Bir trilyon dolar, Amerika'daki tüm işçilerin maaşlarını kriz öncesi seviyelerde tutabilir, bu da insanların dört ay boyunca evde kalabilmesine ve virüsün yayılımının durmasına imkan sağlayabilir. Bunun yerine tüm bu para, bir avuç milyarder şirket sahibi ve yatırımcının kişisel kasalarına girdi.

COVID-19'un neden olduğu ekonomik kriz önlenebilirdi. Sağ, ekonomiyi virüsün gerçekliğini tamamen inkar ederek, her yeri hiçbir önlem almadan yeniden açarak ve ölü sayısının artışına göz yumarak kurtarabileceğini düşünüyor. Bu yöntemler insanlık dışı ve asla savunulamaz. Ancak ekonomik kriz başka bir yoldan önlenebilirdi: İnsanlara evde kalmaları için ödeme yapmak ve işten çıkarmaları önlemek için kamu kumbarasını kullanmak.

Bu muhteşem derecede zengin ulus, bu yolu seçmeyi finanse edebilirdi. Toplumu felaketten kurtarmaya değilse, bir ulusun zenginliği neye yarar? Bunun yerine, federal hükümet Amerikalıları yeterli ekonomik yardımı sunmadan kendi hallerine terk etti. Eyalet ve yerel yönetimler de aynı anda hem ekonomik olarak halkı fakirleştiren hem de virüsü durdurmada başarısız olan yarım yamalak karantinalar uygulattı.

Böylece mümkün olan en kötü sonucu elde ettik: Yaygınlaşan ekonomik sorunlar ve azalmayan virüs bulaşıcılığı.

Bu felaket stratejisizliğin bir sonucu olarak, COVID-19 çeyrek milyon Amerikalıyı öldürmekle kalmadı, yirmi beş milyon Amerikalı da ya işini kaybetti ya da gelirlerinin önemli bir bölümününden oldu. Ekim ayı itibarıyla sekiz milyon Amerikalı yoksulluğa itilmişti. Northwestern Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, pandemi sırasında Amerikalı ailelerin yaklaşık dörtte birinin gıda eksikliği yaşadığını tahmin ediyor.

Ancak salgın herkesi dezavantajlı duruma düşürmedi. Bu ay, Politika Çalışmaları Enstitüsü (IPS) "Milyarder Servetine Karşı Toplum Sağlığı: Temel İşçileri* Pandemi Çıkarcılarından Koruma" adlı bir rapor yayınladı. Yazarları, Mart 2020'den bu yana, ülkedeki 647 milyarderin toplam net varlığının yaklaşık 960 milyar dolar arttığını belirledi. Bu hızla, bu makaleyi okuduğunuz sırada muhtemelen bu rakam bir trilyon doları aşmış olacak.

Ortalama bir Amerikalı, ulusun ekonomik önde gelenlerine karşı saçma bir şekilde cömert olabilir. Genellikle bu Amerikalılar iyi niyetli ve sorgulamalarını geniş tutmaya yatkınlar. Belki de ülkenin en zengin kişileri, salgın sırasında ek bir trilyon dolar kazanmayı hak etmişlerdir, sonuçta bu zor zamanlarda topluma faydalı hizmetler verdiler.

Bu masumiyetin görmezden geldiği şey, bu seçkinlerin sahip olduğu ve yatırım yaptığı şirketlerin çoğunun iş modellerinin işgücü maliyetlerini bastırmaya, vergi kaçırmaya, düzenlemelerden kaçmaya ve aksi takdirde de toplumsal sözleşmeden vazgeçmeye dayandığıdır. Rahatça oturuyorlar çünkü diğer herkes diken üstünde yaşıyor.

IPS raporuna göre, örneğin Instacart’ın otuz yaşındaki kurucusu ve genel müdürü Apoorva Mehta salgından en çok kâr eden on milyarderden biri. İlk bakışta, Instacart insanların kapılarına yemek götürdüğü için para kazanıyor gibi görünüyor.  Sonuçta bu hizmet, karantina sırasında fazlaca talep gördü.

