“Kötünün daha kötüsü var” başlığı ile gerçekleştirilen açıklamayı EHP İstanbul Adayı Özge Akman yaptı. Akman, 4 temel başlıkta ekonomik krizin ne aşamada olduğunu verilerle anlattı.
 
Akman, emek verenlerin gözden çıkarıldığını ve iktidarın yerel seçimlere giderken krizin gündeme gelmemesi için elinden geleni yaptığını söyledi. İktidarın tüm olanaklarını, imkanlarını ve kamu kaynaklarını bunun için kullandığını söylerken krizin bu açıdan yerel seçimin gündemi olduğunu fakat toplamdaki gidişata bakıldığında krizin ne sadece bugünün sorunu olduğu ne de yarın hemen kurtulabilecek bir mesele olduğunu belirtti.

Akman açıklamasında 4 başlıkta şu konulara yer verdi:
 
Türkiye “büyük düşünemedi”, ülke sanayisi çöküyor

Özge Akman sanayideki küçülmenin %7.4 olduğunu belirtirken tüm gelirin betona yatırıldığını ve değer üretecek tüm kamu iktisadi teşebbüslerinin satıldığını vurguladı. Üretimdeki gerimenin altını çizerken tanzim gibi örneklerin seçime kadar değil daimi olarak sürdürülmesi ihtiyacı olduğunu söyledi.
 
“Türkiye anlatıldığı gibi “büyük” düşünememiş durumdadır. Büyüme rakamları ilk açıklandığında “%3 büyüdük” dediler ama %-3 büyüme değil küçülmedir. GYİH %3 küçüldü ama daha felaket durumda olan Türkiye sanayisinin %7.4 küçülmesidir. Bu duruma gelmek bir iki aylık mesele değildir. İktidarın uyguladığı neoliberal politikaların sonucunda işte buraya geldik. Sanayinin durumu, ülkenin kaynaklarının betona, inşaata, ranta yatırıldığının göstergesidir.

Bu ülkede özelleştirmeler gündeme geldiğinde direnenler vardı. Tekel çadırlarını hatırlayın. Tank Palet fabrikası satılmasın diye direnenler hala var. Şekerden demir fabrikalarına, PETKİM’den SEKA’ya ne kadar kamu iktisadi teşebbüsü varsa sattılar. Yani değer üreten, bir üretim sağlayan sanayi satılarak gelen gelir inşaata yatırıldı. Ancak inşaat değer üretmez, beton işte ülkeyi bu hale getirir.

Tanzim satışlarla birlikte, bu kamu iktisadi teşebbüsler de gündeme geliyor. Bu ülkede değer üretmenin, temel ihtiyaçları üretmenin nasıl olabileceği tartışmaları hala sürüyor. Bunun mümkün olup olamayacağı bile tartışma konusu olabiliyor. Sanayi bu halde, biz hala üretimin nasıl yapılabileceğini tartışıyoruz.

Tanzim gibi örneklerin sadece seçime kadar, sadece taşıma yoluyla ve kısıtlı olarak değil daimi olarak sürdürülmesi ihtiyacı bu tabloda yine önümüze çıkıyor. Ülkede üretim yapılmamasının sonuçlarını en sonunda %7.4 küçülen sanayi ile görüyoruz. Bunun karşısında kamu iktisadi teşebbüslerinin önemi de bir kez daha görülüyor.
 

Öte yandan, AKP’nin de gelişini sağlayan 2000’li yılların krizinde neoliberal politikalar uygulanırken çok mutlu olanlar vardı. O günlerin yasalarıyla haklar tırpanlandı, işte bunun sonucu da bugünün ETY’lileridir. O günün neoliberal politikaları nedeniyle ellerinden alınan emeklilik hakları için direniyorlar. Sanayinin çöküşü ve gerileme tüm veriler ile bu şekilde ortadadır.”

Emek verenler yoksullaşırken
İhraç edenlerin keyfi yerinde
 
Özge Akman, hane halkının tüketimi ile ihracat rakamlarını karşılaştıran grafikte de aradaki farkın altını çizdi. Akman, bir yanda %-8.9’a kadar düşen hane halkının tüketimi, diğer yanda ise artan ihracat rakamları ile ekonominin kimden yana büyüdüğünü değerlendirdi.
 
