Günlük haberlerin akışını yorumlamaya, anlamaya ve analiz etmeye çalışırken, yaşananları, kapitalizmin nasıl çalıştığının iki farklı ama kesişen modelinin arkaplanına yerleştirme eğilimindeyim. İlk seviye; para kar elde etme peşinde üretimin, gerçekleşmenin (tüketimin), dağıtımın ve yatırımın farklı ‘anlarından’ (Marx’ın dediği gibi) akarken, kapitalin dolaşımı ve birikiminin iç çelişkilerinin haritalandırılması. Bu kapitalist ekonominin sonsuz genişleme ve büyüme şeklinde bir modeli. Ama bu model ayrıntılandırıldıkça karmaşıklaşıyor, örneğin, jeopolitik rekabet, eşitsiz coğrafi gelişmeler, finansal kurumlar, devlet politikaları, teknolojik konfigürasyonlar ve sürekli değişen iş bölümün ve sosyal ilişkiler ağlarının gözünden. Bu modeli yine de insan popülasyonlarınlarının uzay ve zamanda yarattığı sosyal yeniden üretimin daha geniş bağlamında gömülü olarak kabul ediyorum, (haneler ve topluluklarda), sürekli değişen ve evrimleşen doğayla metabolik ilişkilerle (şehirleşmenin ikinci doğasını ve yapılı çevreyi de katarak) ve kültürel, bilimsel, dini ve bağlı tüm sosyal formasyonlarla birlikte olarak. Bu ikinci tür ‘anlar’ şunları da içeriyor; insanların isteklerini, ihtiyaçlarını, tutkularını, bilgi ve anlam için arzularını, ve de arka planında değişken kurumsal düzenlemelerin, politik mücadelelerin, ideolojik yüzleşmelerin, kayıpların, yenilgilerin, hüsranların ve yabancılaşmaların olduğu, içsel doygunluk için sürekli değişen bir arayışını; hepsi belli coğrafi, kültürel, sosyal ve politik çeşitliliğin dünyasında. Bu ikinci model, benim ayrı bir sosyal formasyon olarak global kapitalizm anlayışımı teşkil ediyor, birincisi ise belli tarihi ve coğrafi evrimin çizgisinde, bu sosyal formasyonu besleyen ekonomik motorun içindeki çelişkilerle ilgili. 

26 Ocak 2020’de ilk kez Çin’de yer tutmaya başlayan Koronavirüs ile ilgili okuduğumda, aklıma gelen ilk şey kapital birikimin global dinamikleri üzerindeki yankıları oldu. Ekonomik model üzerine çalışmalarımdan bildiğim üzere, kapital akışındaki tıkanma ve aksamalar devalüasyonlara  yol açar, eğer bu devalüasyonlar yaygınlaşır ve derinleşirse de krizleri getirir. Ayrıca şunun da farkındaydım, Çin dünyadaki en büyük ikinci ekonomi ve 2007-08 krizinden sonra global kapitalizmi kurtardı (Çev: Mali destekle kurtardı, kefaletini ödedi), yani Çin’in ekonomisine herhangi bir darbenin zaten tehlikedeki global ekonomi için de ciddi sonuçları olacaktı. Kapital birikimin şu anki modeli, bence, şimdiden büyük tehlike altında. Protesto hareketleri neredeyse her yerde (Santiago’dan Beyrut’a) yükseliyor, ve çoğu baskın ekonomik modelin nüfusun çoğu için bir işe yaramamasına odaklanmış durumda. Bu neoliberal model gittikçe daha çok hayali kapitale ve para tedariki ve borç yaratmanın çokça genişlemesine bağlı oluyor. Model şimdiden kapitalin üretim kabiliyetinin yetersiz talep nedeniyle gerçekleşememesi problemiyle karşı karşıya. Peki bu dominant ekonomik model, sarkan meşruluğu ve hassas sağlığı ile, bir pandeminin kaçınılmaz etkilerini nasıl soğurabilir ve hayatta kalabilir? Cevap büyük oranda aksamaların süresine ve yaygınlığına bağlı, Marx’ın dediği gibi, devaluasyon mallar satılamadığı için değil, zamanında satılamadıkları için olur.

