Washington ve Moskova da dahil olmak üzere büyük güçlerin Dışişleri Bakanları, Uluslararası Suriye Destek Grubu’nun (USDG) Viyana’daki toplantısını, Suriye hükümeti ile “silahlı muhalefet”i oluşturan Batı destekli İslamcı milisler topluluğu arasındaki barış görüşmelerinin yeniden başlayacağı bir tarih önermeden sona erdirdiler.

 
Hükümet güçlerini ABD ile Rusya’nın aracı olduğu 27 Şubat tarihli ateşkesi ihlal ederek kendi mevzilerine saldırmaya devam etmekle suçlayan sözde asiler, Cenevre’deki görüşmelerin son turunu terk etmişti.
 
Devlet Başkanı Beşar Esad hükümeti ile müttefikleri Rusya ve İran, devam eden operasyonların, her ikisi de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından terörist grup olarak kabul edilen ve sallantıdaki ateşkesten dışlanmış olan Irak ve Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) ve El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra Cephesi’ne karşı yürütüldüğünde ısrar ettiler.
 
USDG üyesi devletler, Viyana toplantısının kapanışında yayınladıkları bir bildiride, ateşkesin tam olarak uygulanamamasının sonuçlarının “topyekün savaşa dönüşükapsayabileceği” uyarısında bulundular.
 
Bildiri, anlaşmanın ihlalinin, bunu gerçekleştiren tarafın, “ateşkes düzenlemelerinden ve ateşkesin onlara sağlandığı korumadan dışlanması” dahil, sonuçları hakkında uyarıda bulunurken, ne tür somut yolların izleneceğine ilişkin hiçbir işaret vermedi.
 
Son derece açık olan şey, Esad hükümetine sadık güçlerin gerçekleştirdiği iddia edilen ihlallerinin, savaş uçakları zaten Suriye’deki IŞİD hedeflerine saldırılar düzenleyen ABD’den gelecek bir misillemeyi kışkırtabilecek olmasıdır. Ayrıca, en az 250 ABD Özel Operasyon askeri, Şam’ın izni olmaksızın ve uluslararası hukuku ihlal ederek karada konuşlandırılmış durumda.
 
Pazartesi günü, Suriye’nin Irak sınırı yakınındaki Deyrizor vilayetindeki al-Bukamal kentine karşı gerçekleşen bir ABD hava saldırısı, haberlere göre üç çocuğu ve bir kadını öldürdü.
 
Bu arada, sözde asilerin ihlalleri, onların Batılı destekçilerince görmezden geliniyor ve yalnızca hükümet ve müttefiki Rusya tarafından cezalandırılıyor.
 
Bu, açık bir biçimde, yaklaşık 11 milyon Suriyeliyi evinden sürerken şimdiden 250 binden fazla yaşama mal olmuş bir çatışmanın yoğunlaştırılmasına yönelik bir formüldür. Bu, aynı zamanda, Suriye’deki çatışmanın, ABD’yi Rusya ile karşı karşıya getirecek daha geniş bir savaşa yayılmasının koşullarını oluşturmaktadır.
 
Washington, Suriye “barış süreci”ne, yalnızca, Rusya’nın Esad hükümeti yanında müdahalesinin Batı destekli İslamcı milislere karşı savaşın akışını tersine çevirdiği veABD’nin organize ettiği rejim değişikliği savaşını kargaşaya sürüklediği koşullarda, bir zaman kazanma aracı olarak katılmıştı.
 
Obama yönetimi, başından itibaren, Viyana ile Cenevre’deki görüşmelerin Washington’ın Suriye’deki kanlı savaşı körüklemesindeki asıl amacına (Esad hükümetini devirmek ve yerine Batı’nın daha uysal bir kukla rejimini geçirmek) ulaşmada başarısız olması durumunda bir “B Planı”na başvurma tehdidinde bulunmuştur. Geçtiğimiz ay, ismi açıklanmayan üst düzey ABD’li yetkililer, “B Planı”nın, “asiler”e, Rus uçaklarını düşürebilecek taşınabilir omuzdan ateşlenen füzeler (MANPADS) dahil, daha gelişmiş silahlar sağlamayı kapsayacağının bilinmesi gerektiğini söylediler.
 
Viyana konferansının kapanışında Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve BM özel temsilcisi Steffan de Mistura ile yan yana medyaya konuşan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “O [Esad], Başkan Obama’nın bu kararı almak zorunda olduğuna inandığında doğru olanı yapma kararlılığına ilişkin asla yanlış bir hesap yapmamalı.” diyerek, Esad’a yönelik doğrudan bir tehditte bulundu.
 
