Ülkenin tek adam iktidarına doğru sürüklendiği siyasal zemin, diğer bütün siyasi yapılar için de taşları yerinden oynatıyor. Erdoğan ve etrafındaki güçler MHP’nin kongre sürecine kendi hedefleri bakımından etkilemeye çalışırken, CHP’yi de ‘Ya benden yanasın, ya da teröristlerden’ sopasıyla sersemletip kendi amaçlarına eklemlemeye çabalıyor. Bu uğursuz denklem, ülkenin bugününde ve geleceğinde iddia sahibi olmak isteyen tüm siyasi güçleri de tercihe zorluyor. Bu denklemi çözecek kendi denklemini kurmayı başarmak ya da iktidarın denklemi içinde çözülüp dağılmak.
Bu açıdan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet diyeceğiz” açıklaması iktidarın hesapları karşısında, kendisini ve partisini giderek bir etkisiz elemana dönüştüreceği açık bir beyandı. Ancak CHP içinde demokrasi, barış ve emek politikaları bakımdan partinin merkez siyasetinin solunda duran vekiller ile geleneksel ‘ulusalcı’ eğilimlere sahip vekiller farklı gerekçelerle de olsa dokunulmazlıkların kaldırılmasına ‘hayır’ demenin doğru olacağı konusunda önemli oranda birleşmiş gibi görünüyor. Bu tablo, Kılıçdaroğlu’yu önceki söyleminden geri adım atmak için manevra anlamına gelen açıklamalar yapmaya da zorladı. Ülkenin siyasal fay hatları böylesine enerji biriktirirken emek, demokrasi ve barış güçleri de sürecin ihtiyacına uygun bir birliğin sağlanması için çeşitli çabalar sürdürüyor.
İktidarın dokunulmazlıkların kaldırılması teklifine ‘hayır’ denilmesi için Mecliste grubu bulunan partilere çağrı yapan HDP, CHP ve BDP’li eski vekillerden oluşan Diyalog Grubu da bu oluşumlardan biri. Bu gruptaki isimlerden CHP Eski Milletvekili Rıza Türmen geçtiğimiz günlerde, ‘Bir demokrasi cephesine gereksinim var’ diyerek bir kurultay önerisini gündeme getirdi:
“Bu amaçla, bütün demokratik sol grupların, sendikaların, meslek kuruluşlarının, STK’lerin, platformların katılacağı bir kurultayın toplanması yararlı olacak. Bu kurultay asgari ortak noktaları içeren bir program kabul edip, tüm kuruluşlar arasında eş güdüm sağlayacak bir organ kurulmasına karar verirse ortak bir mücadele cephesi kurulması yolunda önemli bir adım atılmış olur. Amaç, bir strateji çerçevesinde birleşerek, AKP’nin hegemonik düzenine karşı ortak bir mücadele verecek yeni bir güç merkezi yaratmak.
Kurultaya katılacak kuruluşlar elbette ayrı kimliklerini, ayrı görüşlerini saklı tutacak. Bu kuruluşlar arasında bir görüş birliği sağlamak gibi bir amaç olmamalı. Kurultay farklı görüşlere sahip kuruluşları ortak bir amaca yöneltmek için çaba göstermeli.
Kurultayda doğacak yeni kamusal alan sadece AKP’nin düzenini ret değil, aynı zamanda yeni bir siyasal kültürün yaratılmasına, tohumları Gezi direnişinde atılan yeni bir demokrasi ve yeni bir Türkiye projesinin ortaya çıkmasına yol açacak.
Böyle bir hareket hiçbir siyasal partinin şemsiyesi altına girmemeli. Ama dileyen siyasal partilerin de zincirin eşit bir halkası olarak katılması engellenmemeli. Böylelikle, hegemonyaya karşı ortak mücadelenin hem parlamento içinde, hem dışında sürdürülmesi ve bu ikisi arasında bağlantı kurulması sağlanmış olur. (...)
Ama bir toplumsal muhalefetin iktidarın hegemonik yapısında çatlak yaratması ancak halk kitlelerini harekete geçirerek gerçekleşebilir.
Bunun için her şeyden önce, AKP hegemonyası altında ezilen, dışlanan azınlık gruplarını, Kürtleri, Alevileri, işçileri, işsizleri, LGBTİ’leri, Romanları, inançlı solcuları ve tüm sol grupları motive edebilmek gerekir.” (T24, 13 Mayıs 2016)
Bu çaba açısından Mecliste dokunulmazlıkların kaldırılmasını engellemek anlamlı bir ön adım olabilir.
Ardından demokratik güçleri, olabildiğince sadeleştirilmiş talepler etrafında bir araya getiren ve hiçbir oluşumu da bir diğerinin programı içinde erimeye zorlamayan bir birlik için somut adımlar atılabilir, atılmalıdır. Türmen’in kurultay önerisi bu açıdan üzerinde düşünmeyi hak ediyor.