“Bu grafik, hane halkının tüketimini ve ihracattaki rakamları ifade ediyor. Bu grafikte çok tezat bir şekilde ortaya çıkan iki rakamı görebiliyorsunuz. %-8.9 olan, hane halkının tüketimi. Yani bizler, bu ülkede emek verenler, tüketimde “tüketememek” aşamasına gelmişiz. Burada ilginç olan grafiğin diğer ucuna doğru yükselen ihracat rakamları. Yüzde 10.6 bir büyüme söz konusu. Ama biz artık bazı şeylerin tüketimini o kadar o kadar çok düşürmüşüz ki -8.6’ya kadar gerilemişiz. Fakat ihraç edenlerin keyfi yerinde.

Bu zıtlık bize aslında bu krizin sonuçlarının nereye, nasıl yansıdığını gösteriyor. Şunun da altını çizelim ki, bu ihracatı yapanlar, her zaman kavram olarak kullanırız ama şimdi gerçek rakamlarıyla söyleyelim, bir avuç. Hane halkında yaşayanlar ise milyonlar.”
 
Ağzımızdaki lokma daha pahalı

Akman, yükselen enflasyonu, ve bunun daha da kötü olan kalemi, yükselen gıda enflasyonunu da bu açıklamada değerlendirdi.
 
“En çok konuştuğumuz, en çok gündemimize aldığımız, en çok adını andığımız enflasyona gelelim. Yükselen bir enflasyon var ve bunun ne kadar kötü sonuçları olduğunu görüyoruz. İktidarı en sonunda en çok nefret ettiği tanzim satışları bile yapmak zorunda bırakıyor. En sevmediği politikaları uygulamak zorunda bırakıyor, kamu harcamaları yapmak zorunda bırakıyor. Burada kötü olan bir kalemin daha da kötüsünü gündeme getireceğiz. Biliyorsunuz yıllık enflasyon %19.67 olarak açıklanmıştı. Burada daha da kötü olan kalem, gıda enflasyonu. Bizim artık ağzımızdaki lokmayı bile daha pahalı hale getiren gıda enflasyonu %29.25. Yani neredeyse %30. Bu, bizim ağzımızdan geçen lokmanın 3’te biri yok demek. Yani görünen, %20’lere ulaşan enflasyonun büyük bir alım gücü zorluğu yarattığı gerçekliği var ama, burada artık temel ihtiyacımız olan gıdaya ulaşamayacağımız rakamlara ulaştık. Yüzde 30, tanzimlerin, insanların temel gıdaya doğrudan ulaşmasının ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. En sonunda, bu neoliberal iktidarı tanzim satış yapmak zorunda bırakan bunlar oluyor. Bu toplumda çocuğunuz süt alamıyorsanız, evinize market alışverişi yapamıyorsanız, yani karnınızı doyuramıyorsanız, kimse size hiçbir beka anlatamaz, hiçbir istikrar anlatamaz. Bunun daha ötesi yoktur."
 
Ne istediler de verdiniz?
En verimli çağında gençler, en fazla işsiz
 
Akman işsizlik gündemine dair ise %13.5 işsizlikten daha kötüsünün %24.5’e çıkan genç işsizlik olduğunu belirtirken son 30 yılın en yüksek işsizlik rakamına ulaşıldığını belirtti.
 
