İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisinin 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde paylaştığı rapora göre 2018’in ilk 10 ayında en az 92 kadın işçi yaşamını yitirdi.
 
İSİG’in paylaştığı raporda yaşamını yitiren kadın işçilerin 10’unun mülteci, 7’sinin ise çocuk yaşta olduğu vurgulandı.
 
İşçi ölümlerinin 7’si Antalya’da, 7’si Aydın’da, 7’si Bursa’da, 6’sı Kocaeli’de ve 6’sı Urfa’da meydana geldi. Yüzde 51’i trafik ve servis kazaları sebebiyle meydana gelen işçi ölümlerine ilişkin İSİG, “Trafik ve servis kazaları başta tarım olmak üzere güvencesiz işlerdeki en önemli işçi ölümlerinin sebeplerinden birisi. Bu sebeple yaşamını yitirenlerin ağırlıklı kısmı kamyon, traktör ya da minibüslerle tarlalara taşınan tarım işçisi kadınlar” tespitini yaptı. İşçi ölümlerinin yüzde 52’si tarım-orman iş kolunda, yüzde 9’u tekstil-deri iş kolunda, yüzde 9’u ticaret-büro iş kollarında gerçekleşti.
 
Son yıllardaki kadın işçi ölümlerinde, kadın işçinin işyerinde ya da iş yolunda bir erkeğin şiddeti sonucu ölümlerindeki artış da dikkat çekici. 2018’in ilk 10 ayında yaşanan kadın işçi ölümlerinin yüzde 5’inin nedeni kadınların işyerindeki ya da işyerine dışarıdan gelen bir erkek tarafından katledilmesi ya da cinsel ve fiziki şiddet görmesi.
 
Kadın işçilerin yarısı kayıt dışı
 
Türkiye’de 10 kadından yalnız 3’ünün ekonomik yaşama dahil olabildiği belirtilen raporda, “4 kadından biri ise ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor. Bu ekonomik şiddet barajını aşıp çalışan kadınlar ise geçici ve güvencesiz işlere mahkum ediliyor. Kadın işçilerin neredeyse yarısı kayıt dışı çalıştırılıyor. Kadın emekçiler erkeklere oranla daha az ücret alıyor ve daha kötü koşullarda çalıştırılıyor. İşyerinde kadına yönelik şiddetin ana nedenlerinden birisi, kadın işçilerin toplumsal cinsiyet rolünün işyerinde de devam etmesi iken, bu eşitsiz konumun kadını ittiği güvencesiz emek de bu şiddetin diğer başlıca sebebi. Geçtiğimiz yıllar boyunca kadın istihdamının giderek artan biçimde geçici, güvencesiz, kayıt dışı işlerde yoğunlaşmasına yönelik politikalar, işyerinde kadına yönelik şiddetin artmasının en önemli zeminlerinden biri” denildi.

İşini kaybetme korkusuyla karşı koyamıyor
 
Kadınlar için işyerleri giderek artan bir biçimde kadına yönelik toplumsal şiddetin yeniden üretildiği ve daha da katmerleştiği alanlar haline getiriliyor. Kadın emekçiler işyerlerinde; ayrımcılık, fiziksel şiddet, sözsel şiddet, duygusal şiddet, cinsel şiddet, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet ve mobbing yoluyla şiddete uğruyor.
 
İşyerinde kadına yönelik şiddeti en çok patronlar, erkek amirler ve iş arkadaşları uyguluyor. Kimi zamansa bu şiddet -özellikle hizmet sektörü gibi sektörlerde- müşteri, hasta gibi dışarıdan biri tarafından da uygulanıyor.
 
Kadın emekçiler, işini kaybetme korkusu, damgalanma, dışlanma gibi sebeplerle bu şiddete karşı koyamıyor çoğu zaman. Diğer yandan, kadınlar bu barajı aşsa dahi Türkiye’de işyerinde kadına yönelik şiddete karşı herhangi bir etkin yasal korumanın olmaması başka bir sorun. Başta kayıt dışı çalışan kadınlar, şiddete karşı hukuki bir hak aramanın da tümüyle dışında bırakılmış durumda. Diğer yandan, işyerinde kadına yönelik fiziki şiddet bir biçimiyle görünür olabiliyorken diğer şiddet türlerinin neredeyse hiçbir görünürlüğünün olmaması/sağlanamaması ise başlıca bir sorun.

Hükümet politikaları işyerindeki şiddeti artırıyor 
 
İSİG tarafından paylaşılan raporda, Hükümetin politikalarının, kadın işçilere yönelik şiddeti arttırdığına işaret ediliyor:
“Ulusal İstihdam Stratejisi’nde ana hatları çizilen kadın istihdam politikası; ardından yasal düzenlemeler ve politika belgeleri kadın işçileri an be an daha kötü çalışma koşullarına ve işyerlerinde daha eşitsiz bir konuma sürükledi. Kayıt dışı, ucuz, güvencesiz işlerin belkemiği, kadın emeği üzerine kurulurken kadınların örgütlenme ve haklarını savunma olanakları her geçen gün daha da kısıtlandı, bu da işyerinde kadına yönelik şiddetin daha da artmasına neden oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2016 8 Mart’ında yaptığı konuşmasında ‘Açık söylüyorum bana göre kadına en büyük zararı hayatı ekonomik özgürlük parantezine mahkum eden anlayış vermiştir’ sözleri, iktidarın kadın istihdamına yönelik politikaların; dolayısıyla işyerlerinde kadına yönelik şiddetin de bir dayanağını oluşturuyor. Kadın istihdamı, yalnızca kadınların istihdama dahil oluşunu baz alan bir devlet politikası üzerinden yürütülmekte, dahası güvencesiz, geçici, yarı-zamanlı, ucuz işlerin belkemiği doğrudan kadın emeği üzerinden kurulmakta. Diğer yandan, kadınlara aile sorumluluklarını önceliği, çocuk bakım yükümlülükleri gibi kadın sorumluluğu olarak görülen işlerin gerekçe gösterilmesiyle dayatılan esnek çalışma formları dayatılıyor. Bu durumda kadın istihdamındaki görece artış yanıltıcıdır; kadın istihdamında artış olarak sunulan durum, kadın işçilerin geçici işlerde, daha sağlıksız koşullarda çalışmasına ve iş kazalarına zemin hazırlıyor.”

Kriz dönemleri kadın işçiler için daha çok şiddet demek 
 
Kadın emekçilerin ekonomik krizlerin en hızlı ve en çok yoksullaştırdığı, sosyal güvenlik korumasının dışına çıkardığı, kemer sıkma politikalarının en fazla uygulandığı kesim olduğu vurgulanıyor. Raporda, “Kriz döneminde artan kayıt dışı çalışmadan en çok kadınlar etkileniyor. İşsizlik oranlarının yüksekliği güvencesiz çalışmayı daha da artırıyor, bu durum kadın emeğinin hem çalışma koşulları bakımından hem de ücret, sigorta gibi haklar bakımından hızla çalışma yasalarının kapsamı dışına itilmesini beraberinde getiriyor” ifadeleri yer aldı.