Lavrov, kendi adına, Washington’ın Türkiye dahil başlıca bölgesel müttefiklerini, çatışmayı körüklemek için Suriye’ye daha fazla silah akıtıyor olmakla suçladı. O, bunun, son dönemde “asiler”e tank sağlamayı da kapsadığını söyledi.
 
Rusya dışişleri bakanı, “aşırılıkçıların ana tedarik kanalı”nın, Türkiye-Suriye sınırının, bir tarafını Türk ordusunun diğer tarafını ise IŞİD’in kontrol ettiği 90 kilometrelik alanı olduğunu söyledi. O, “bu ikmal malzemeleri tedarikini sürdürmek ve gizlemek için Türkiye’nin sınırın kendi tarafında oluşturduğu büyük, geniş bir ağ”ın mevcut olduğu suçlamasında bulundu.
 
Kerry, Viyana görüşmeleri öncesindeki hafta sonunu, ABD’nin başlıca bölgesel müttefiklerinden ve Suriye’deki İslamcı güçlerin ana destekçisi olan Suudi monarşisinin temsilcileri ile Riyad’da kapalı kapılar arkasında toplanarak geçirmişti. Suudi yönetimi, Suriye hükümeti ile görüşmelerde Selefi cihatçı milisleri temsil etmek üzere oluşturulmuş olan Yüksek Müzakere Heyeti’nin örgütleyicisiydi.
 
Viyana’daki konferansta konuşan Suudi Dışişleri Bakanı Adel al-Jubeir, Suriye’deki rejim değişikliği savaşının hızlı bir şekilde tırmandırılmasını savundu.
 
Adel al-Jubeir, gazetecilere, “Biz, uzun süre önce bir ‘B Planı’na geçmiş olmamız gerektiğine inanıyoruz.” dedi ve ekledi: “Alternatif bir plana geçme seçeneği, [muhalefete] askeri desteği yoğunlaştırma seçeneği, bütünüyle Beşar rejimi yüzündendir … O, ya siyasi bir geçiş yoluyla ya da askeri güç aracılığıyla alaşağı edilecek.”
 
Bu arada, Washington’ın NATO müttefiki ve “asiler”in başlıca destekçilerinden Türkiye, Salı günü, Suriye’ye tek taraflı bir askeri müdahale gerçekleştirme tehdidinde bulundu.
 
Cumhurbaşkan Tayyip Erdoğan, İstanbul’daki bir toplantıda, IŞİD’in Suriye sınırının diğer tarafından gelen ve Kilis’i vuran füze saldırılarının sözde üstesinden gelmek için, Türk ordusunun tek başına hareket edeceği söyledi.
 
Erdoğan, “Güvenli bölge için çalmadık kapı bırakmadık. … Uygulamaya gelince hiçbirisi bu noktada ‘Hadi adımı atalım’ demiyor.” dedi ve ekledi: “Kilis’e düşen roketler konusunda bize yardım edilmezse, o konuyu da biz çözeceğiz.”
 
Erdoğan’ın açıklaması, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bu ayın başında yaptığı açıklamayı yineliyordu: “Eğer gerekiyorsa göndereceğiz. Kara güçleri elzem duruma gelirse göndeririz.”
 
Erdoğan’ın açıklamaları, onun kaygısının Ankara’nın silahlandırıp donattığı IŞİD değil; Türkiye sınırı yakınındaki Suriyeli Kürt güçlerinin artan gücü olduğunu ortaya koyuyordu. O, bu güçlere sağlanan ABD desteğine yönelik açık bir eleştiriyle, “Dünyada silah sektörünü elinde tutan ülkeler bu teröristlere bizzat silahlarını veriyorlar. Hadi buna da ‘hayır’ desinler.” dedi.
 
Türk hükümeti, kendisini Suriye’deki rejim değişikliği savaşına adamış ve geçtiğimiz Kasım ayında bir Rus jetini vurup düşürmesiyle, bu çatışmayı Moskova ile askeri bir karşılaşmaya sürükleme istekliliğini göstermiştir.
 
Suudi ve Türk yönetimlerinin, ABD egemen çevreleri ve ordu-istihbarat aygıtı içindeki güçlü kesimlerin desteklediği bir politikayı açıkça savunuyor olduğuna kuşku yok.
 
Suriye katliamının tırmandırılması, aynı zamanda, hem Demokratik hem de Cumhuriyetçi partinin önde gelen adaylarının desteğine sahip. Bununla birlikte, bunun başlatılmasının, savaş meselesinin ABD başkanlık seçimlerinde bir konu haline gelmesini önlemek amacıyla Kasım sonrasına kadar erteleneceği neredeyse kesin.