“İstihdama katılıma baktığımızda bu ülkede tablo hiçbir zaman parlak olmadı, hiçbir kapitalist sistemde zaten parlak olamadı. Çöken sanayinin sonuçlarından biri de işsizliktir. Son açıklanan verilerle işsizlik, son 30 yılın en yüksek rakamına ulaştı. Bu %13,5’e tekabül etti. TÜİK’in işsizlik verileri “aktif bir şekilde iş arayanlardan” oluşuyor. Aktif iş arayan kavramının dışında kalan %50’ye yakın bir insan topluluğu var. İş ararken ümidini kaybedenlerin, ev işi ile meşgul denilen kadınların, ataması yapılmayan öğretmenlerin, memurların ve toplumun birçok kesiminin TÜİK’in işsizlik verilerinde yer almadığının altını bir kez daha çizelim. Bu hali ile bile açıklanan işsizlik %13,5’e çıkmış yani 7 milyona yaklaşmıştır. Bu rakamın daha kötüsü de var, o da genç işsizlik rakamlarıdır. Genç işsizlik, en verimli çağına el konulan gençler demektir.

Genç işsizlik %24,5’e ulaşmış durumda. Yerel seçim döneminde gençler için vaatler anlatılıyor ama gençler ne istedi de verdiniz? Her ay gittikçe yükselen genç işsizlik verilerine baktığımızda, bunu durdurmak için hiçbir şey yapmadıklarını görüyoruz. Her yere açtıkları üniversiteler ile övünüyorlardı. O üniversiteler genç işsizliği sadece 4-5 yıl erteledi. Malesef en sonunda o üniversitelerden çıkan gençler iş bulamadı; istihdama dahil olmak yerine işsizler ordusuna dahil oldular. Bu yüzden üniversite açmak bir iş olarak anlatılmaz, nihayetinde istihdamın var olup olmadığını konuşmak durumundayız. Öte yandan teşvik edilen özel üniversitelerde öğrencileri soymaya da devam ettiler. Şimdi yerel seçim geldi diye gençlere ulaşımda indirim, şehirlerde bazı imkanlar gibi komik öneriler sunuyorlar. %24,5 olan genç işsizlik karşısında gençlere istihdam öneren yok. Eğer gençlere faydalı olacak yerel yönetim anlayışı öne sürüyorsanız, okumaya giden gençleri o şehirlerde soymayı kesmeniz gerekecektir. Bedava ulaşım konuşuyorsak bunun önce gençlere sağlanması gerekir. Okumak için varını yoğunu ortaya koyan ama istihdama katılamayan gençler, bu ülkedeki işsizliğin korkunç ama en gerçek sonucunu ortaya çıkarıyor.”
 
Akman bu 4 temel başlıkta değerlendirmelerini yaparken kötü gidişatın daha kötüsünün yine emek verenlerin üzerine yıkıldığını söyledi. İktidarın ülkeye dolan paraları değer üretmeye değil kara ve ranta yatırdığını belirtirken “hizmet” diye anlattıklarının hiçbirini gerçekleştirebilecekleri bir para olmadığını söyledi.

Akman muhalefet cephesini de eleştirerek şunları söyledi:
 
“Farklı bir politika gelişmiyorlar, aynı piyasacı politikaları diğer yönünden anlatıyorlar. Ekonomik gidişatın buraya geleceğini en başından beri biliyorduk. Bunun karşısında durmadılar. Bir dünya görüşü olarak bu düzeni savunan hiçbir anlayış farklı bir sonuç elde edemez. Bugün yoksulluk ve işsizlik diyorlar ama bunu artık Berat Albayrak bile söylüyor. Bu sebeple kimse kendini fazladan bir şey yapmış gibi öne sürmesin.”
 
Akman, tüm gidişatın yerel yönetimlerle çözüleceğini söylemiyoruz derken bazı eğilimlerin gündeme gelebileceğini belirtti. Belediyelerin ekmeği ürettiği gibi; eti, sütü, kıyafeti üretebileceğinin mümkün olduğunu ve her imkanda kamu üretiminin, kamu varlıklarının artırılmasının önemini vurguladı.
 
Özge Akman, tüm tablonun sonucunda tek gerçekliğin emek verenlerin kendi ürettikleri değere sahip çıkması olduğunu dile getirdi.
 
Akman, EHP’nin emek verenlerin partisi olarak krizin var oluşuna ve sonuçlarına karşı mücadele edeceğini belirtirken işsizlikle, yoksullukla baş başa kalan emek verenleri bir araya gelmeye ve örgütlü olmaya çağırarak açıklamasını sonlandırdı.