“Doğanın” kültür, ekonomi ve günlük yaşamın dışında ve ayrı olduğu fikrini uzun bir süre reddettim. Doğa ile metabolik ilişkiye daha diyalektik ve ilişkisel bir bakışı kabul ediyorum. Kapital kendi üretiminin çevresel koşullarını modifiye ediyor ama bunu istenmeyen sonuçların (küresel ısınma gibi) bağlamında yapıyor ve arkaplanda  çevresel koşulları sürekli değiştiren otonom ve bağımsız evrimsel güçler var. Bu bakışa göre, tamamen ‘doğal’ bir felaket diye bir şey yok. Virüsler sürekli mutasyon geçiriyor. Ama bir mutasyon ancak insanların eylemlerine bağlı olarak hayati tehlike yaratıyor. Buna bağlı iki bakış var. İlki, elverişli çevresel koşullar, güçlü mutasyonların olasılığını arttırıyor. Örneğin, sub-tropik bölgelerdeki yoğun ve düzensiz yiyecek tedarikleri (Çev: arzları, ikmalleri) buna katkı sağlıyor olabilir. Böyle sistemler, Yangtse’nin güneyindeki Çin veya Güneydoğu Asya dahil olmak üzere birçok yerde bulunuyor. İkinci olarak, konaklar arasında geçişi kolaylaştıran etkenler çok değişken. Yüksek yoğunluklu insan popülasyonları kolay bir hedef gibi gözüküyor. Şu iyi biliniyor ki kızamık salgınları, örneğin, yalnızca büyük kent popülasyon merkezlerinde gelişiyor ama seyrek nüfuslu bölgeler hızlıca bitiyor. İnsanların birbirleriyle nasıl ilişki kurdukları, hareket ettikleri, disipline oldukları veya ellerini yıkamayı unutmaları, hastalıkların nasıl yayıldığını etkiliyor. Son zamanlardaki SARS, kuş ve domuz gribi, Çin veya Güneydoğu Asya’dan çıkmış gibi gözüküyor. Geçen sene Çin domuz gribinden çok zarar gördü, domuzların kitlesel imhası ve yükselen domuz eti fiyatlarıyla. Bunları Çin’i suçlamak için söylemiyorum. Viral mutasyonlar için çevresel risklerin yayılımın yüksek olduğu başka birçok yer var. 1918’deki İspanyol Gribi Kansas’tan çıkmış ya da Afrika AIDS’i büyütmüş olabilir ve de kesinlikle Batı Nil ve Ebola’yı ortaya çıkardı; dang ateşi (deung ateşi, kızıl) ise kesinlikle Latin Amerika’da büyüdü. Ama virüsün yayılmasının ekonomik ve demografik etkileri hegemonik ekonomik modelde önceden var olan çatlaklar ve zayıflıklara bağlı. 

COVID-19 ilk olarak Wuhan’da çıktığında haksız yere şaşırmamıştım (başlangıcının orada olup olmadığı belirsiz olsa bile). Açıkça yerel etkiler çok büyük olacaktı ve buranun ciddi bir üretim merkezi olduğu düşünüldüğünde global ekonomik sonuçlar çok olasıydı (büyüklükleri konusunda bir fikrim olmasa bile). Büyük soru şuydu: Bulaşma ve yayılma nasıl olacak ve ne kadar sürecekti (Aşı çıkana kadar). Önceki deneyimler şunu gösterdi: Yüksek oranda küreselleşmenin dezavantajlarından biri yeni hastalıkların uluslararası yayılışını durdurmanın imkansız hale gelmesi. Artık yüksek oranda birbirine bağlı, neredeyse herkesin seyahat ettiği bir dünyada yaşıyoruz. Potansiyel yayılma için insan ağları geniş ve açık. Tehlike (ekonomik ve demografik) aksamanın bir yıl veya daha fazla sürmesiydi. 

