suçlar nitelikte:
 
"Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları ortada. Hala Türkiye’de bu cümleler kurulabiliyorsa, terör örgütleriyle ilgili, terör mensuplarıyla ilgili bunun takdirini millete bırakmak gerekiyor. Bir taraftan kendilerinin böyle açıklamalar yapması, birilerinin terör faaliyetlerini meşru gösteren açıklamalarda bulunması elbette abesle iştigaldir. “
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynı günün akşamı muhtarlara verdiği yemekte aynı tonda konuşuyor:
 
"Şu ifadeye bak ya, ne kadar da rahatlıkla bunu söylüyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bu ülkede ana muhalefetin başı olacaksın, bölücü terör örgütü mensuplarını ziyaret edeceksin. Neymiş, yaralıymış. Ben milletin idaresine bunları havale ediyorum."
 
Aslında yaşanan baştan sona büyük bir algı operasyonu.
 
Kılıçdaroğlu'nun sözünü ettiği "hasta mahkum ziyareti" TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu'nda oluşturulan Cezaevleri  Alt Komisyonu yapıyor.
 
Komisyonda AKP'li, HDP'li üyeler olduğu gibi CHP'li üyeler de var. Hiçbir siyasi görüş ayırımı yapılmadan ziyaret ediliyor tüm hasta mahkumlar.
 
Konunun bu yöndeki hassasiyetini de Kılıçdaroğlu büyük bir özenle vurguluyor CNN Türk'teki programda:
 
"Biz hapiste hasta yatan PKK'lıya da gittik, DHKP-C'liye de, İslami kesimden mahkumlara da gittik."
 
Ancak billbordları hazırlayanlar Kılıçdaroğlu'nun konuşmasındaki "İslami kesimden" bölümünü makaslıyorlar. Geriye afişlerdeki o çarpıtılmış söz kalıyor:
 
"Biz hapiste hasta yatan PKK'lıya da gittik, DHKPC'liye de gittik."
 
İşin ilginci hasta mahkumları ziyaret eden alt komisyonun başkanı AKP Milletvekili Mehmet Metiner.
 
Hatırlayacaksınız akademisyen Esra Mungan tutuklanınca bu komisyon Bakırköy Cezaevi'nde onu da ziyaret etmişti. Mungan elini sıkmadığı için Metiner "Psikolojik tedaviye ihtiyacı var" demişti.
 
Billboardların asıldığı, Kılıçdaroğlu'nun Fatih Camisi avlusunda ölümle tehdit edildiği gün Meclis'te yapılan oturumda komisyon başkanı Metiner çıkıp anamuhalefet liderinin bu sözlerini; ister PKK'li olsun, İster DHKP-C'li olsun, ister İslami kesimden olsun tüm hasta mahkumlara yapılan ziyareti savunuyor:
 
"Gerçekten, cezaevlerini dolaşırken pek çok insanla, örgütüne bakmaksızın, görüşmeler yapıyoruz, özellikle de hasta tutuklu ve hükümlülerle her bir partiye mensup milletvekilleri olarak görüşmeler yapıyoruz; bunun polemik konusu yapılması gayriinsanidir, gayriahlakidir. Partimiz adına bu gayriahlakiliğe, bu gayriciddiyete dair bir yorum yapanı da görmedim ben ama, herhangi bir televizyonun bu yorumu yapmasını, partimizi bağlayan ve partimizi ilzam eden bir davranış biçimine dönüştürmeyi de ahlaki bulmuyorum. Cezaevi Komisyonu Başkanı olarak şunu içtenlikle belirtmek istiyorum: İçeride yatan kim olursa olsun, hangi örgüte mensup olursa olsun, hastaysa gerekli duyarlılığı gösteririz ve sorunun çözümü için de gerekli her türlü katkıyı sağlarız, başka türlü siyasi mülahazaları da gayriinsani ve gayriahlaki bulduğumu belirtmek isterim."
 
Ancak "operasyon yaydan çıkmıştır" bir kez. Metiner'in bile "gayriinsani", "gayriahlaki" bulduğu süreç işletilmeye başlar. Çünkü Türkiye'yi dümdüz etmek, "dikensiz gül bahçesi"ne çevirmek için parlamentoda tek engel kalmıştır iktidarın önünde; CHP.
 