Ancak gerçek şu ki, Uber ve Lyft gibi Instacart'ın da para kazanma şekli, alışverişi yapan ve bu siparişleri teslim eden işçileri bağımsız üstleniciler olarak yanlış sınıflandırarak, bu işçilere olan sorumluluklarından kaçmasına izin veriyor. Instacart'ın ve dolayısıyla Mehta'nın salgın sırasında kazandığı para, yalnızca bir müşterinin bir hizmet için ödediği para değil, aynı zamanda şirketin hizmeti sunan işçinin maaş ve sosyal haklarından tasarruf ettiği paradır.

IPS raporunda listelenen diğer on milyarder arasında, serveti 70 milyar dolar artan Amazon'dan Jeff Bezos; Walmart’ın serveti 48 milyar dolar artan Walton ailesi ve kasasına 600 milyon dolar giren Tyson Foods'tan John Tyson var.

Bu şirketler düşük maaşlar ödüyor, çalışanlarını sosyal haklardan mahrum bırakıyor, sendikaları iflas ettiriyor, ihbarcılara misillemeler yapıyor ve güvenli olmayan çalışma koşullarıyla sonuçlanan bütçe kesintilerine gidiyor. Bunların hepsi sıradan zamanlarda gerçektir.  Pandemi zamanlarında, işçi karşıtı var oluşları gösterişli bir şekilde yükseliyor. Örneğin, Amazon'un bir depo işçisini kovması ve ardından iddiaya göre onu alenen lekelemek için komplo kurması gibi. İşçinin suçu, iş arkadaşlarını COVID-19 enfeksiyonundan korumaya çalışmaktı. Veya Tyson yöneticileri virüsü kaç işçinin kapacağına dair bir bahis sitesi işlettiğinde de bu işçi düşmanlığı alenen göründü. Bu arada Walmart, ölümcül bir pandemi sırasında insanlarla etkileşime girmeye devam eden çalışanlarına risk ek ödemesi sağlamayı reddediyor.

Özel sermaye devleri Blackstone, Leonard Green & Partners, Cerberus Capital ve Kohlberg Kravis Roberts & Co. da IPS raporunda yer aldı. Hepsi sağlık hizmetleri altyapımızın çeşitli kısımlarının sahibi, hepsi pandemi sırasında milyarder sahiplerinin ve yatırımcılarının servetini arttırdı ve hepsi hastalar ve sağlık çalışanlarını riske etmek pahasına kar amaçlı maliyet düşürmeyle suçlandılar.

Bu firmalar, zorlu zamanlarda hayati bir hizmet sağladıkları için takdir edilebilir. Milyarder yöneticiler de eminim ki bunu tercih ederdi. Bu takdir yerine bir ihtimal daha var; oranlı vergilerle ödenen bir ulusal sağlık hizmeti talep edebiliriz. Öyle bir hizmet ki bir halk sağlığı krizini bir kaç kişiyi zenginleştirme fırsatı olarak değil, birçok kişiyi koruma görevi olarak ele alacak.

Bir trilyon dolarla çok şey yapılabilir. Amerika'daki tüm işçilerin ücretlerini pandemi öncesi seviyelerde tutabilir ve insanların dört ay boyunca evde kalmasıyla birlikte virüsün yayılmasını durdurmayı sağlayabilir. Bunun yerine bu para, dünyanın şimdiye kadar tanıdığı en zengin insanların kişisel banka hesaplarına girdi - hem de yemek kuyrukları kilometrelerce uzanırken, hastanelerin kapasiteleri dolarken ve sefalet milyonları yutarken.

*Çevirenin Notu - Temel İşçi (Essential Workers): Sağlık, temizlik, bakım gibi toplum tarafından vazgeçilemez olan hizmetleri karşılayan işçi grubu. Diğer anlamıyla zorunlu işçi. 


Meagan Day tarafından kaleme alınan bu yazı jacobinmag.com sitesindeki orijinal halinden Ebru Batur tarafından çevrilmiştir.