İlk haberler düştüğünde global stok marketlerinde bir gerileme olsa da, sürpriz şekilde bir ay içinde marketler yeniden yükseldi. Haberler Çin dışında her yerde işlerin olağan halinde olduğunu gösteriyordu. Düşünce şuydu ki, yaşayacağımız şey, yüksek bir ölüm oranı ve piyasalarda gereksiz (geçmişe bakınca) bir panik yaratan ama hızlıca kontrol altına alınan ve düşük bir global etkisi olan SARS’ın bir tekrarıydı. COVID-19 ortaya çıktığında, baskın reaksiyon bunu bir SARS tekrarı olarak görüp paniği lüzumsuz göstermekti. Epideminin, hızlıca ve insafsızca etkileri sınırlamak için harekete geçen Çin’de yaşanması, dünyanın geri kalanını problemi ‘başka bir yerde’ şekilde, yani hem gözden hem de kafadan uzakta (dünyanın çeşitli yerlerinde anti-Çin yabancı düşmanlığı ile birlikte) algılamasına sebep oldu. Trump yönetimin bazı çevrelerinde Çin’in zafer sahibi büyüme hikayesine virüsle atılan bu çizik keyifle bile karşılandı. Ancak, Wuhan’dan geçen global üretim zincirlerinde yaşanan aksaklıkların hikayeleri dolaşmaya başladı. Bu haberler gözardı edildi veya sadece belli bazı üretim hatları veya şirketlerinin (Apple gibi) sorunları olarak görüldü. Devaluasyonlar lokal ve özeldi, sistemik değil. Düşen tüketici talebinin işaretleri de minimize edildi, McDonalds ve Starbucks gibi Çin yurt içi pazarında büyük operasyonlara sahip şirketler kapılarını bir süre kapatmak zorunda kalsa bile. Çin Yeni Yılı’nın virüs salgınıyla çakışması Ocak boyunca etkileri maskeledi. Yanıttaki rahatlık baya isabetsizdi.

Virüsün uluslararası yayılışının ilk haberleri, Güney Kore’de ciddi bir salgın ve İran gibi birkaç sıcak noktada, nadir ve aralıklıydı. Asıl İtalya’daki salgın ilk ciddi reaksiyonu başlattı. Şubat ortasındaki stok market düşüşü kararsızdı, ama Mart ortasındaki düşüş dünya çapında yüzde otuz civarlarında net devalüasyona sebep oldu. Enfeksiyonların eksponansiyel artışı bazen tutarsız ve bazen de panik sebepli karşılıklarla sonuçlandı. Başkan Trump, yükselen hastalık ve ölüm dalgasının karşısında Kral Canute’nin bir taklidini yaptı. Bazı tedbirler ilginç görünüyordu. Federal Rezerv’in bir virüs karşısında faiz oranlarını düşürmesi garip gözüktü, hamlenin virüsün yayılmasını engellemekten çok piyasadaki etkilerini hafifletmek için yapıldığı bilinse bile. Kamu otoriteleri ve sağlık sistemleri dünyanın her yerinde yetersiz şekilde yakalandı. Kuzey ve Güney Amerika’da ve Avrupa’da neoliberalizmin 40 yılı, insanları bu türde bir sağlık krizine tamamen açık ve bırakmıştı, önceki SARS ve Ebola korkuları neler yapılması gerektiğiyle ilgili birçok uyarı ve kuvvetli dersler vermiş olsa bile. ‘Medeni dünyanın’ birçok bölümünde böyle bir acil durumda hep en öndeki savunma hattını oluşturan yerel hükümetler ve bölgesel/devlet otoritelerinin bütçeleri tamamen kısılmıştı, şirketlere ve zenginlere vergi indirimleri ve sübvansiyonlarla tasarlanmış kemer sıkma politikalarına teşekkür etmek gerekir. Şirketçi (Çev: Corporatist) Büyük İlaç’ın çok kazanç sağlamayan, bulaşıcı hastalıklarla ilgili araştırmalara ilgisi çok az ya da hiç yok (Koronavirüs ailesi 1960’lardan beri bilinmesine rağmen). Büyük İlaç nadiren önlemeye nadiren yatırım yapıyor ve kamusal sağlık krizlerine karşı hazırlıklara da hiç ilgisi yok. Tedaviler tasarlamayı seviyor. Ne kadar hastaysak o kadar kazanıyor. Önleme hissedarlara bir şey kazandırmıyor. Kamusal sağlık hizmetlerinin piyasa sistemi, bir acil durumda ihtiyaç duyulacak fazladan başa çıkma kabiliyetlerini yok etti. Önleme, kamu-özel işbirliğini getirecek kadar bile çekici bir alan değil. Başkan Trump Hastalık Önleme Merkezi’nin (Center For Disease Prevention, CDC) bütçesini kesti ve Ulusal Güvenlik Konseyi’ndeki pandemilerle ilgili çalışma grubunu dağıttı. Bu konu hakkında antropomorfik ve metaforik olmak isteseydim, COVID-19’un, 40 yıldır vahşi ve düzensiz neoliberal ‘çıkarıcılığın’ (Çev: extractivism) ellerindeki doğanın istismarına karşılık doğanın gazabı olduğunu söylerdim.