Meclis'te en dik duran parti HDP'ydi. İktidar, bu partiyi teslim alamayacağını, diz çöktüremeyeceğini görünce parlamento dışına atma yolunu seçti. Süreç işliyor. 50 dolayında seçilmiş milletvekili yani seçmenin yüzde 10'undan fazlasının oyunu alan partinin temsilcileri dokunulmazlıkları kaldırılmış bir durumda bu yargının önüne atılıyor.
 
MHP yönetimi zaten teslim oldu AKP'ye. Kendi içersindeki muhalefeti bastırmak için bile  iktidarından medet umar hale gelmiş bir MHP yönetimi, artık AKP'nin koltuk değneği değil, arka bahçesi olmuş durumda.
 
Türkiye'de yaşanan soyguna, rüşvete, hırsızlığa, Kürt kentlerinin yakılıp yıkılmasına, gözaltında kayıplara, faili meçhullere kısaca ülkede yaşanacak insan hakları ihlallerine karşı durma potansiyeline sahip tek parti CHP.
 
Şimdi AKP iktidarı işte bu CHP'ye yöneldi.
 
Kabul etmek lazım ki ana muhalefet partisini en zayıf yerinden yakaladı. Bugüne kadar CHP politikalarına genel merkez düzeyinde görülen "aman terör örgütü destekçisi görünmeyelim, aman HDP ile yan yana durmayalım, aman AKP'nin bizim aleyhimizde yapacağı propagandanın hedefi olmayalım" endişesi iktidarı cesaretlendirdi.
 
Kılıçdaroğlu'nun dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda "Anayasaya aykırı ama 'Evet' diyeceğiz" yaklaşımı, kendi partisine mensup milletvekillerinin Anayasa Mahkemesi'ne başvuru için imza atması halinde partiden ihraç edeceğini söylemesi hep bu endişenin ürünü.
 
İktidarın amacı insan hakları ihlallerinde, Kürt sorunu konusunda CHP'yi tutum alamaz hale getirmek.
 
Yakılan yıkılan kentlere giden, sivil ölümlerini sorgulayan CHP'li milletvekillerini "terörist" ilan ederek ana muhalefet partisini, özellikle de insan hakları ihlallerine karşı çıkan milletvekillerini etkisiz hale getirmek, kriminalize etmek.
 
CHP'ye çekilen bu operasyonun başka bir amacı da var. AKP içinden çıkılmaz hale getirdiği, kanlı bir sürece evirdiği Kürt sorununda yaşadığı başarısızlıkları da kendi dışındaki yapılara yıkmak.
 
Düne kadar "HDP olmasaydı terör sorunu çözülürdü" çizgisinde olan iktidar bugünden itibaren "CHP destek vermeseydi terör sorunu çözülürdü" planına geçmiştir.
 
HDP'li milletvekilleri iktidar tarafından "terör örgütünün Meclis'teki uzantısı" ilan edilirken seslerini çıkartmayanlar, aslında AKP merkezli bu kampanyanın bugün herkesi kuşattığına tanık oluyorlar.
 
Artık barış için imza veren akademisyenler de "terör örgütü destekçisi", gerçekleri yazan gazeteciler de "terör örgütü destekçisi"; Kürt kentlerindeki yakmalara, yıkmalara, sivil ölümlerine karşı çıkan aydınlar da "terör örgütü destekçisi", hatta Alman Parlamentosu'nda Ermeni soykırımı'na "Var" diyen Türkiye kökenli Alman Parlamenterler de "Terör örgütü destekçisi" iktidara göre.
 
AKP sıkıştıkça, uyguladığı iç ve dış politikada başarısız oldukça kendi dışındaki herkesi "terör örgütü destekçisi" olmakla suçluyor.
 
Bir süre sonra kendi içinden bu kötü gidişe karşı sesini yükseltecek olanlar da yani "öz", "hakiki" AKP'li olmayanlar da, önce "sözde AKP'li", ardından da "terör örgütü destekçisi" ilan edilecekler.
 
HDP ile başlayan, akademisyenlerle, muhalif gazetecilerle, aydınlarla süren bu operasyonda sıra CHP'ye geldi şimdi. Bütün göstergeler bunu işaret ediyor.
 
Bu AKP iktidarda kaldıkça birgün herkes "bölücü terörist" olacak!