En az neoliberal ülkeler, Çin ve Güney Kore’nin, Tayvan ve Singapur’un pandemiye karşı İtalya’ya göre daha iyi durumda olması semptomatik gibi, ama İran evresensel bir prensip olarak bu argümanla çelişiyor. Çin’in SARS’ı parçalama ve inkar ile kötü bir şekilde ele aldığına dair birçok kanıt var, ama bu sefer Başkan Xi bildirimler ve testlerde hızlıca transparanlığı şart koştu, Güney Kore gibi. Bu şekilde bile, Çin’de çok değerli vakitler kaybedildi (birkaç gün her şeyi değiştirebilirdi). Çin’de dikkat çeken şey, yine de, epideminin Hubei eyaletinde ve Wuhan’da sınırlanabilmesi. Epidemi Pekin’e veya batıya, hatta daha güneye bile yayılmadı. Virüsü sınırlamak için alınan önlemler gaddarcaydı. Politik, ekonomik ve kültürel nedenlerle bu önlemlerin başka bir yerde tekrarlanması imkansız gibi. Çin’den gelen haberler tedavinin ve politikaların umursamaz ve şefkatsiz olduğunu anlatıyor. Buna ek olarak, Çin ve Singapur kişisel gözetim güçlerini otoriter ve işgalci şekillere çıkardı. Ama toplamda bunları çok etkili olmuşa benziyor; modeller eğer önlemler birkaç gün önce başlasaydı birçok ölümün engellenebileceğini gösteriyor. Bu önemli bir bilgi; her eksponansiyel büyüme sürecinde büyüyen kitlenin tamamen kontrolden çıktğı bir büküm noktası var (Not olarak, bir kere daha, hızın kitleye göre ilişkisin önemi). Trump’ın haftalarca oyalanması birçok cana mal olabilir.

Ekonomik sonuçlar artık Çin’de ve ötesinde kontrolden çıkıyor. Şirketlerin değer zincirlerindeki ve belli sektörlerdeki aksamaların ilk düşünülenden daha sistemik ve büyük oranda olduğu ortaya çıktı. Uzun vadeli etki arz zincirlerinin daha az emek isteyen formlara hareketiyle kısalması veya çeşitlenmesi (istihdamla ilgili çok büyük sonuçlarla birlikte) ve ‘yapay zeki’ üretim sistemlerine daha fazla bel bağlanması olabilir. Üretim zincirlerindeki aksama işçilerin işten çıkarılması veya izinlere yollanmasıyla sonuçlanabilir, bu da hammadde talebi üretici tüketimi düşürürken final talebi düşürür. Talep tarafındaki bu etkiler bile kendi başlarına hafif bir kriz çıkarabilir. 

Ama en büyük zayıflıklar zaten başka yerlerde. 2007-8’den sonra patlayan tüketicilik şekilleri yıkıcı sonuçlarla çöktü. Bu türler tüketimin devir zamanlarının sıfıra olabildiğince yakın olmasına dayanıyordu. Tüketiciliğin bu türlerine yapılan yatırım seli hep, en kısa devir zamanına sahip tüketicilik formlarında eksponansiyel şekilde artan kapital hacminin maksimum emilimiyle ilgiliydi. Uluslararası turizm sektörü bunun simgesiydi. Uluslararası yolculuklar 2010 ve 2018 arasında 800 milyondan 1,4 milyara çıktı. Bu türdeki şipşak tüketim şekilleri, havaalanlarına, havayollarına, otellere, restoranlara, tema parklarına ve kültürel etkinliklere büyük çapta altyapı yatırımı gerektiriyordu. Kapital birikimin yeri şu anda ‘su üstünde ölü durumda’ (Çev: Fonksiyonları tamamen durmuş), havayolları iflasa yakın, oteller boş ve servis sektöründe kitlesel işsizlik yakın. Dışarıda yemek yemek artık iyi bir fikir değil ve restoranlar ve barlar birçok yerde kapandı. Paket servisler bile riskli görünüyor. ‘Gig’ ekonomisinde (Çev: Yarı-zamanlı güvensiz, parça başı işleri. Uber şoförlüğü, internet sitesi tasarımcılığı gibi) veya güvensiz işlerde çalışan büyük işçi ordusu hiçbir görünür destek olmadan işten çıkarılıyor. Kültürel festivaller, futbol ve basketbol turnuvaları, konserler, iş veya profesyonel paneller ve seçimlerle ilgili politik toplanmalar bile iptal ediliyor. Eksponansiyel tüketiciliğin bu ‘etkinlik odaklı’ şekilleri kapatılıyor. Yerel hükümetlerin gelirleri azalıyor. Üniversiteler ve okullar kapatılıyor. 

Çağımız kapitalist tüketiciliğinin son modelinin çoğu şu anki koşullarda işlemez durumda. Andre Gorz’un ‘telafi edici tüketicilik’ (yabancılaşmış işçilerin tropik kumsallardaki tatil paketleriyle iyileştiği varsayılan) diye tanımladığı duruma gidiş tamamen köreldi. 

Ama çağdaş kapitalist ekonomiler yüzde yetmiş veya seksen oranlarında tüketimcilik ile yürüyor. Tüketici güven ve duyarlılığı son kırk senede etkili talebin mobilize edilmesinde anahtar oldu ve kapital de gittikçe talep ve ihtiyaç odaklı oldu. Ekonomik enerjinin bu kaynağı vahşi dalgalanmalara maruz kalmadı (İzlanda’daki volkanik patlamanın trans-Atlantik uçuşlarını durdurduğu birkaç hafta gibi istisnalara rağmen). Ama COVID-19 sadece bir dalgalanma değil, en zengin ülkelerde baskın bu tüketicilik şeklinin kalbinde büyük bir yıkımı getiriyor. Sonsuz kapital birikiminin bu spiral formu dünyanın bir parçasından diğerlerine doğru içine çöküyor. Bunu kurtarabilecek tek şey, yoktan var edilmiş devlet destekli ve esinli kitlesel tüketicilik. Bu da ABD’nin tüm ekonomisini kamulaştırmayı, örneğin ve buna sosyalizm dememeyi gerektiriyor.

Bulaşıcı hastalıkların sınıf veya sosyal bariyer ve sınırları tanımadığıyla ilgili süregelen bir mit var. Birçok böyle söylem gibi, bunun bir parçası doğru. 19. Yüzyılın kolera epidemilerinde sınıf bariyerlerinin aşılması, bugüne kadar süren kamusal temizlik ve sağlık akımının doğuşunu getirecek kadar dramatikti. Bu akımın sadece üst sınıfları mı yoksa herkesi mi korumak için tasarlandığı çok açık değil. Ama bugün farklı sınıfsal ve sosyal etkiler başka bir hikaye anlatıyor. Ekonomik ve sosyal etkiler, her yerde yaygın geleneksel ayrımcılıklarla filtrelenmiş şekilde. İlk olarak, yükselen sayılardaki hastalara bakmakla yükümlü işgücü dünyanın birçok parçasında yüksek derecede cinsiyetçileşmiş (Çev: cinsiyetlere göre ayrılmış), ırksallaştırılmış ve etnikselleştirilmiş. Örneğin havalimanları veya diğer lojistik sektörlerindeki sınıf bazlı işgücüne benziyor. Bu ‘yeni emekçi sınıfı’ en önde ve virüsün sebep olduğu ekonomik kısıtlamalar yüzünden ya işleri nedeniyle hastalığı kapma riskini ya da hiçbir başka kaynak olmadan işlerinden atılma riskini taşıyorlar. Örneğin, evden çalışabilenler veya çalışamayanlar sorusu var. Bu, bir temas veya enfeksiyon durumunda kimin izolasyonu veya karantinayı kendi başlarına (ücret alınarak veya alınmayarak) karşılayabileceği sorusuyla beraber, sosyal bölünmeyi keskinleştiriyor. Nikaragua (1973) ve Mexico City (1985) depremlerine nasıl “sınıf-depremleri” (Çev: ‘earth-quake’ yerine ‘class-quake’) dediysem, COVID-19’ın gelişimi de sınıf, cinsiyet ve ırk bazında bir pandeminin tüm özelliklerin taşıyor. Hafifletme çabaları uygun şekilde “Aynı gemideyiz” retoriğiyle gizlense de, pratik, özellikle ulusal hükümetlere düşen parça daha kötü niyetli motivasyonları gösteriyor. ABD’deki çağdaş emekçi sınıfı (çoğunlukla Afrikalı Amerikalı, Latin ve kadınlardan oluşan) şu çirkin seçenekle karşı karşıya; tedarik zincirinin anahtar noktalarını (marketler gibi) açık tutarken hastalık bulaşması veya hiçbir güvencesi olmayan işsizlik (sağlık hizmeti gibi). CEO’lar özel jetler ve helikopterlerle etrafta uçarken ücretli personel (benim gibi) evinde çalışır ve ücretlerini eskisi gibi alır.

Dünyanın birçok bölgesindeki işgücü bayadır iyi neoliberal nesneler olarak davranmaları konusunda sosyalleştirildi (bir şey yanlış giderse kendilerini veya Tanrı’yı suçlamaları ama asla kapitalizmi problem olarak görmemeleri konusunda). Ama iyi neoliberal nesneler bile pandemiğe verilen karşılıkla ilgili bir şeylerin yanlış gittiğini görebiliyor. 

Büyük soru şu: Bu ne kadar devam edecek? Bir yıldan uzun sürebilir ve sürdükçe işgücü ile birlikte devalüasyonda sürecek. İşsizlik seviyeleri, neoliberal damara karşı duran büyük devlet müdahalelerinin yokluğunda kesin bir şekilde 1930’lar ile karşılaştırılabilir seviyelere yükselecek. Ekonomi ve sosyal günlük yaşam için sonuçlar çeşitli. Ama hepsi kötü değil. Çağdaş tüketicilik aşırı olmaya başladıkça Marx’ın tarifiyle “aşırı tüketim ve delice tüketim, canavarlaştıkça ve garipleştikçe tüm sistemin çöküşünü” işaret eder. Bu aşırı tüketimin umursamazlığı çevresel yıkımda büyük rol oynuyor. Uçuşların iptali ve ulaşım ve hareketin kısılmasının sera gazları açısından çevreye pozitif bir etkisi var. Wuhan’daki hava kalitesi, birçok ABD şehri gibi iyileşti. Ekoturizm bölgelerinin çiğneyen ayaklardan iyileşmeleri için zamanları olacak. Kuğular Venedik’in kanallarına geri döndü. Pervasız ve anlamsız aşırı tüketimin azalma derecesine göre uzun vadeli kazançlar olabilir. Everest Dağı’ndaki daha az ölüm iyi bir şey olabilir. Kimse sesli söylemese bile, virüsün demografik eğilimi yaş piramitlerini sosyal güvenlik yüklerini ve bakım endüstrisini uzun vadeli sonuçlarla etkileyebilir. Günlük yaşam yavaşlayacaktır ve bazı insanlar için bu bir nimet. Önerilen sosyal uzaklaşma kuralları, eğer durum yeterince uzun sürerse, kültürel değişimlere yol açabilir. Tüketiciliğin kazançlı çıkacak tek formu benim ‘Netflix ekonomisi’ dediğim, o da zaten ‘sürekli dizi izleyenlere’ yönelir.

Ekonomik cephede yanıtlar, 2007-8 krizindeki göç dalgası ile koşullanmış durumda. Bu da ultra serbest bir para politikası, bankaların kurtarılması ve üretici tüketimde büyük bir artış ve durumun Çin’de büyük çaptaki altyapı yatırımlarıyla desteklenmesi anlamına geliyor. İkinci tedbir gereken büyüklükte tekrar edilemez. 2008’deki kurtarma paketleri bankalara odaklanmıştı ama General Motors’un de facto kamulaştırılmasını da getirmişti. Şu önemli; işçilerin memnuniyetsizliği ve çöken market talebi karşısında; üç büyük Detroit otomobil şirketi geçici de olsa kapanıyor. Eğer Çin 2007-8’deki rolünü üstlenemezse, güncel ekonomik krizden çıkışın yükü Birleşik Devletler’e kayacak; ve en büyük ironi de şu: İşe yarayacak politikalar, ekonomik ve siyasi olarak, Bernie Sanders’ın önerdiklerinden bile çok daha fazla sosyalist, ve bu kurtarma politikaları Donald Trump’ın korumasında başlatılmak zorunda, büyük ihtimalle ‘Amerika’yı tekrar muhteşem yapmanın’ maskesi altında. 2008’de kurtarmalara duygusal olarak karşı çıkan tüm Cumhuriyetçiler ya sözlerini yiyecek ya da Donald Trump’a kafa tutmak zorunda. İkincisi, eğer akıllıysa, seçimleri olağanüstü bir durum olarak iptal edecek ve de kapitali ve dünyayı isyan ve devrimden kurtarmak için imperyal bir başkanlığın başlangıcını ilan edecek.
 

*David Harvey'in kaleme aldığı bu yazı 19 Mart 2020'de davidharvey.org sitesinde yayınlanan ingilizce orijinalinden çevrilmiştir.

Çeviri: Nehir Sevim